Bütün kurumlar (hatta bazen kişiler…) geçmişten bir bağı, başlama noktasını, hep olumlu ve yükselen bir çizgi içinde olduklarını ispat etmeye, bu durumu belgelemeye gayret ediyorlar. Marka haline gelmek böyle bir şey sonuçta.

 

 

Hep aynı lezzet, hep üstün kalite, düzgün ve hızlı hizmet, …. kanıtlanmaya çalışılan öğeleri oluşturuyor. Elli sene, yetmiş beş sene, yüz, yüz seneden de fazla geçmişe sahip olmak o markaya ve işletmeye insanların doğal olarak bir güven duymalarının nedeni.

 

 

 

 

Kurumsallaşma şüphesiz her alanda önem taşıyor ve daha nitelikli bir sürece ulaşmakta kurum olma niteliğini aramak çok doğal. Yeme içme markaları-firmaları geçmişinin çok gerilerde olduğunu ispatlamaya çok meyilliler. Halk sağlığı önemli olduğu için herhalde. Paranın korunduğu, özellikle geçmişte kullanılan bir terim olarak tasarrufların değerlendirildiği kurumlardan bankalar da isimlerine, geçmişlerine, oluşturdukları “güvenli tarihe” çok önem veriyorlar.

 

 

 

 

İş Bankası üzerinden kurumsallaşma bakışı

 

 

Türkiye İş Bankası Cumhuriyet Döneminin en önemli finans kurumlarından biri ve onun tarihi bir anlamda genç cumhuriyetin tarihi. Atatürk’ün emriyle 1924’te kurulan bankanın ilk sermayesi Kurtuluş Savaşı sırasında Hindistan’dan gönderilen yardımların son parçası olan 250 bin liradır. İlk genel müdürü Celal Bayar olan banka “Atatürk’ün bankası” olarak anılır. Banka kendi gelişimi içinde 2. Dünya Savaşı ve yokluk dönemini yaşar. Açmış olduğu bir çok şubesini o yıllarda kapatır.

 

 

 

 

1929 yılında 3. Genel Müdürlük Binası olan Giulio Mongeri’nin Ankara Ulus’taki tasarımı inşa edilmiştir. Banka asansörü, lüks mobilyaları, kış bahçesi, mermer kaplamalarıyla döneminin en parıltılı örneklerindendir. Bu dönemin ünlü mimarları Bruno Taut, Martin Wagner, Paul Bonatz, Herman Jansen arasında bulunan Mongeri, İş Bankası Genel Müdürlük Binasını günün baskın eğiliminden olan 1. Ulusal Akım tarzında tasarlamıştı. Dış cephede Osmanlı-Selçuklu motifleri kullanılmış, Ulus Meydanına yüz veren cephesi eğrisel planı ve giriş saçağı ile dönemine damgasını vurmuş yapılardandır.

 

 

Tarih içinde konumlanış

 

Bankanın Kadıköy Şubesi 1933 Ekim ayında açılmış ve kendi değimleriyle “hiç kapanmadan” günümüze kadar gelmiştir. Altıyol’dan gelen yolun Rıhtım Caddesi ile birleştiği köşede konumlanan İş Bankası’nın tarihi yapısı bu gün yerinde tabi ki yok. Nasıl ve hangi yılda yıkıldığının bilgisini tam olarak edinemedik. Ama hangi yıllarda olduğunu kestirmek çok zor değil.

 

 

Kadıköy Rıhtımı boyunca genellikle üç katı geçmeyen kıyı evleri bölgesinin 1950 lerden itibaren 5-6 kat kotuna kadar yeni yapı ile ‘değerlendirilmesi’ sırasında Rıhtım boyunca yıkımdan kurtulmuş üç kadar yapı günümüzde geriye kalmıştır. Rıhtımda hacimce fazla yer tutan Eysan Otel yapısı ise tarihi bağlam içinde aslında yenilenmiş, belirli ölçüde geçmiş özelliğini yansıtmaya çaba gösteren bir siluete sahiptir. Ancak üstüne ilave edilen teras lokantasını ve diğer özensiz eklentileri saymazsak…

 

 

 

İş Bankası Kadıköy Şubesi muhtemelen bu sırada (1950’lerde…) Kadıköy’ün belleğinden kayıp gitmiştir. Hatta ondan sonra yapılan betonarme, modern dönemin özelliklerini taşıyan yapı da artık yerinde değil. Önceleri üst katları konut zemin ve asma katı banka olarak düşünülen dairesel köşe bina bir süre sonra bütünüyle bankanın idari binasına dönüştürülmüştür.

