Prof. Dr. Nilüfer Narlı ile "Sosyal Rehabilitasyon" - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Prof. Dr. Nilüfer Narlı ile “Sosyal Rehabilitasyon”
Share 18 Aralık 2009

Söyleşiyi yapan: Seval KALKAN

Şu anda Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanlığı görevini yürüten ve Fener-Balat Kentsel Rehabilitasyon Projesi’nin sosyal ayağında çalışmış olan Prof. Dr. Nilüfer Narlı ile “Sosyal Rehabilitasyon” ve Fener-Balat Projesi üzerine konuştuk.

Fener-Balat Projesi özelinde konuşmak istiyoruz. Kentsel rehabilitasyon projelerinde insanların yaşam standartlarını yükseltmek ve geliştirmekle ilgili bir takım çalışmaların yapılması söz konusu. Fener-Balat Projesi’nde de bu özellik vardı. Sizin araştırmalarınızın uygulama aşamasındaki sonuçları bakımından söyleyecek olursak örneğin kadınlar için bir planlama, eğitimleri ile ilgili bir takım atölyeler, işlikler vs. hazırlanması, gençlere ve orada yaşayanlara yönelik hem meslek edindirme hem ekonomik durumlarını iyileştirmeye yönelik bir takım eğitim kursları vardı. Bu gibi planlar, uygulamaya geçilince yapılamadı, eksik kaldı. Sadece işin yapısal tarafı gerçekleştirildi ve ortaya “kentsel dönüşüm sadece binaların restore edilmesidir” bir imaj, anlayış çıktı ve bu Türkiye’de yaygınlaştı, birçok yerde de bunun uygulamaları yapıldı.

Sizinle konuşmak istediğimiz konu, kentsel dönüşüm ya da yenileme projelerinde, sosyal proje kavramı nasıl işlenebilir?

nn-3.jpgNilüfer Narlı: Balat-Fener Projesi’ne bir rehabilitasyon projesi olarak bakarsak, bu proje sadece oradaki sanat ve tarih ile kültürel miras olan binaların rehabilitasyonu değil, aynı zamanda orada yaşayan toplumun ve oradaki pazarın da rehabilitasyonuydu. Pazar derken de Eski Balat Çarşısı’nı kast ediyorum. Öncelikle şunları belirteyim:

– Balat Çarşısı 1990’lı yılların başında çöküntüden nasibini almıştı.
– Balat-Fener kentten kopmuştu.
– Balat Fener’le kentin merkezleri arasında gidip gelen otobüslerin sayısı çok azdı ve bu bölgeye ulaşmak zordu.
– Bir zamanların ticaret ve canlı kültür yaşantısının merkezi olan Balat-Fener bir çöküntü yaşıyordu.
– Ve Fener Balat bu çöküntüyü yaşarken oradaki sanat değeri taşıyan evler, Doğu-Güneydoğu’dan ya da Karadeniz’den gelenlerin evleri olabildiği gibi, bazıları için ise sadece bir çadır anlamına geliyordu.

1997 yılında mülakat yaparken bu evlerde oturan bazı kişiler bana şunu söyledi: “biz burada geçici olarak oturuyoruz; biz bu semti sevmiyoruz, bu evleri sevmiyoruz. Bizim amacımız bir an önce Esenler’de, Bağcılar’da bir ev almak ve gitmek.” Yani yaşadıkları bölgenin kültürel tarihinden haberdar değillerdi ve buradaki kültürel servete sahip çıkmak için hiçbir gayret sarf etmeyecek insanlar vardı. Fakat bunun yanı sıra Balat Fener’e 1960’lı yıllarda gelmiş, yerleşmiş, oradaki evleri satın almış ama bugün yaşadıkları evlerin kötü durumda olmasına rağmen o bölgeye sahip çıkmak isteyen insanlar da vardı. Dolayısıyla o bölgede rehabilitasyon yapılabileceğine dair kararımı verdim.

O bölgede rehabilitasyona destek olabilecek insanlar olduğunu gördük. Bunun altını çizmek istiyorum ve önemini vurgulamak istiyorum. Bugün artık vefat etmiş, aramızdan ayrılmış olan Sayın Stephané Yarasimos bu projeyi bana ilk açtığı zaman daha sonra, Yılmaz Hocam (Kuyumcu), İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Nur Akın Hocamız hepsiyle birlikte bu projeyi tartışırken o bölgeden bize şöyle bir mesajlar gelmişti: “Burada oturan insanların hepsi hiç rehabilitasyon projesi yapılamaz.” Fakat biz şunu söylemiştik: Lütfen önyargılı olmayın, önce orada kimlerin yaşadığını tespit edelim. Orada yaşayan insanların sosyo-ekonomik yapısı, kültürel özellikleri, hayattan beklentileri, bir rehabilitasyon projesi yapılacaksa bundan beklentileri nedir, sorunları nedir, neler bekliyorlar bunları tespit edelim.”