 

 

Bu dönede aslında güzel ve ilginç bir şeyden daha söz etmeliyiz. Ülkemizin ilk kadın mimarlarından biri olan Perran Doğancı İş Bankası Kadıköy Şubesi için açılan yarışmayı kazanıyor. Perran Doğancı kendi ağzından:

 


kaynak: www.yapi.com.tr

“Ben mezun olduktan bir – iki sene sonra Türkiye İş Bankası Kadıköy Şube Binası Müsabakasını kazandım. Onun müteahhidi de Selahaddin Beyazid’ın babası Mehmet Beyazid. Ben onların kontrolörüydüm tabii. Onun ortağının yeğeni, beni orada çalışırken gördüğü için sanırım, Mimarlık Fakültesi’ne girdi. Birinci sınıfta benden yanımda çalışmasını rica ettiler. Ben de memnuniyetle aldım yanıma. Perihan Yalçın, benim yanımda çalıştı, mezun oldu, Bayındırlık Bakanlığı’nda çok iyi yerlere geldi. Sonra Hayati ile birlikte çalıştı, Atatürk Havaalanı’nı yapanlardan birisi oldu.” diyordu. (yapi.com.tr Röportaj- Mayıs 2006)

 

 

 

Ancak bu yapıyı 1999 depreminden sonra tahkik ettiren, güçlendirme yapmak yerine yıkıp yerine yeni binasını kurmayı uygun bulan banka yönetimi son üç yıldır yeni binasında “Kadıköy Şubesi” olarak hizmet veriyor.

 

1999 depreminden önce hizmet veren, deprem sonrası zarar gören bina

Köşe parsel çözümü olarak iki kat arkadlı geriye çekilmiş, panoromik –dairesel cam kaplı cepheye sahip olan banka binasının artık yeni teknoloji reklam kaplı bu pano cephesinde “Dün Buradaydık 1933” yazıyor. Devamla “… yarında burada olacağız” diyor ve zaten arzu edilen anlama son nokta konmuş oluyor.

Modernleşme, yapılaşma, kurumsallaşma

 

 

Türkiye kendi modernleşmesini yeni tekniklere ve yaşam biçimlerine alışmak, öğrenmek olarak algıladı. Bu manada Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bir kalkınma hamlesi ve “batılılaşma” hep kendini gösterir. Ankara gibi devlet eliyle baştan sona inşa edilen “başkent” figüründen sonra 30 lu 40 lı yıllardan itibaren İş Bankası gibi kurumlar da kendini göstermeye başladı.

 

 

Ülkenin sanayi yoluyla kalkınacağına karar verilince kentlerin çeperlerinde başlayan ekonomik faaliyetin eski kent merkezlerini sıkıştırmaları gecikmedi. Bariz bir yoğunlaşma, yıkıp yeniden inşa etme faaliyetleri modernleşme döneminin adeta göstergeleri olarak algılandı.

 

 

Bu arada Kadıköy ve Kadıköylünün kıyı kullanımı, denizle olan bağına da birkaç tümceyle değinmekte yarar var. Kadıköylü denizi bugünkü gibi ‘seyretmiyordu’. Denizi hisseden ve onunla birlikte yaşayan bir şehirdi burası. Kadıköy Rıhtım Caddesi tertemiz denizi içinizde hissedebileceğiniz yerlerden biriydi. Rıhtım Caddesinin batısındaki geniş dolgu alanı, şimdiki dolmuş durakları, otobüs durakları hengamesi yoktu. Adı üstünde cadde Rıhtım Caddesiydi ve bir tarafında deniz vardı.