Bu nedenle ben orada yaşayanlarla görüşmeler yaptığım gibi bir de 50 tane dükkan sahibi ile de görüşmeler gerçekleştirdim. Amacımız sadece evlerin yapısal olarak rehabilite edilmesi değil, toplumun rehabilitasyonu ve marketin, pazarın rehabilitasyonu.

Bütün bu çalışmaları bitirdikten sonra sosyal rehabilitasyon için şöyle öneriler geliştirmiştik:

– Oradaki kadınların ve çocukların istihdama kazandırılması, ayrıca rehabilitasyonda yer almaları için bazı becerileri edinmeleri, zanaatları öğrenmeleri. Mesela kadınların fayansları döşemeyi öğrenmesi gibi.
– Oradaki gençlerin -eğer istiyorlarsa- evlerin rehabilitasyonunda çalışması için gereken her türlü bilgi ve beceri ile donanabilmesi.
– Pazarın tekrar canlanması için dükkan sahiplerinin teşvik edilmesi, mikro krizlerin sağlanması.
– Balat Fener’in tekrar kente entegre olması için oraya ulaşım kolaylığının sağlanması.
– Orada yaşayan ailelerin çocuklarının okul sorunları olduğunu tespit etmiştik. Yine okul sorunlarının çözülmesi için oradaki yerel yönetimlerle üniversitelerin, okulların, liselerin işbirliği yapması gibi öneriler getirmiştik.

Fakat maalesef rehabilitasyon projesi başladı, evler rehabilite edilmeye başlandı, bu arada orada bir üniversite -Kadir Has Üniversitesi- kuruldu. Sanat galerileri açıldı. Bunlar çok olumlu gelişmelerdi. Ama toplumun ve pazarın rehabilitasyonu tamamen göz ardı edildi.

Sayın Stephané Yarasimos ile vefatından önce bir buluşmamızda kendisi de bu durumdan çok rahatsız olduğunu ve üzüldüğünü belirtmişti. Dedi ki: “Nilüfer, hiç olmazsa siz bu konuyu gündeme getirin.” Fakat ben de ekipten koptuğum için bu konuyu gündeme getirmemiz mümkün olmadı.

Sosyal rehabilitasyonun kent açısından önemi nedir? Dünyadaki uygulamalara bakarak nasıl bir ortama oturtabiliriz? Çünkü Türkiye’de bu çok bilinen bir kavram değil.

nn-1.jpg

Nilüfer Narlı: Evet, bugün hala Türkiye’de sosyal rehabilitasyonun önemi bilinmiyor fakat biz 1997 yılında orada sosyal rehabilitasyonun da yapılması gerektiğini söylemiştik ve sosyal rehabilitasyon için de önerilerde bulunmuştuk. Eğer siz sadece evlerin rehabilitasyonunu yaparsanız ve o bölgeyi spekülatif kazanca açarsanız oradaki insanlar –mesela kiraları ödeyemez hale geldikleri için- oradan ayrılmak zorunda kalıyorlar. Bölgeyi sevmesine, orada yaşamak istemesine, oranın bir yaşam alanı olmasına rağmen bu insanların bölgeden kopması sosyal travmalara yol açabiliyor. Özellikle orada köklü bir yaşam kurmuş, komşuluk ilişkileri, dükkan komşuluğu ilişkileri kurmuş olan insanlar, oradaki köklerinden koptukları zaman, tekrar network kurmakta zorlanıyorlar.

Türkiye’de sosyal sermaye zaten sorunlu bir konu. Birçok insan sosyal sermaye biriktirmekte zorlanıyor. Sosyal sermaye biriktirebilmek için belirli bir eğitim düzeyine ve networklere ihtiyacınız var. Fener Balat gibi bölgelerde yaşayan insanları kuşatan ilk networkler komşuluk ilişkileri, akrabalık ilişkileridir. Siz insanları o networklerden de koparırsanız sosyal sermaye açısından fakirleşmiş insanları bu kentin, bu zorlu kentin sorunlarıyla sanki bir ormanda baş başa bırakmış oluyorsunuz. O yüzden sosyal rehabilitasyon binaların rehabilitasyonu kadar önemli ve yan yana gitmeli. Bu konuda çok fazla bilgi sahibi değilim ama Avrupa örneklerinde, İspanya örneğinde, yine Amerika’daki soylulaştırma çalışmalarında çok acımasızca sonuçlar ortaya çıktığını biliyorum. Ama Avrupa’daki örneklerinde binaların rehabilitasyonuyla sosyal rehabilitasyonun el ele gittiğini gösteren olumlu örnekler de var.

Tabi bu sosyal politikalarla da ilgili, Avrupa’daki sosyal politikalar açısından daha ileri. Türkiye’de bu konu ile ilgili çok çarpıcı olarak iki kavram kullanıldı. Bir tanesi ‘soylulaştırma’, İngilizce “gentrification”ın karşılığı olarak, ikincisi de toplum mühendisliği. Bu sosyal proje kavramı ile diğer iki kavram arasındaki farkı nasıl görüyorsunuz?

nn-2.jpgNilüfer Narlı: Soylulaştırmada siz yine oradaki binaları rehabilitasyondan geçiriyorsunuz, restorasyon yapıyorsunuz ancak, oradaki toplumun, orada yaşayan insanların da değişmesi ile soylulaştırma yapılıyor. Soylulaştırma, yeniden soylulaştırmak, mutenalaştırmak anlamına gelmektedir. Fakat Fener-Balat Projesi bir soylulaştırma bir projesi değil, bir rehabilitasyon projesi olacaktı. Sayın Stephané Yarasimos bunun altını çok çizmişti. Fakat o proje rehabilitasyon projesi olmaktan çıkıp soylulaştırma projesine döndü.

Soylulaştırmala toplum mühendisliğini nasıl yan yana düşünebiliriz sorusu ilginç bir soru. Ama şunu söyleyebilirim: Siz bu bölge centrifiye edilecek, mutenalaşacak diye o bölgedeki insanların yaşamının da çok köklü bir değişimden geçmesini mi istiyorsunuz? Yoksa rehabilitasyon projesinde olduğu gibi, onların yaşantısını köklü bir değişimden geçmesi değil, mevcut kültürel kapitalleri ile, eğitim düzeyleri ile bir adım daha ileri gidebilecekleri bir yaşam mı düşünüyorsunuz.

Örneğin, okuma yazması olan bir kadının seramik kurslarına katılması, fayans döşemesini öğrenmesi mümkün olabilir ama bir anda bu kadının hızla dil öğrenmesi, üniversiteyi bitirmesi, kent soylusu birisi gibi bir yaşam tarzı benimsemesini bekleyemezsiniz. Toplum mühendisliğinden bahsettiğimiz zaman toplumu dönüştürmekten bahsediyoruz. Ancak bu dönüştürmeyi yaparken beklentileriniz nedir, alt ve üst limitleriniz nedir, bunu iyi belirlemek gerekiyor. Ben toplumsal mühendislik, sosyal rehabilitasyona kıyasla hep tepeden müdahale olarak görülüyor. Halbuki sosyal rehabilitasyonda, o bölgenin yerel dinamiklerini, sosyal dinamiklerini anlayarak, yine onları kuşatan koşulların size verdiği imkanlar nispetinde insanları bir adım daha nereye götürebilirsiniz, ona bakıyoruz.

Bizim mimar olarak en büyük sıkıntımız yapıların fiziksel durumlarıyla oraya zaman içerisinde göç eden insanlar arasında çıkan uyumsuzluklardan kaynaklanıyor. Mesela en çok örneği verilen şey bir tencere kaynıyor 3 aile 4 aile bu tencereden yemek yiyor. Bu Fener-Balat projesinin amacı bu durumu değiştirmek, iyileştirme yoluyla dönüştürmekti. Burada iki türlü uyumsuzluk var; bir tanesi zaman içerisinde yeni ihtiyaçların ortaya çıkması ile yeni yaşam biçimlerinin ortaya çıkmasıyla meydana gelen uyumsuzluk. Mesela kadınlar salonlarında bir yemek masası olsun istiyorlar, salon takımı olsun istiyorlar. Yani yaşam tarzından kaynaklanan bir problem var. İkinci olarak ise insanların göç nedeniyle geldikleri yerin kültürüyle alakalı bir problem söz konusu.

Nilüfer Narlı: Aslında burada bir kentlileşme sorunu var diyebilirim. Zaten Balat-Fener gibi bölgelerde veya bugün kentsel dönüşüm geçiren bölgelerde yaşayan insanlar kentte birinci veya ikinci nesillerdir ve genelde ya fakirlik çizgisinin altında ya da biraz üstünde yaşarlar. Eğitim düzeyleri düşüktür. Dolayısıyla kentsel dönüşümle birlikte insanların da dönüşümü birebir gitmiyor. Çünkü insanların dönüşümü için bizim zamana ihtiyacımız var. Bir kere eğitim; eğitim için de zaten bir on yıl vermeniz gerekiyor. Ama bölgede yaşayan insanlar oraya uyum gösteremiyor diye onların bölgeden kopması da, yaşamlarının alt üst olmasına sebep oluyor.