 

 

Yine şimdiki terk edilmiş Et Balık Kurumu binası ve onun küçük körfezindeki dolgu-pislik yığını yoktu. Seksenli yıllarda Haydarpaşa Garına nispet olarak yapılmış çift minareli (çifter şerefeli), eski zamanlara benzetilerek yapılan cami de yoktu. Kısaca Haydarpaşa Garı bir landmark olarak silüeti başlatıyor ve Rıhtım Caddesi silüeti bunu takip ediyordu. Cadde silüetinde İş Bankası eski binası konum olarak oldukça önemli bir köşeyi tutuyordu.

 

 

Kurumsallaşma bize göre mi?

 

Kaç yapımız kurumsal bir kimliğin değişimleri serüveninde dünden bugüne mesajlar taşıyor? Osmanlı Bankası (Bankalar Caddesi), Duyun-u Umumi Banası (İstanbul Erkek Lisesi), Sirkeci Garı, Haydarpaşa Garı, İş Bankası (Ankara),…

 

 

Başta İstanbul olmak üzere eski kent dokularını ve yapılarını kaybetmiş şehirlerimizin kaybolan kimliklerinin içinden yeniden bir kimlik arayışına girdikleri, bir şekilde yıkılmaktan kurtulmuş yapılarını geçmişle olan bağlantılarının bir ispat aracı olarak yeniden değerlendirdiklerini görüyoruz.

 

 

Kültür varlığı olarak kent dokularını, tarihi yapılarını önce yangın ve depremlerde kaybeden fakat geçmişe ait izlerin yaşatılmasını “koruma politikası” ile beceremeyen bir ülkede yaşadığımız artık hepimizin kabulü sayılmalıdır. 1950 lerden itibaren sanayileşme ile kalkınma yolunu tutan ve modernleşmeyi kentlerin yıkılarak yeniden yapılması, mevcut kent merkezlerinin sıkıştırılması olarak kavrayan planlama birimi, çoğunlukla iki katlı kent merkezlerine hiçbir önlem ve koruma şerhi getirmeden 6, 7 kat imar haklarıyla ve Kadıköy örneğinde olduğu gibi (acaba dünyanın başka neresinde vardır…) donatmışlardır. Bir de bu “planlama fikri”, müteahhiti ya da kullanıcıyı; 2.07 emsalle ödüllendirir ve betonarme, çıkmalı balkonlu apartmanları model haline getirir. Bu kadar yıl sonra ortaya çıkan İstanbul yapı stoğuna bakıp acaba “iyi ki emsali bu kadarla sınırladılar, yine de insani ölçekte…” diye acaba şükretsek mi?

 

 

Mimarlığı “Aksaray Projeciliğine” ve ağırlıkla dosya takibine dönüştüren, hızlı ve etüdsüz, birbirinin benzeri, basit-ucuz 2 oda bir salon, 3 oda bir salon mimarisi yine bu zamanların, yeni modernleşmekte olan Türkiye’nin mekansal bağlamda ‘ortak kültürümüze’ girdileridir. Bu dönem Türk toplumunun “çekirdek aileye” daha fazla oranda geçtiği zamanı işaretler ve sanayileşmekte olan kentlerde çok sayıda konuta ihtiyaç vardır. İnşaata dayalı ekonomik çark girişimci-siyasal erk ortaklığında konjoktürü bu şekilde tarif ediyordu. Sonuçta yap-sat düzeni ve kat karşılığı kent alanlarının yapılaşması bizi bulunduğumuz noktaya kadar taşıdı.