Ailelerin yakın zamanda göç etmiş olmalarına, şehre uyum sağlayamamış, ekonomik yapılarını güçlendirememiş olmalarına bağlı olarak belli bir ekonomik yaşayış şekilleri var. Örneğin aynı odayı paylaşan 6–7 kişilik gruplar söz konusu. Yani buraya geldiği zaman mekânın getirdiği bir takım zorlamalar oluyor. Bu da ailenin içerisinde bir dönüşüme sebep oluyor ve genellikle bu, marjinalleşmeyi de getiriyor.

Böyle bir yapının olduğu bir ortamda kentsel dönüşüm projesini, daha doğrusu sosyal projeyi nasıl konumlandırabiliriz? Bu yapılanmayı önlemek, değiştirmek, dönüştürmek için nasıl bir şey yapılabilir?

Nilüfer Narlı: Öncelikle uzun soluklu projelere ihtiyacımız var. Bu tür projelerdeki paydaşlardan birisi üniversiteler, yerel yönetimler, o bölgedeki ilkokullar, liseler vb. hepsinin ortak bir proje geliştirmesi lazım. İnsanları bir yılda iki yılda eğitemezsiniz, değiştiremezsiniz. Belki bu tür projelerdeki en önemli hedef kitlesi çocuklar.

Tarlabaşı ile ilgili çok fazla bilgim yok. Ama Tarlabaşı’nda şöyle bir sorun görüyorum: Oradaki bazı evler bekar odaları olarak kullanılıyor. Güneydoğu’dan gelen aileler nerdeyse 20 kişi bir katta kalıyor veya Afrika’dan gelen kaçak göçmenler, kaçak işçiler orada barınıyor. Tarlabaşı’nın sosyal rehabilitasyonu uzun soluklu bir proje olabilir. Tarlabaşı ile ilgili bir reçete üretmek çok zor. Fakat Balat-Fener ile ilgili sosyal rehabilitasyon projeleri için zaten orada üniversite var, son on yıldır ki değişmelerin yarattığı bir alt yapı var. O yüzden Fener Balat ile ilgili sosyal rehabilitasyon projelerinin başında yine çocukların eğitiminin desteklenmesi, yine kadınlara eğitim, kadınlara yeni bilgi ve beceri kazandırılması, çok sayıda kahvelerde oturan işsiz gençlere yönelik bir takım eğitim projeleri ve onları istihdama kazandırma projeleri yapılmalıdır.

Çok teşekkür ederiz.

mimdap

Bu konuyla ilgili Mimdap’ta yapılmış diğer haberler:
Doç. Dr. Fikret Evci ile Fenet-Balat Projesi ve Kentsel Yenileme
Ali Emrah Ünlü’yle Fener – Balat projesi üzerine
Fener – Balat Rehabilitasyon Projesi

12 Yorum
  1. Sosyal rehabilitasyon olgusu bugünün ülke gerçeği ve ilave olarak ağır ekonomik kriz ortamında sadece yenileme bölgelerinin sorunu değil bütün ülkenin sorunudur. Giderek geleceğinden kaygı duyan ve yaşam şartları kötüleşen kitlelerde bu huzursuzluk had safhadadır.
    Bu manada kentlerin mahallelerin sosyal açıdan rehabilite edilmeleri ekonomik refahlarının göreceli arttırılmasına bağlı olarak yapılmalıdır. Peki ama bu yönde bir girişim var mı? Hayır. Bir sosyal güvenlik yaklaşımı bile yok. Elde edilmiş olanlar ise bir yandan yok ediliyor.
    Bu tablo içinde kentsel yenileme hocamızın bahsettiği açılmda olduğu gibi bizzat devletin geliştirmesi gereken bir sistemin ve fonlamanın sayesinde başarılı olabilir. Mülkün sosyal güvence yerine geçtiği bir ülkede mekana dair düzenlemelerin tedirginlik yaratması kaçınılmazdır.
    Ne yazık ki yönetimler topluma daha fazla refah bölüştürme programlarından uzak onların sosyal fonlarını eritme peşindedir ve bu da sistemin en büyük çelişkisidir. İşte bu ortam içinde rehabilitasyonu konuşurken herkes ideal “idealleri”nden çekildiği köşeden meseleye baktığı vakit ortaya koca bir çözümsüzlük çıkar.
    Oysa sistemin adımlanması ve iyileştirilmesi gerekir. Nasıl? Hangi yolla?
    Gündemin önemli soruları bunlar olabilir.