 

 

Bu alt üst oluş sırasında, kent toprağında bir zamanlar bulunmalarından dolayı yeni zenginleşmeye başlayan kentlilerde, kentin eski dokusu, yaşam alışkanlığı, tarihi kimliği ve bunların korunmasına dair bir bilinç gelişemedi. Yüzde kaç veren müteahhitin teklifi öne çıktı, elde edilecek daire sayıları konuşulur oldu. Kalitenin, mekansal niteliğin sonraya bırakıldığı bir alışkanlıklar dizesi neredeyse bütün toplumu sarmaladı. Hep “plan yerine pilav” önemli sayıldı. Sermaye birikim süreci, ülkenin zayıf kendi iç dinamikleri yüzünden sancılı geçti. Kent alanlarının değer üretmesi üstüne, çok gidildi ve adeta ‘zenginleşmenin’ bir yolu gibi kabul edildi. Başkalaşım ekonomik ve toplumsal alanda yaşandığı için mimarlık mesleği bundan etkilendi.

 

 

Değişim

 

Şimdi kent her zamanki gibi ama şimdi biz içinde olduğumuz ve gözlediğimiz için yine deviniyor, yine değişiyor. Kurumsal bir kimliğe sahip olduğunu düşündüğümüz İş Bankası Kadıköy Şubesi aynı parselde son seksenyılda birinci tarihi bina, ikinci konut-banka, üçüncü aynı binanın fonksiyon ve cephe değiştirmesi ve dördüncü son kullandığı bina olmak üzere üç kez yıkılıp yeniden yapılmış ama dört kere de değişmiştir.

 

 

Binanın reklamsız hali

Dört kez değişim ve ortalama yirmi yıl. Bunu bir defa unutmamalıyız. Bütün binaların aynı hızla kendilerini gereksizleştirdekleri ve yıkıldıklarını söyleyemeyiz. Ama kentin büyük bölümünün neredeyse ekonomik ömürlerini tamamlamadan yıkılıp yeniden yapılmasının altındaki dinamiği görmemiz gerekir. Bu realiteyi dışta tutan bir ‘hesaplama’ şimdiye kadar olduğu gibi kuramcıların hayal kırıklıklarını ifade ettikleri yazıklanmaları bugüne taşıyabilir.

 

 

Değişime ait öngörü, değişime yön vermeyi içermelidir.

 

 

 

Kaynakça:1. Türkiye İş Bankası Tarihi, Uygur Kocabaşoğlu, İşbankası Yayınları
2. Tonguç ve Enstitüleri, Pakize Türkoğlu, İşbankası Yayınları
3. Atatürk’ün Bankası, Orhan Koçak, Uygur Kocabaşoğlu, İşbankası Yayınları

Hazırlayan: Hasan Kıvırcık

15 Comments

  1. iş bankası tarihi ülke tarihiyle birlikte var olan bir tarihtir aslında. onun simgeleri bugün ankara istanbul ve yurdun çeşitli yerlerinde halen duruyor. onlara baktıkça bu kesitleri görüyoruz.

  2. İş bankası ülkenin kurum olarak da ilklerinden. Daha ortada bir şey yokken finans dünyasının devlet eliyle doğduğu nokta. O yüzden tarihi hafıza bu isim ve markada yoğun gerçekten

  3. İçerik olarak dopdolu olan yazı net ve anlaşılır dille yazılarak ve fotoğraflarla desteklenerek harika bir sunum olmuş.80 yıllık bu hikayeyi bizlere sunduğu için Sn. Hasan KICIRCIK ‘a teşekkürlerimi sunuyorum.
    Yapıya gelince;yapı kendi içinde modern mimarinin güzel bir örneği sayılabilir ancak kadıköyün bu tarih kokan rıhtım caddesine bu mimari uygunmudur.Ben de eski yapının korunması gerektiğini düşünenlerdenim,depremde hasar da görmüş olsa mimari kimliği korunarak yenilenebilirdi.

  4. oldukça açıklayıcı, sorgulayıı bir dosya olmuş. yavaş yavaş gibi olan gelişimlerin arka hikayesi kentleşme olgumuzu tanımlamış, özetlemiş. ülkenin çok belirgin olarak son yüz yıllık tarihinde yaşadığı serüven bu işte.

  5. İşbankasının yeni binasının camındaki eski binanın resmi sanki yeni yapının içinden oranın ruhu fışkırmış gibi duruyor. Eski binasını banka çok mu seviyor yoksa halkı kendisinin çok eskiden beri bankacılık yaptığına inandırmak için mi düşünmüş, ayrı konu. Günümüz ticaret ve halkla ilişkilerinin bir parçası mutlaka.
    O ruh oradan bakınıp duruyor mu, ne dersiniz?

  6. Şu bir sayfalık bilgide ve bir binada dahi nekadar farklı yorum var.Eskiyi koruyalım fikri ikinci üçünçü sırada kalmış yenilenen binayı tenkid ediyoruz.Bir de zaten İstanbul depreme bırakılmadan yıkılıp yenilenmeli diyen var.Yorumcular mimar mı bilmem ama şayet mimarsa ,örtte öleyim.Son otuz yılda malzemede ki değişim otuz yılın son beş yılındadır.Böyle hızlı bir değişim de bu binayı seneye tekrar elden geçiririz.(Bizli konuşuyorum çünkü bu bina İş Bankasının değil önce Kadıköyün sonra Ülkemizin malı)Bu hızlı değişimin belki şuna faydası olur.Dur bakalım daha ne malzemeler çıkacak deyip beklerken bina eski haliyle bir müddet daha sözde korunmuş olur.Güleriz ağlanacak halimize…

  7. Kurumlaşma mimarlık dünyası için de anlam taşıyan bir kelime. Kurumlaşma eğilimi düşük, tarihsel belleği zayıf, sosyal ve ekonomik kalkınmışlığı görece zayıf toplumsal yapılarda gelişim çok çapraşık yollardan, çeşitli kuralsızlıkları da içine alarak sağlanabiliyor. İşte İstanbul’un imar düzeni, işte kentleşmesi. Kadıköy İşbankası binası bu senaryoya gözcülük etmiş bir binaymı öğrendiğimize göre. Tanıklık ettiği süreç bizim kent tarhimizin son seksen yılı.

  8. İşbankasının son binası yine de onun yanındakilere bakıldığında bana kalırsa iyi duruyor. Çok oynamadan, soyut bir cepheyi fazla rafine etmeden, araya fazla kelime sıkıştırmadan bitirmiş. Sanki bir çok şey düşünülmüş sonra müellifi tarafından sadeleştirilmiş gibi geldi bana.

  9. Şimdiki bina için bir iki sözüm var. Bir kere panoromik görüntüye dahil olup kendi cephesini şeffalaştırması, yaya geçişleri için zemin seviyesinde derin boşluk bırakması olumlu yönleri.
    Ama bu kadar önemli bir noktada alüminyum panel mavi camlı silikon cephe çok kolayca bulnmuş izlenimini veriyor. Bu binada 20 seneliğine yapılmamışsa eğer, gözkenarıyla dünyada lan bitene bir miktar yaklaşıp biraz daha etüdlü olabilirdi.

  10. İşbankası binası için seçilen yer eskiden de çok önemliymiş. Rıhtım caddesinin başı, Hal binasının karşısı, tam bir yol ağzı. Kentsel açıdan en merkezi yer. Kurumsallaşmayı hedeflemiş, ogün için ise uzun dönem ekonomi dünyasında kalmayı hedeflemiş bir banka için seçilen yer çok orantılı. Binanın sonraki değişimleri bence normal. Tek katlı tarihi binanın pek şansı yokmuş gerçekten. Rıhtımdaki eski dokunun da öğle. Tarihi Kadıköy Çarşısı dışında bir ya da iki katlı dış çemberin biraz daha diri, daha kalıcı yapılardan 1920 ler 30 larda oluşamamış bulunması ve işin 50 ler 60 lara kalması Türkiye’nin sermaye birikim sürecinin zayıf olmasıyla ilintilidir. Kentsel doku daha sonra sanayileşmeyle farklı bir ivme kazandı ama bu defada kaos hakim oldu. Gelişme çok öngörülen, planlanan doğrultuda olmadı. Vapurla iskeleye yaklaşırken Rıhtım silüetine bakarsanız, doğru söylemek gerekirse belki bizim içinde dolaştığımız için aşinalıktan gözümüze ters gelmemeye başlayan görüntü hiç bir Avrupa kıyı iskelesinde yoktur. Bu çapaçulluk, eski mi yeni mi belli olmayan yapılar,, eski gibi durup üstünde dosyada da belirtildiği gibi gecekondular… Neyse lafı uzattım ama dosya da yaramıza parmak basıyor.
    Kadıköy ve İstanbul severler ve kenti bilenler katkılara devam ederler umarım.