    Coşkun Kılıç | 18 Aralık 2009

  2. Sanıyorum, hiçbir şeyin değişmemesi ve önerdikleri gibi sürmesi için bir takım kampanyalar açmaya kalkanlar için en güzel cevap yukarıdaki satırlarda… Bunu sayın Fikret Evci’nin röpörtajı ile bütünleşik değerlendirmek lazım. Sosyal rehabilitasyonu düşünmeden kentsel yenilemeyi düşünmek bir ütopya peşinde koşmak bile değil. Çünkü insanlar ile evler “bir bütün”; eğer bu bütünlük bozulmuşsa ancak onun yerine bozulmamış bir bütünlük koymak yada evlerle birlikte insanların yaşam koşullarını da onarmak doğru olur yoksa sadece işin bir bölümünü yapmak yani bir kaç yapıyı yarısı maaş olarak ödenen çok yüksek maliyetlere onarmak değil.
    Sayın hocamızın sözlerinden “esas olan bütünü onarmaktır” sonucunu çıkartıyorum.

    Hasan Kahveci | 19 Aralık 2009

  3. bu kıymetli söyleşiden anladığım şey değişim ve dönüşüm geçirecek alanlarda sosyal araştırmaların yapılması gerekliliği ve hayat şartlarının iyileştirilmesi çabası. buna hocamız rehabilitasyon diyor. rehabilitasyon terimi bugünlerde çok kullanılmıyor. neden kullanılmıyor bunu bilmiyorum. fakat hocamız bize sosyal boyutu ve rehabilite etmeyi hatırlatmakla bir yerden başlamak için kapı açmış.

    pelin sıvacı | 20 Aralık 2009

  4. sosyal rehabilitasyon yani sosyal açıdan iyileştirme bir kavram olarak konuşması bile tamamlanmış hem işin öznesi hem de nesnesi konumunda olanlarca kavranmış bir mesele değil. herkesimin kendine göre biz ezberi var ve bu gibi ara kesite tekabül eden konular ya baştan tehlikeli adledilip red ediliyor yahut pragmatik bir şekilde kavramdan olmayacak faydalar üretiliyor.(ranta karşı pozitif -artı rant)

    bence bir kesimin yaşamında hakikat olacak yani fiilen gerçekleşecek olan şeyler üzerinde bir konu konuşuluyorsa onu bir yapanın yani yerine usulüne göre fiil geliştirenin bilgisi, gücü, deneyimi, kapasitesi… olması gerekir. bir de bu sosyalizasyonun maliyetinin süreç içinde nerden çıkacağının belli olması ve tarafların bunu baştan bilmiş olması gerekir. yani hükümet mi baştan bu işin bir kamu harcaması olduğunu kabul edecek ve her türlü külfete kapısını açacak, ya da bunu başka kurumlarla paylaşarak mı sağlayacak; belediye, mesela konut fonu, toki, valilik bütçesi… ya da vatandaşı mı bir nebze işin içine dahil edilip yıllara dayalı olarak borçlandırılacak… falan. bir de değişmenin sonunda orta ve uzun vadede bu işin tarafları ne kazanmış olacaklar. şimdi işin bu tarz bir programatiği bilinmediğinde herkesin tedirgin olduğu bir ortamda söylentiler, güvensizlikler, mali güçleri olmayan mahallelilerin haklı korkuları… yüzünden hiç bir adım doğru düzgün atılamıyor. rehabilitasyon denilen şeyin fikri bile konuşulamıyor.
    sayın narlı’nın ifade ettiği programların yürütülmesi için tabanda işin külfetinin paylaşılmasına dair antat kalınan bir mevzuat olmalıdır.bence en büyük sorun buradan türemektedir.
    saygılar

    osman çoban | 21 Aralık 2009

  5. Mimarlar Odasının bir avukatı vardı. Av.Derviş Parlak. Uzun yıllar tam olarak bu kavramların içinin doldurulması için uğraş verdi. Ayağını kaydırdılar. Bir Belediye Başkan danışmanı vardı Fatih’in o da tüm bu çabaların hayata geçmesi için uğraş verdi. Üniversitede linç ettiler.
    On yıl sonra malesef Av. Derviş Parlak artık aramızda değil. Fikret Evci ise bir özel üniversitede bölümünü yönetiyor. (duyduğuma göre de çok da iyi yapıyor)
    Kentsel dönüşümün temeli olan bu kavramlar ise kimsenin bilmediği anlamadığı kavramlar olarak kaldı…
    Şimdi yağmanın, kıyımın ilk hedefinin “uzman, bilgili insanlar” olduğu bir dünyada siz hangi kavramın içinin dolmasını bekliyorsunuz ki?
    Olsa olsa çakallarla çakallara ziyaretler yapılabilir saçma sapan sloganlarla başkalarına alet olunur…

    Ahmet Demirci | 21 Aralık 2009

  6. bakın şimdi kentsel yenilemeyi bi bütün olarak belediyeler yapmazlar çünkü bütünlügün içinde bölgenin tarihi dokusunu korumak istemezler sonra mevcud bölgedeki tapu sahiplerine insafsızca tekliflerde bulunuyorlar şimdi beyoglu tarlabaşındaki belediyenin yaptıgı acımasız insafsız tekliflerinden bi örnek vereyim şuanda 405 metrekare sahip tapulu mülk sahibi inşaattan sonra sadece 127 metrekare veriliyor ve bu binanın yerine 1130 metrekare inşaat yapıyorlar buda yüzde 10 lara geliyor şimdi belediye diyorki biz tarlabaşında yüzde 90 la anlaştık peki aralık 15 de 95 tane tapu sahibiyle kamulaştırma davası vardıve bi bukarda sırada tepkileri ölçmek için bekletiliyor şimdi belediye başkanın sözümü dogru yoksa mahkeme deki davalarmı dogru şimdi tarlabaşında yıkım yok diyenlere google dan tarlabaşı yenileniyora girerek yapılacak devasa inşaatları inceliyebilirler 360 adanın avan projesi yeraltına 4 kat otopark 3kat işmerkezi 1 kat sıgınak yerüstüne sokak tarafına 6 cadde tarafına 9 kat ofis yapılacak bunun adı yenileme olamaz yıkımdır ve bide soygun boyutu var tarlabaşı ihale edildigi zaman yüzde 42 katkarşılıgı verilmişti ama belediye yapılacak inşaatın yüzde 10 nunu diretiyor kabul etmeyen mülk sahiplerinide 5366 kanunun kamulaştır maddesiyle tehtit ediyorlar belediyecilik fakir insanları ezmek olmamalı

    ejder | 21 Aralık 2009

  7. Ben de fiziksel yenileme ile beraber merkezi kent dokularının iyileştirilmesi sırasında sosyal rehabilitasyonun uygulanmasından yanayım. Şimdilerde bir süredir merkezi kent dokuları sanayi kenti işlevinden çıktıkça ya da kentlerin mia’ sı başka yönlere doğru ilerledikçe geçmiş tarihlerindeki değerlerini ve önemlerini yitiriyorlar. Buna fiziksel eskimeleri ilave edebilirsiniz. Buna bazı nedenlerle (mesela Beyoğlu, Balat gibi yerlerde gayrı müslümlerin yaşaması ve bu yüzden belde hizmetlerinden yeterince yararlanmaması gibi) bu yerlerin statü kaybetmeleri ve yaşayanların orayı terk etmesi durumlarında onların yerine başkalarının daha çok da düşük gelir gruplarının yerleşmesini lave edebilirsiniz. Bu sürecin gelişimine zamanında göz yumanlar sonra bazı sosyal faturalar ödemekle yükümlüdür benim fikrimce. Şöyle ki, orayı tarihi ile ve kendi doğal fonsiyonlarıyla kullananlar gidip yerlerine başkaları geldiğinde bu bir siyasal sosyal vakadır ama kentteki mekan örgüsü değişmeye başlamış demektir. Bu süreç de aslında bir kentsel dönüşümdür. Doğru tarifleyelim herşeyi. Şimdi bu dönüşümleri geçirip, belli bir noktaya gelmiş toplulukların oranın kendi mikro ekonomisiyle yaşamaları,giderek bazı binaların kaybedildiği bazıların başkalaştığı bazılarının yıkımın eşiğine gelmesi ve sağlıksızlaşması konumunda bile TC nin Anayasasında vaaz edilen sağlıklı koşullarda yaşama hakkı için bir önlem ortada görünmemektedir. Belde yöneticileri bu konuda ne sıhhi yaşam denetimlerini zabıta olarak yapmışlar ne de yardım götürmüşlerdir.Yıllar yılı belde yöneticileri sağlıksızlığa göz yummaktadırlar. Kötü koşullar ve giderek de daha kötüye giden koşullar üzerinde belde ve devlet yöneticileriyle yaşayanlar arasında sarsılmaz bir mutabakat vardır görünmeyen birşekilde. Bu esasında halkın maddi gücünün çok zayıf olması ve yaşam koşullarına kaynak bulalmamasından bir de devletin vatandaşına asgari düzeyde geçinme için iş ve ve ya iş yoksa barınma ve hayatta kalma imkanını yıllardır sağlamaması yüzündendir. Bütün sebepler bunlar değildir şüphesiz başka nedenler de bulunabilir ama bence en alttaki nedenler bunlardır diye düşünüyorum.
    Sonra yumurta kapıya geldi miydi, bu alanlarda değişim üstelik toplulaştırılırak yapılmaya çalışıldığında açılan yaradan yıllardır bekleyen biriken kangren olmuş sorunlar ortaya dökülüyor.
    Hocamızın söylediği gibi sosyal rehabilitasyon yıllara sari on yıllık periyorla ele alınacak birşey. Yıllar önce belli bir yönde (bazılarına göre negatif yönde ) gerçekleşmiş kentsel dönüşümün yönü değişince birinci olarak halihazırda orada yaşayanların barınma sorunu gündeme geliyor. Yine hocamız değinmelerle bize sezdirmiş aslında, bir yerde oturan (sahipli, kiracı ya da diğer türden yaşayan) ikamet edenler diyelim ksıaca, o yerden barınmaktan ve sahip olduğu yerin var olduğu değerden daha fazla değer etmesi gerektiğine inanıyorlar, bunun beklentisi içine giriyorlar. Bunu bir saptama olarak söylüyorum, alışılan bir akıl yürütme böyle çünkü. Bütün kent topraklarında birgün orasının bir müteahhit eliyle zengin edilmesi ve sahibine gelir sunması beklentisi çok sıradan alışılmış birşeydir. Zaten bu beklenti kentlerimizin bir kaç katlı bahçeli evleri yıkılıp yerine 6, 7 katlı ve ya daha fazla katlı apartmaların yapılmasıyla yıllarca sürdü ve eski kentler diye birşey kalmadı sonuçta. Şimdiki projelerdeki özgün sıkıntılardan biri de var olan yapılaşmanın değiştirildiği projelerde öyle üç dört misli kullanım alanı sunamıyor olması, tarihi bölgelerde olması hasabiyle küçük kullanım yerleri arttırımıyla kendisini finanse etmeye çalışmasında yatmaktadır. Dolayısıyla sağlıklı ve kentsel anlamda tarihi dokunun da korunduğu alanlarda yeni yer sahibi olmak eski yerin kendi büyüklüğünün yarılarında (müteahhit sistemine göre kat karşılığı olduğunu kabul ederek söylüyorum) büyüklüklerde gerçekleştirilmek istenmektedir. Bu durumun reel değerlilik sisteminde yeterince etüd edilmediği için ve konut piyasası olası proje için doğru değerlilik sinyali üretemediği için, var olan kullanıcısına artı mı eksi mi getirdiği bu yüzden tartışma konusudur. Ortaya çıkan rant eski kentsel dokunun yerle bir edilip yerine üç beş misli inşaat yapılabildiği durumlardaki gibi açık ara farkla ifade edilmediğinden kentsel mekanların yenilenmesi konusu bakılan yere göre yoruma açık durmaktadır.
    Hele bir de sosyal devlet olma becerisi ve alışkanlığını yitirmekte olan merkezi hükümetin olası günlük-yaşamsal sıkıntılara cevap getirecek mekanizmaları tesis etmesinde malum devlet bütçesi açık vermesin anlayışıyla davranması sorunsalı derinleştirmektedir. Buradaki aşırı tutumluluk, vatandaşa karşı eli kapalılık değişim sürecini zora sokmaktadır.
    Sosyal rehabilitasyon bile bir maliyettir neticede ve bunu merkezi devletin üstlenmesi gerekir.
    Son olarak, aslında içinde sosyal rehabilitasyonun da olduğu kentsel yenileme ve değişimler için pratiklerin yaşanması, bunların sonuçlarının denenmesi, içinden önermeler çıkarılması ve model oluşturulması hiç birşey yapmadan kentsel dokunun kendini bitirdiği bekleyişten daha iyidir. Ama bir şartla, toplum adına merkezi hükümetin sosyal ve yardım sunan elinin ortamdan çekilmemesi koşuluyla.
    Saygılar

    Bülent Arapgirlioğlu | 22 Aralık 2009

  8. Nilüfer hanımın sosyal projeler yatkınlığı, bizim bir an kavramadığımız bir dille ve kapsamla yaklaşması çok önemli. Ailelerin kente uyumu, onların gündelik sorunlarının saptanması, göç meselesi ve daha bir çok katmanın sahici birşekilde ortaya konması ve müştereklere varılması için eğitim, sosyal yapının güçlenmesi gibi yollar önerilmesi birçok projeye ışık tutacak derinlikte.

    füsun alça | 25 Aralık 2009

  9. bence kentsel dönüşüm ve kentsel yenileme üzerine son bir kaç senede o kadar yıpratıcı tartışmalar gündeme geldi ki onun yerine projelerin adı kentsel rehabiltasyon olarak değiştirilsin. aynı zamanda projelerde rehabilite etmek yönü daha vurgulansın. sosyal tabakaların kentleşmesine yol açacak bir dizi tedbir alınsın

    yurdakul sepkin | 25 Aralık 2009

  10. Sosyal rehabilitasyon gelişen şehirlerin daha henüz eski sayılmayan merkezlerinin de bir sorunu eski kent merkezlerinin de. Belki sorun bir nicelik farkı gösteriyor ama asıl olarak bir sosyal ya da ekonomik nedenle insanların eskiden kullandıkları kent mekanına ilgiyi kestiğini farkediyorsunuz zaman içinde. Şimdi işte olanlar ondan sonra oluyor. Orayı zıplatacak yeni proje devreye alınsa adı “rantçı proje” oluyor. Eski kent mekanı içinde gündelik tedbirler alınsa düşmeyi durduramıyorsunuz.
    Galiba kentsel mekanların kendine göre bir ruhları var, doğuyorlar büyüyorlar ve bir vakit ihtiyarlayıp sonrada… Şimdi bu gerçeği de bir tarafa koymamız gerekir galiba.

    cumhur atalık | 7 Ocak 2010

  11. bence kentsel yenileme mevcud insanların mülklerini gasp etme yoludur bakın bügün kentsel yenileme alanı isteyen bazı mütahitler o kentsel yenileme kendi başlarına gelince isyan bayrahı açıyorlar örnek olarak agaogluşirketler grubu uludagdaki oteller için kentsel yenileme alanı olarak ilan edildigi zaman tepki olarak otelini kapattı madem sen kendi başına geldiginde isyan ediyonda neden başka insanların bu kentsel zülme razı olmalarını istiyorlar bunun adını ben her yazımda söylüyorum mevcud bölgede yaşayan tapulu mülk sahiplerini yok saymamak kaydıyla evet kenti güzelleştirelim ama siz zaten zor durumda olan insanların mülklerine yok pahasına sahip olmak ise bi insanlık suçudur yani soykırımdır 3 tane örnek vereyim sulukulede şuanda 5 sene önceki hiç bi tapu sahibi mevcud deyil hepsi ortada kaldı fatih balat insanların elinde mülklerinin yüzde 25 şi anca kaldı tarlabaşında ise tapu sahiplerine yapılacak inşaatın sadece yüzde 10 teklif ediyorlar bide unutmadan 120 ye yakı kamulaştırma davaları devam ediyor tabi bunun sonu avrupa insan hakları mahkemesi olacak acaba oluşacak olan tazminatları halka nasıl açıklıyacak beyoglu belediyesi bide yıkım yok diyorlar nasılki şuanda sulukulede molozdan başka bişey kalmadıysa tarlabaşı da aynısı olacak inanan inanmayan tarlabaşı yenileniyor diyerek google girin ve devasa hırsızlıkları görün

    ejder | 12 Ocak 2010

  12. İnsanlar mülklerini çoktan terketti. Tarlabaşında yarıya yakını, Fener Balat’ta dörtte birine yakın kısmı şimdiden terkedilmiş durumda. İnsanlar oturmuyorlar. Nilüfer hanımın sözünü ettiği gibi oturanlar da biran önce bu semtlerden kurtulmayı düşünüyor onların dışında kalanlar ise çok az. Onların da bir bölümünü Tarlabaşında gelene geçene büyük bir neşe içinde molotof kokteyli atanlar arasında görebilirsiniz. Acı ama gerçek.
    Yani mülklerin yüzde kaçının ne şekilde malsahiplerine geri döneceği ayrı konu, bu bir pazarlık meselesi (çoğu zaman da yeraltına on kat yer üstüne yirmi kat yapacaklar varsayımından kaynaklanıyor anladığım kadarıyla) ama toplum açısından gerçek: bu alanların tarihlerine hiçbir şekilde yakışmayan bir konumda kaldıkları.
    Nilüfer hanımın röpörtajını dikkatli okursak onun binaları onarmanın ötesinde toplumu madden ve kültürel yönlerden onarmak gerektiğini söylediğini görebiliriz. Bu da anladığım kadarıyla şimdilik ülkemiz için konu dışı durumda…

    Turgut Öz | 12 Ocak 2010


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org