  11. Köşebaşı parselinin 80 yıllık masalsı sürüvenini bizlere anlatan Hasan Kıvıcık’a öncelikle teşekkür ederim.Çok iyi hazırlanmış bir dosya olmuş.80 yıl önce sakin ,huzurlu deniz ile dost olan Kadiköy ile ,bugün karmaşanın hakim olduğu, denizden ve doğadan kopmuş Kadıköy aynı yermi? Yıkıp yaparak yenilendiğimizi düşünürken aslında yüzyıllar geri gidiyoruz.Avrupa ülkerinde 1200-1300 yıllarından kalan sıradan diyebilecegimiz binalar bile korunmuş.Denizi,güneşi,kumu olmayan Prag’ın en büyük geliri nasıl oluyorda turizmden oluyor.Eskidir yıkalım,yakalım diyenler düşünsün.

  12. Kadıköy’ün bu noktasındaki değişim ve o köşenin ısrarla yıkılıp yapılması kentin merkezinin nasıl önemli olduğunu bize büyük harflerle anlatır aslında. İşte merkez ve orada bir yapı eskidiğinde nasıl hiç bir masraftan çekinilmeden yıkım kararı alınıyor sonra yenisi yapılıyor. Bu döngüyü anlamaya çalışmak gerekir.

  13. İşBankası gerçekten önemli bir kurum ve onun binaları baştan itibaren genç cumhuriyetin bir yerde izlerini taşıyor. Bankanın örgütlenişi ve şubelerine bakınca yapı dünyamızın yansımalarını burada bulabiliyoruz. Araştırmayı hazırlayıcılar bu özelliği Kadıköy binasına tahvil ederek bir ayna tutmuşlar ve kavraması aslında zor olmayan şehircilik kavgamız ve mimarlık serüvenimize dair yorumlarda bulunmuşlar.
    Burada katıldığım fakat ilave edeceğim husus, 50 li 60 lı yıllardaki yapılaşma faliyetinin bir kent planlamasına bağlı olarak, kentin gelişmesini tümüyle görerekten düzenlenmiş bir profil olmadığı noktasıdır. Bu gelişmelerde kendiliğindencilik hakimdi. Yapı yapmak, modern yaşamı bir yere monte etmek teşvik edilen bir durumdu. Eski kentlerin çehre değiştirmesi genellikle bu zamanlrda oldu zaten de. Şimdi değiştirmem, korurum, korumazsan yaptırmam felan gibi tavırlar sonradan icad olmuş tepki tavırlarıdır. Makul yanları olan bir reaksiyondur ama sonuçta birşey vaad etmeyen reaksiyondur sonuçta.
    Son bir husus da, şimdilerde bütüncül planlama denen hassasiyet cumhuriyet dönemi içinde bu ülkenin şehirlerinde başarılamadı. Mimarlık faaliyeti bu çizgiye birazda kendi dışındaki sebeplerden dolayı teslim oldu.

  14. Kadıköy’ün köşesinin demek böyle bir hikayesi varmış. Burası gerçekten de bir pergel ayağı gibi. Rıhtım ve Altıyol caddelerini bağlıyor. Son yüzyıldaki değişme hakikaten baş döndürücü. Hep orada oldularını söyleyenler daha seksenbeş yıllık falan ve bu ürede kaç kez değişmiş. Hep orada olabilmek için değişimi göze almak gerekiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir