Bir mimarlık etkinliği olarak Ulucanlar Cezaevinin Müzeye Dönüşüm Serüveni - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Bir mimarlık etkinliği olarak Ulucanlar Cezaevinin Müzeye Dönüşüm Serüveni
Share 1 Ekim 2012

ULUCANLAR CEZAEVİNİN MÜZEYE DÖNÜŞÜMÜ SERÜVENİ

 

Geçtiğimiz yıllar içinde başta Mimarlar Odası Ankara Şubesinin çalışmaları olmak üzere Ankara’daki çeşitli kurumların da ortak desteği ile ülke siyasal tarihinde önemli yer tutan mekanlardan biri müzeye dönüştürülüp kamuoyunun dikkatine sunuldu. Bu sürecin aktörlerinin bazılarıyla Ulucan’ları konuşuyoruz…

 

 

 

Mimdap : Ulucanlar Cezaevinin dönüşüm sürecini anlamak istiyoruz. Bu zorlu iş nasıl başladı? Nasıl aklınıza geldi? Bu yapıyı topluma döndürmeye çalışmaktaki fikriniz, amacınız neydi?

 

 

 Mimarlar Odası Ankara Şube başkanı Ali Hakkan ve şube sekreteri Tezcan Karakuş Candan

 

 

 

Ali Hakkan: Öncelikle bu fikri öne süren arkadaşımız; Tezcan hanımdır. Projede emeği çoktur ve fikrin kaynağıdır. İsterseniz onunla başlayalım…

 

Mimdap: Peki, Tezcan hanımdan başlayalım.

 

 

 

Tezcan Karakuş Candan :Ağustos 2006 yılında Ulucanlar Cezaevi boşaltıldı. O günlerde hemen bir haber çıktı. Orasının ayakkabıcılar çarşısı olacağına dair bir duyum aldık ve onun üzerine hızlıca çalışmaya başladık. Orası bir cezaevi müzesi olabilir mi diye düşündük.
Bir sabah kahvaltısında 80 sonrası gençlik önderlerinin Ulucanlar Cezaevinde yatmış olanlarda vardı arasında, cezaevinin kamusal kullanımı üzerine yapılan tartışma ve önerileri benimde içinde olduğum yönetim kuruluyla paylaştık. Ulucanlar cezaevinin yıkılmaktan kurtarılması ve kamusal kullanıma açılması konusunda sürecinde Yönetim karar aldı ve konuyu gündemine aldı. Fakat biz Ulucanlar Cezaevini müze yapalım dediğimiz andan itibaren ne tepki verileceğini bilmiyorduk. Onun için önce dar bir çalışma başlattık. Önce çeşitli kurumlardaki meslektaşlarımızdan “içerden” destek istedik, Ulucanlar Cezaevine dair belge, bilgi, doküman var mıdır diye. Konuyu bilenler bize belge sağladı. Bu arada cezaevi boşaltılmıştı ve Adalet Bakanlığına bir yazı yazdık. Dedik ki biz cezaevi mimarisi üzerine bir çalışma yapıyoruz, onun için de Ulucanlar Cezaevi’ni meslektaşlarımızla gezip, cezaevi mimarisi üzerine Ulucanları yerinde incelemek istiyoruz.

 

 

 

Mimdap: Bakanlık isteğinizi nasıl karşıladı, izin verdi mi?

 

 

Tezcan Karakuş Candan :Bakanlık bize 21 Aralık 2006’da cevap verip burayı gezebilirsiniz dedi. Bizim buradaki hedefimiz şuydu, cezaevine ait paftaları bir şekilde bir yerlerden bulmuştuk ama yerinde gözlem-çizim yapıp son durumu tespit etmemiz gerekiyordu. Önce teknik geziye gidecek bütün arkadaşlarla toplantı yapıldı. Bir seyyar röleve ekibi oluşturuldu. Bir grup fotoğraf çekecekti, bir grup da röleve çıkartacaktı .Olay tam da böyle oldu, bize burayı açtıklarında bir otobüs insanla birlikte gittik. Orada daha önce kalmış olanlar da vardı. Bir grup hemen hızlı bir şekilde tüm alanların fotoğraflarını çekti . Bir grup daha önce burada Google üzerinden tespit ettiğimiz ama ne olduğunu anlamakta zorlandığımız alanları tam olarak çözmek için o bölgelerin rölevelerini çıkarttı. Yanımızda röleve aletleriyle hızlıca işe giriştik. Zaten biz alana girdikten sonra oradakiler bizi bir şekilde kontrol edemediler .
Biz oradan döndüğümüzde gerekli her şeyi elde etmiş olduk. Yarışma açılacaksa cezaevinin halihazır durumunu gösteren belgeler vardı artık elimizde…

 

 

Mimdap: Cezaevi kullanılıyor gibi mi duruyordu? Boşaltıldıktan sonra cezaevinde değişiklikler yapılmış mıydı ?

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Hayır hiç yapılmamıştı, ilk bize açtılar. Ağustos’ta kapatıldı Aralık’ta ilk bize açtılar. Henüz cezaeviydi ve oraya ait bütün belgeler ortada duruyordu, mahkumların kimlikleri, kitapları, yemekhane listeleri ,dişçi listeleri,… bunların hepsinin fotoğraflarını çektik. Bu gezide 5000 kare fotoğrafımız olmuştu. Yani henüz yeni gitmişlerdi, o çok bariz belliydi. Hamamda mesela 1999 operasyonun kan izleri vardı, onların hepsi tespit edildi . Sonrasında tabi biz yarışmayı açtık .

 

 

 

Ali Hakkan :Kent düşleri yarışma formatı da oradan çıktı

 

 

 

Mimdap: Kent düşlerine değinir misiniz?

 

 

Tezcan Karakuş Candan :Tabi… Kent düşleri yarışma formatı bu projeden çıktı. İlk Ulucanlar Cezaevi ile birlikte başladı ve devam etti şimdi yedincisini Mamak Cezaevi için yapıyoruz. Biz kent düşleri yarışmasını bir yarışma olarak değil de hareketli bir katılım katılım projesi olarak hedefledik. Onun için de bildiğimiz yarışma formatının dışında bir şartnamesi vardı .

 

 

Ali Hakkan: Kent düşleri yarışmasıyla aslında bütün bu yarışmalar sürecini de başka bir boyuta çekebilirmiyiz diye tartıştık. Yani bir taraftan yarışma olacak bir taraftan kamuoyu yaratılacaktı. Bu sırada değerlendirme konferansı dediğimiz bir yöntem ürettik, yarışma 2 aşamalı olacak, ilk değerlendirme konferansına kalan projeler; halkın da katılımıyla ,aktörlerin de katılımıyla jüriyle birlikte değerlendirilecek ve sonuç öyle çıkacaktı.
Yani bizim bu değerlendirilme konferansından beklentimiz bütün aktörlerin katılarak fikir beyan etmesiydi. Jüri, yarışmacılar, değerlendirme konferansına kalan yarışmacılar, halk, yerel yönetim ve idareciler hepsi birlikte ortak bir platformda karar verebilirlerdi. Aslında Ulucanlar’da bir miktar bu ivmeyi yakalayabildik. Sonrakilerde doğrusu çok yakalanamadı. Dolayısıyla yarışma formatı başka bir noktaya çekilmiş oldu.

 

 

Mimdap: Yarışmadan bahsedelim, nasıl bir katılım oldu mesela?

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Yarışma için 600 e yakın başvuru yapıldı. Biz bunu bir öğrenme süreci olarak değerlendirdik, çünkü öğrenciler bu süreçte Ulucanlar Cezaevi’nin siyasi tarihine dair çok fazla bilgi edindiler.
Bunu kendileri ifade ettikleri için biliyoruz.
Bu süreç öğrencileri geliştirdi, ülke siyasi tarihine dair bir bakış açısı oluşturdu. Üniversiteleri geliştirdi çünkü biz bunu açtığımız andan itibaren üniversiteler, Gazi üniversitesi, Eskişehir üniversitesi , Kıbrıs… çeşitli üniversitelerin mimarlık bölümleri atölye konusu olarak öğrencilerine bu konuyu verdiler ve buna ilişkin bir çalışma yaptılar.Bizi geliştirdi çok kanatlı ,bir örgütlenme ve katılım modeli oluşturduk.
Kamuoyu bir kere bu sürece destek verdi, merkezi idare destek verdi, Adalet Bakanlığı destekledi. Yer görme gezisi mesela bizim önümüzü çok açtı. Sonra 300 öğrenci yer görmeye geldi. Ve orada bir şekilde kalmış, Ulucanlar’da yatmış insanlarla birlikte binaları, yapıları gezdiler. Sonrasında da bizim elimize tabi bu kadar başvuruya rağmen 60 dan fazla proje geldi. Lisans ve yüksek lisans kategorisinde olmak üzere iki bölümde yarışma gerçekleşti. İkisinde de aslında aşağı yukarı “Adalet Müzesi” yaklaşımı vardı. İki kategoride de birinci olanlarda bu tema vardı.

 

 

 

Mimdap: Peki buradaki yarışma fikri, asıl olarak mimari proje elde etmek miydi? Yoksa bir fikir elde etmek için miydi ?
Tezcan Karakuş Candan: İkisi de hedeflerin içindeydi.

 

 

 

Mimdap: Yarışmanın bir açıklaması var mı? Mesela Adalet fikri… Yoksa bir mekânsal düzenleme projesi mi elde edilmek istenen?
Tezcan Karakuş Candan: Birlikte. Bizim aslında hedefimiz orasının müze olmasıydı ama yarışmayı bu çerçeveyle sınırlandırmak istemedik. Bizim fikrimiz oranın mekânsal olarak değerlendirilerek bir müze haline dönüştürülmesi şeklinde ağır basıyordu. Aslında yarışmada da en çok ağırlık kazanan fikir de o oldu, jüriler tarafından değerlendirilen de. Dolayısıyla bizim aslında bir hedef gibi düşündüğümüz şey ilk etapta yarışmadan da aynı şekilde, bir müze fikri olarak çıkmış oldu.
Sonra biz de bunun kampanyasını örgütlemeyi hedefledik. Çünkü bu yarışmayı Mimarlar Odasıyla Ankara Barosu ortak olarak düzenledi. Fakat destekleyen kuruluşları çok fazlaydı. Destekleyen kuruluşların çok olmasının altında, “bir kampanya başlayacak ve nasıl olsa orasının müze olmasına izin vermeyecekler” gibi bir düşünce de vardı. Yarışma sonuçlanacak, biz de kampanya başlatacağız ve nasıl olsa kabul etmeyecekler, destekleyen örgütler de hazırlığını ona göre yapacak, ondan sonra insanlara imza kampanyası, söyleşiler falan diye bir dizi etkinlikler olacaktı. Hiçbirini yapamadık çünkü biz yarışmayı ilan ettikten sonra ertesi gün Adalet Bakanlığı bu projeyi destekledi.

 

 

 

 

Cezaevi boşaltıldıktan sonra gözleme giden mimarlar tarafından tespit edilen avlu

 

 

 

Mimdap: Ummadığınız bir şey mi oldu yani?

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Evet… Süreç galiba paralel gidiyordu. Ulucanlar ‘ın dolaşıma açılması için bir girişim oldu.
Yarışma sonuçlandı, 60 kadar eser katıldı, her biri iki şer, üçer pafta ile katılınca bizim bunu sergileyeceğimiz alan sorunu ortaya çıktı. 700-800 metre uzunluğunda bir sergi ortaya çıktı ve o zaman biz Adalet Bakanlığına dedik ki; bizim bunu sergileyecek yerimiz yok. Bize Ulucanlar Cezaevini verin biz orda sergileyelim. Sonra onlar bizi bir brifing için çağırdılar, önce bir projenin sonuçlarına aşağı yukarı bir baktılar; tamam dediler bizim de fikrimiz bu yönde. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü bizim fikrimize katıldı. O zaman dedik ki biz bu sergiyi bir etkinlik olarak cezaevinde 15 gün açalım, insanlar gelsinler sergiyi de gezsinler cezaevini de gezsinler…

 

 

 

Mimdap: Binanın durumu için ne yaptınız? Mesela ülke tarihinde önemli bir yer tutuyor. Bize anlatır mısınız?

 

Şube yönetim kurulu üyesi Bülent Batuman

 

 

 

Bülent Batuman : Yanımdaki arkadaşlarımın ikisi de o sırada yönetim kurulu üyesiydiler ve doğrudan bu işin içinde yer aldılar. Ben de o sıradayönetim kurulu yedek üyesiydim, Ankara dışında olduğumdan daha dışarıdan takip ediyordum.

 

 

 

Mimdap: Ulucanlar Cezaevinin kurula tescili ile ilgili başvurunuz oldu mu?

 

 

Bülent Batuman: Evet. Çünkü daha ilk gündeme gelişiyle beraber Büyükşehir Belediyesi orayı yıkacağız, orada bir ayakkabıcılar çarşısı olacak gibi projelerini dile getirdi. Onun önünün kesilmesi için yarışma açılmadan kurula başvuru yapıldı. Yarışma devam ederken Kuruldan tescil kararı çıktı. Büyükşehir Belediyesi ekarte edilmiş oldu, bu nokta sürecin çok önemli bir aşamasıydı.

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Yarışmayı ilan etmeden kurula başvurduk.

 

 

 

Mimdap:Geçmişi olan, tarihi bir binanın bugünün ne olacağına dair kader sorgusunu kamuoyuyla paylaşmış oldunuz bu çalışmalarınızla?

 

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Evet

 

 

 

Ali Hakkan: Zaten ilk çıkışı da böyleydi. Çünkü Melih Gökçek ayakkabıcılar çarşısı yapmak için plan tadilatı yapmaya çalışıyordu. Bu yüzden acele etmek gerekiyordu. Hemen bir dosya hazırlandı, hızlıca kurula başvuruldu.

 

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Zaten bu durumu yönetim kurulu kararlarımıza geçiriyor ve açık açık ilan ediyorduk, web sayfasına yüklüyorduk .Tabi böyle açık bir süreç yaşanınca biz yönetim kurulunda o bölümlerin hiç biriyle ilgili karar almadık. Yarışmayı ilan ettiğimiz günden önce yarışma kararını yazdık. Ertesi gün yarışma açıldı.

 

 

Ali Hakkan :Bir anda …
Tezcan Karakuş Candan: Evet bir anda .

 

 

Mimdap: Peki yarışmadan umudunuz, beklentiniz neydi? Elde edilen ürünün ile hakikaten alanın dönüşmesi ve bugünkü kullanımla alakası sonradan nasıl kuruldu? Yarışma projelerini sergilediniz, ondan sonra nasıl bir şey yaşadınız?

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Yarışmadan umudumuz, farklı fikirlerinde olabileceği konsuunda kamuoyunu n ilgisini çekmek kamuoyu oluşturmaktı. Şöyle bir şey oldu; biz ilk sergiyi yaptık , sergiyi yaptıktan sonra Adalet Bakanlığıyla görüşmelerimiz devam ediyordu.
Haziran ayında oldu bunlar 2007‘nin Ekim’de mimarlık şenliğimizi biz Ulucanlar Cezaevinde yaptık ve yurt dışından çok sayıda mimar davet ettik. Bunlar cezaevlerinin dönüşüm projelerinde çalışmış olan İsrail’den, Fransa’dan ve başka ülkelerden gelen mimarlardı. Onlar da anlattılar bilgi birikimlerini, beraberce atölye çalışmaları yapıldı. Sonra söyleşiler oldu ve orası da 15 gün açık kaldı 2007’de.ve 15 hün içerisinde 15.000 kişi, gezdi ve kapıda kuyruklar oluştur.Bunları hepsi zımni olarak oranın cezaevi olmasında ciddi halk katılımları olarak değerlendirdik.Hareketli katılım kavramı da bu sürecin sonucundaki değerlendirmelerimizde ortaya çıktı.
2008’nin başında Altındağ Belediyesi gündeme girdi. Biz Adalet Bakanlığına burayı bize verin dedik. Mimarlar Odası’nın kullanımına verin, burayı biz yapalım dedik. O arada tabi bize veremeyecekleri için muhtemelen Altındağ Belediyesine verdiler.. Altındağ Belediyesi dördüncü partner olarak girdi sürece ve Adalet Bakanlığı, “tamam biz burayı size vereceğiz, ama buradaki her türlü yapım işiyle ilgili biz Mimarlar Odasına güveniriz” dediler. Onun için protokol yapalım dendi ve bunun üzerine 4’lü protokol yapıldı. Adalet Bakanlığı, Ankara Barosu, Mimar Odası, Altındağ Belediyesi.
Biz bu arada sözleşme hazırladık, işletimine kadar sözleşme hazırladık ama zaman içinde gerilim oluştu Altındağ Belediyesiyle. En sonunda teknik olarak uygulanma sürecinde Mimarlar Odasının gözetimiyle yapılacağına dair bir protokol imzalandı. O protokolden sonra Altındağ Belediyesi dedi ki ben bunu tekrar yarışmaya çıkartacağım.

 

 

 

Mimdap: Sizin hazırladığınız fikir yarışması ve sonuçlar peki?

 

 

Ali Hakkan : Orada da bir fikir çıktı, dönüşümüne dair.

 

 

 

Mimdap: Sonuçta uygulama projesi sayılabilecek, denetlenebilecek bir çalışma bu aşamada yok aslında. Altındağ Belediyesi bu adımı mı adım atmak istedi?

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Adım atmak istiyor fakat net değil. Dedi ki, yarışma süreci çok uzun olur ben bunu çağrılı olarak yaptıracağım, uygulamalarını çizdireceğim. O sırada bizim müdahalemiz oldu. Dedik ki burada bir yarışma yapıldı, yarışma da lisans ve yüksek lisans birincileri var, uygulama yapılacaksa bunlardan birisinin projesini uygulayın dedik.

 

 

Cezaevi boşaltıldıktan sonra teknik gezi sırasında tespit edilen Ulucanlar resimlerinden biri

 

 

 

Mimdap: Binayı yapma görevini alan belediye kendini göstermeye başlıyor; diyebilir miyiz?

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Evet, oldukça gerilimli süreç yaşandı. Ondan sonra bizim önerimize belediye tamam dedi. Biz de lisans ve yüksek lisanstaki arkadaşları çağırdık, kendi aralarında ne yapabileceklerini sorduk. Projeyi yapmak ister misiniz dedik. Böylece bir komisyon değerlendirilmesinden sonra yüksek lisans kategorisinde birinci olan arkadaşlar projeyi yapmayı üstlendiler, Altındağ belediyesi ile onları tanıştırdık. Gizem Özbayır proje müellifi oldu.
Sonra tabi onlar, uygulama projesini hazırladılar. Belediye yapılan projeye karşı çıktı, sonra biz de hazırlanan projelerde kadınlar koğuşunun yıkılması, bazı özellikli mekanların kaldırılması gibi tutumlara itiraz ettik.

 

 

Ali Hakkan: Bir tarafta proje ve başlangıçta yıkım ve uygulama süreci var bir tarafta farklı bakış açıları var. Belediye tabi daha ticari şeyler talep ediyor. Film platoları, kadınların el sanatları yapacağı yereler,… diyor. Böyle baktığınız zaman sürecin politik olarak içini boşaltmaya çalıştıklarını görüyorsunuz.
Dolayısıyla uygulamalara başlandı ve bir taraftan kurula gidiyorlar ama belediyenin inanılmaz müdahalesi var. Bu arada proje gidip gelme aşamasındayken bir taraftan kazma vuruldu, uygulamalara başlandı. Cezaevi içinde çok ciddi özellik taşımayan yapılar var; çamaşırhaneler vs.

 

 

Mimdap: Çok muhdesler var yani?

 

 

Ali Hakkan: Evet. Çok özgün olmayan yapılar ve eklentiler var. Bunların hepsi bir taraftan yıkılmaya başlandı.

 

 

Osman Tayfun Mater :Ulucanlar Cezaevi’nde gördüğünüzde iğrendiğiniz yapılar vardı. O havası çok kötüydü. Binlerce kişi kalıyordu, Biz girdik, bu nasıl bir yermiş diye tepki gösterdik. 1971’lerin Mayısında. Yataklarda bir yatağa 3 kişi sığıyordu, güya siyasi bölümde.
Ne çeşit adamlar var orada bilseniz. Onlardan dostlarımız oldu ayrı mesele ama bir felaket. İlk defa da giriyoruz hapse, kaç yaşında 20 yaşında çocuktuk. Bu neymiş ya kediler ,fareler neler neler.. Bir tuhaf hayat yazılsa hakikaten tuhaf ve pislik, biz burada hasta olmadan nasıl çıkarız, mikrop kapmadan nasıl çıkarız. Götürdüler sıkıyönetime rahatladık. Böyle bir yer örnek olacak kötülükte bir cezaevi.

 

 

Ali Hakkan: Bir taraftan onlar yıkılırken bir taraftan da projeler gidiyor geliyor kuruldan müdahaleler oluyor, dolayısıyla bizim proje müellifleriyle belediye arasında çok ciddi gerilim oldu. Belediye bir de işveren pozisyonunda ve bizim arkadaşlarımız neredeyse ilk defa profesyonel mimarlık hayatına başladı, yani bu konu ilk işleriydi. Oldukça sancılı oldu, bir taraftan yıkılmalar devam ediyor, projeler kırpılıyor, belediyenin farklı beklentileri vardı.

Bu yıkımlardan en talihsizi görüş odalarının olduğu yer. Bir gittik ki 3/1’İ yıkılmış durumdaydı yani buradaki avlu zaten hüviyetini kaybetmişti, infaz avlusu avlu özelliğinden çıkmıştı. Çok etkileyici bir yerken burası, daha açıkta kalmıştı, gerçekten çok rahatsız etti bizi. Buna nasıl izin verilir dedik, işte kuruldan böyle geldi dediler. Hemen resimlerini çektik. Bunu deklare ettik, İzmir Caddesi diye geçen, Ecevit’in kaldığı yer. Burası açığa çıksın istemişler, sonra oraya kafeterya filan yaptılar. Arkadaşlarımız da bu duruma direnemediler. Zaten sonra Altındağ Belediyesi telefonlarımıza çıkmamaya başladı. Dörtlü protokolde mimarisinden sorumluyuz ama ilişki koptu.

 

 

 

Ankara Şubesi teknik gezisinde  tespit edilen çatı arası

Tezcan Karakuş Candan: Burada müellif olan arkadaşların da eksiklikler var, tabi ilk işleri olmasından kaynaklanan. Çünkü biz burayı gezdikten sonra odaya geldik, bir toplantı yaptık hatırlarsanız. Kurulda onaylanan projeye uygun değil yapılan imalatlar, bu konuda telif hakkınız var bu hakkınızı kullanın dedik ama bu konuda meslektaşlarımız çok çekingen davrandılar. Üstelik biz destekliyorduk, davalık bir süreç olursa biz arkanızda oluruz dedik .

 

 

Osman Tafun Mater: Bir ödeme yapıldı mı proje için müelliflere?

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Tabi yapıldı, Altındağ Belediyesi ödedi.

 

 

 

Mimdap: Kuruldan geçen proje ile şuanda yapılan proje arasında fark var mı?

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Çok fark var. Şunu da bence bu konuda tam da üstüne basıp hatırlatmakta fayda var: görüş odaları niçin yıkıldı dedik, müelliflere sorduk biz, görüş odalarının yıkılmasına müsaade etmemeniz lazımdı dedik. Bu, kurulda görüşüldü, o dönem mimarlar odası temsilcisi geldi ve ona onay verdi dediler. Çünkü ya projenin tamamını iptal edeceğiz ya da buna onay vereceksiniz demişler. O zaman, projenin tamamı gideceğine görüş odasının bir bölümü gitsin diye onay vermişler. “Şantaja boyun eğilmiş yani bir nevi”.

 

 

 

Ali Hakkan: Dolayısıyla elde edilen projenin uygulama sürecinde böyle bir tatsızlık yaşandı. Belediye ile ilişki koptu. Ta ki açılış gününe kadar. Ona da dahil edilmedik. Açılış gününden sonra ilk bir gezdik. Hiçbir iz yok. Ankara Barosu yok, Adalet Bakanlığı yok, biz yokuz. Adı okunmuyor kimsenin. Sanki Altındağ Belediye başkanı akşam yatmış sabah kalkmış böyle bir şey yapmış gibi. Çok ilginçtir bu durum.

 

 

 

 Bülent Batuman ve Ali Hakkan Ulucanlar’ın müzeye dönüşüm sürecini anlatıyorlar

 

 

Mimdap: Kuruldan geçen projeyle şimdi yapılanlar arasında farkları tespit ettiniz mi?

 

 

Ali Hakkan: Çok fark var…

 

 

Bülent Batuman : Aradan bir süre geçti zaten. Biz müellifleri de haberdar ettik. Onlar da sıkıntı yaşamışlar ve dışında kalmışlar sürecin. Biz onlara hem haklarınız var hem sorumluluklarınız var dedik. Bu tespitleri siz yapın dedik. Tespitleri içeren bir belge yolladılar ama biz bunu imzalamayız dediler. Anlaşılan o ki, arkadaşlarımız sert siyasi karşılıktan çekindiler ve Altındağ Belediyesi gibi, koruma ve restorasyon alanında öne çıkan bir işverenle karşı karşıya gelmek istemediler.

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Hatırlatmakta yarar var, Görüş odaları niye yıkıldı, buna nasıl müsaade ettiniz, buna izin vermemeliydiniz dedik. Onlar bize, bu kurulda görüşüldü, o dönem Mimarlar Odası temsilcisi onay verdi dediler. Çünkü ya projenin tamamını iptal edeceğiz ya da bu şekliyle kabul edersiniz demişler.

 

 

Bülent Batuman : Aslında bir olumsallık da var bu gerilimli süreçte. Sözünü ettiğimiz uzun bir süre. Bu arada Şubede yönetim değişti, 2010 yılında görev değişimi yaptık. Müellif arkadaşlarımızı çağırmamız 2010’dan sonradır. Belediye Başkanıyla görüştük, sonrasında biz şube olarak yazıyoruz, çiziyoruz, basına demeç veriyoruz ,uygulamalarda şöyle duyumlarımız var diye. Belediye yönetimi aslında bazı uygulamalardan dönmeye çalıştı, bir anlamda da işe yaradı o. Bazı şeylerin dönüşümü yok mesela: görüş kabinleri gitti, ama mesela kapıları yenilemişlerdi, onların eskilerini tekrar taktırdık… Yani böyle bir takım şeyler de oldu, Belediye bir yerden sonra bizi muhatap almıyordu ama dinliyordu.

 

 

 

Mimdap: Uzaktan da olsa eleştirileri dinlemeye başladı diyebilir miyiz?

 

 

 

Bülent Batuman :Evet. Altındağ Belediyesi yeni dergi çıkarmış, ilk sayısı benim elime geldi geçenlerde. Orda bununla ilgili makale var, makalede 2009 yılından başlıyor Ulucanlar’ın hikayesi; 2006 ile 2009 arasında hiç bir şey yok. Böyle bir, tarihten silme işi olmuş Mimarlar Odası’nın adını. Bu arada 2010 yılı enteresan bir dönem olmaya başladı çünkü referandum süreci geliyordu. Bir yandan, bu bizim projemizdi ve sahip çıkmaya devam ediyoruz mesajı vermeye çalışıyorduk. Ama diğer yandan baktık ki bu iş giderek yeniden politik bir anlam kazanmaya başlıyor. Sadece burada kadınlar el işi yapacak vs. Gibi bir politik anlamın içinin boşaltılması değil, ciddi ciddi bu referandum sürecinin de parçası olarak, Ulucanlar, “sağcıların da solcuların da acı çektiğine dair” o söyleme katılmaya başlandı…

 

 

 

Mimdap: Başbakanın referandum öncesi solcular ve sağcılar hakkında konuşup; şiirler okuyup mecliste ağladığı döneme mi denk geldi ?

 

 

Bülent Batuman: Tabi…Başbakanın konuşması orada yayınlanıyordu zaten, öyle bir de çakışmada var söylemsel ve mekânsal olarak. Dedik ki, burada yaşanan acıların böyle sıradanlaştırılmaması gerekiyor. Önümüze takvim olarak 6 Mayıs’ı koyduk ve Ulucanlar süreci için belgesel hazırlamasını istedik. Burada bir yandan Ulucanların tarihi ve sonunda da 2006 dan sonra bizim dahil olduğumuz dönüşüm süreci yer aldı. Yapmaya çalıştığımız şey bu siyasi anlamın ve dejenerasyonunun önüne geçmekti. Onunla ilgili olarak etkinlikler yaptık.

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Biz “büyük yüzleşme” etkinliğiyle, oranın şaşaalı bir şekilde açılışını engellemiş olduk…

 

 

 

Mimdap: Peki Ulucanlar Müzesi sonuçta hayata geçti. Artılarıyla eksileriyle onları tespit etmiş durumdasınız. Bu eksiklikler özellikle giderilebilir mi?

 

 


Ali Hakkan: En son yine belediye başkanını bu dönemde ziyaret ettik ve tabi bu konuyu gündeme getirdik. Mimarlar Odasının sıkıntıları var dedik. Biz inceledik orayı; restorasyon mantığına uymuyor, bütün izleri yok ettiniz aslında onları açığa çıkartmak gerekiyor, her şey böyle yepyeni falan dedik. Bunun üzerine tekrar gezelim Ulucanları dedik, “olur” dedi ama şuan hala telefonlarımıza çıkmıyor. 12 Eylül de belgeseli orada gösteririz dedik ama maalesef hep aynı yerde. Hala iletişim kuramıyoruz. O hale aynı yere, “burayı biz yaptık”…

 

 

 

Mimdap: Orada bir tıkanıklık yaşıyorsunuz…

 

 

Bülent Batuman: Evet tıkanıklık yaşıyoruz.

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Biz 12 Eylül’de Ulucanlar belgeselini Ulucanlar cezaevinde gösterelim diyoruz. Bu kadar emeğimiz geçmiş bu sürece ,bize yazılı olarak cevap vermiyorlar ama sözlü olarak telefon edip diyorlar ki; uygun değil… Ulucanlar’ın kapısını bize kapatıyorlar. En son bize kapıyı kapattığında kapısının önünde basın açıklaması yaptık, duyduğumuza göre bu tavrımıza çok sinirlenmiş Altındağ Belediye Başkanı.

 

 

Cezaevi boşaltıldıktan sonra gözleme giden mimarlar tarafından Ulucanlar…

Mimdap: Kapatmak derken?…

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Almıyor bizi içeriye…

 

 

 

Mimdap: Normal ziyaretçileri alıyor mu?

 

 

Tezcan Karakuş Candan:Hayır daha açılmamıştı. Tespit yapacağız, kamuoyuyla paylaşacağız diye.

 

 

 

Mimdap: Peki sonuçta bunları atlattıktan sonra bugün için yapılmış işi nasıl değerlendiriyorsunuz? Ulucanlar cezaevinin sizin bu önemli emeklerinizle ve girişimlerinizle müzeleştirilmesi Ankara için ve demokratik yaşam için bundan sonra neye ışık tutuyor? Bu olguyu nasıl bir kazanım olarak görmek ve değerlendirmek lazım ?

 

 

Bülent Batuman: Bundan sonraki değerlendirmelerde kimimiz daha iyimser kimimiz daha kötümser belki, kişisel görüşüm olarak ben doğrusu iyimserim. Çok eleştiri aldık, sol cenahtan da çok eleştiri aldık, kötü bir işe alet oldunuz vs. Belediyenin uygulaması iki açıdan sıkıntılı, bir taraftan bir bellek mekanı böyle olmaz, bu kadar yavanlaştırılmış bir fiziksel çevre olmaması gerekiyordu. Orada yaşanan acılara daha saygı gösterilerek o belleğin öyle yaşatılması gerekiyordu. Diğer nokta da, farklılıkları siyasi olarak aynı potada eritme meselesi. şşimdi oradaki ranzalara kimlik kartları asmışlar Nazım Hikmet le Necip Fazıl orada sanki birlikte kalmışlar gibi, sonra orada bir idam edilenler listesi var…

 

 

 

Cezaevinde açılan sergi ve seyirciler…

 

 

 

Mimdap: Dengeleme mantığı var değil mi ?

 

 

 

Bülent Batuman: Aynen. Deniz Gezmiş’in isminin yanında İskilipli Atıf ‘ın ismi var, adam halbuki meydanda asılmış, oraya o da sokuşturulmuş. Bunlar tabi tatsız şeyler. Ama bunlar geri döndürülebilir şeyler. O binanın Türkiye’de bir ilk olarak, bir bellek mekanı olarak tescillenmesi, kamuoyu nezdinde de kent belleğinde de hatta siyasal bellekte de böyle bir mekanın dönüştürülebilmiş olması bence büyük bir kazanç.

 

 

 

Ama tabi bizim bunun ötesinde bir takım dersler çıkartmamız gerekiyor, bundan sonrası için. Mamak’ta, Diyarbakır’da bu tip şeyler için biriktirdiğimiz deneyimleri hem paylaşabilmemiz önemli hem de eksiklerimiz varsa oradan ders çıkarmamız önemli, ben böyle bakıyorum doğrusu.

 

 

 

Mimdap: En azından söylediğiniz gibi Diyarbakır belki bundan sonra Mamak’ ta başka baskı ve işkence noktalarının sergi ortamına çıkarılmasındaki çalışmalara bir ilk teşkil ediyor. Sizin bu deneyi bir anlamda anlatılması ile alakalı bir göreviniz var. Sizin onu paylaşmanız lazım, önce meslek ortamı sonra demokratik kitle örgütleri açısından…

 

 

Ulucanlar’da müzeye döndükten sonra içeride yaratılan mizansenden bir görünüm…

 

 

 

Bülent Batuman: Bunu elimizden geldiğince yaptık, o anlamda belgelemeye çalıştık süreci. O belgelemeyi de paylaşmaya çalıştık. Dediğim gibi çok keskin bir takım yüzleşmeler oldu, eleştiriler geldi, bizim eksiğimiz ya da hatamız olduğu düşünülen noktalarda karşılaştığımız tepkiler de oldu. Ama ben toplamda olumlu bir şey yaptığımızı düşünüyorum, daha da önemlisi bundan sonrakilerin daha da iyi olması için bu deneyim önemliydi. Umarım, diyelim ki Diyarbakır şubesi alsın üzerine Diyarbakır zindanının dönüşümü için bir şey başlatsın, biz de koşa koşa gidelim, oraya destek verelim ya da İstanbul Büyük kent şube İstanbul’daki eza mekanlarının dönüşümü için bir şeyler yapsın. Bunlar önemli çünkü. Az önce söz ettiğim bu erime potası meselesiyle ile ilgili olarak dikkat etmek gerekir ki orada bir dışlayıcılık da var. Çünkü AKP ne kadar kendisini zorlarsa zorlasın, diyelim ki Deniz Gezmiş’i de kucaklamış gibi yapabiliyor ama ”hayata dönüş operasyonunu” yapamıyor. Çünkü onların kabullerinin ötesinde bir olay, üstünü yavruağzı boyayla kapatarak, yeniden yazdıkları tarihten dışlamaya çalışıyorlar. Şu çok açık ki, bu işi hakikaten hakkıyla birileri yapacaksa devrimci demokrat gelenekten gelen insanlar yapacak. Onun için de zorlamak gerekiyor, hem idareleri zorlamak gerekiyor, hem de kazanımları olabildiğince öteye götürmek gerekiyor. Elimizi taşın altına koymamız gerekiyor diye düşünüyorum. Böyle yaptık ve o anlamda çok sıkıntı çektik. Özellikle bizden önceki dönemde arkadaşlarımız görev yaptılar bu projede. Önemli bir kazanımdı ve umarım bundan sonrası daha iyi olur.

 

 

 

Cezaevi boşaltıldıktan sonra mimarlar tarafından tespit edilen resimlerden biri

 

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Çok ilginç, biz çok rahatsız olduk, bir dolu insanın emeği var bu süreçte. Bunun ifade edilmiyor olmasından çok rahatsız olduk, Altındağ Belediyesi tarafından bu emeklerin görmezden gelinmesinden ve o toplumsal muhalefetle birlikteliğin bir ürünü olarak o cezaevinin ayakta duruyor olmasının es geçilmesinden.
Fakat şu da çok ilginç; Ulucanlar cezaevi denilince insanların ilk akıllarına gelen Mimarlar Odasıymış, bunu mesela yeni yeni fark ediyoruz. Mimarlar Odası açısından da iyi bir şey oldu.
Mimarlar Odasının genel olarak politik meselelerle ilgilendiği, mimarlık meseleleriyle ilgilenmediği gibi bir eleştiriye de cevap oldu. Hem mimari hem politik bir cevap oldu.
Bugün Ulucanlar evet ayakta , bu bizim başarımız, hepimizin, toplumsal muhalefetin başarısı. Ama bugün ruhunu kaybeden bir cezaevi haline dönüştü, bu da onların ayıbı diyoruz. Bu hale biz getirmedik. Sonuçta Bülent’in dediği gibi olumsuz olarak yapılanların bir bölümü geri döndürülebilir şeyler, iktidarla birlikte gelen değişiklikler.

 

 

 

Mimdap: Yeniden bir iç düzenleme yapılabilir mi?

 

 

Tezcan Karakuş Candan:Yapılabilir.

 

 


Hazeli Akgöl : Yapılabilir, ben konuyu Mamak Cezaevine bağlayacağım. Mesele dört duvar ama dört duvarı korumak da bazen çok önemlidir. Mekânsal olarak onu korumakla ilgili aslında ben buradan Mamak’a bağlayacağım. Mamak’ı bina özelliğiyle almak çok yanlış, belki biz Ulucanları o bölge ve bina üzerinden tartıştık ama Mamak bir bina üzerinden tartışılmaması gereken bir mekan. Şimdi askeri alanların kent dışına taşınması süreciyle Mamak bölgesi boşa çıkacak. Bu yüzden Mamak’ı o bulunduğu askeri bir alan olduğu için o alanın nasıl dönüştürülmesi gerektiğine ilişkin planlama süreçlerine de müdahale edilmesi gerekiyor. Bu planlama içerisinde Mamak cezaevi ile yaptığımız şey gerçekten çok önemli. Sadece yukarda tartıştığımız A blok, B blok, C blok noktası değil. Mamak ‘ı bütünüyle ele alıp ,oradaki yol ve yeşil alan düzenlemesi ile birlikte yapılması gerekir. Öyle sahip çıkmak gerekiyor. Çünkü orada yaşanmışlıklar var; sadece cezaevi içindeki insanların değil, gelen ailelerin o yolu otobüslerle katederek onun içerisinden geçerek binalara ulaşımı da bir yaşanmışlıktır.

 

 

                                                               

Şube yönetim kurulu üyesi  Hazeli Akgöl

 

 

 

Aynısını biz Ulucanlar’da gördük, sadece cezaevi konumu içerisinde kaldı. Dışarıdan o cezaevine giren insanların yaşadıkları bütün mekanlar yok edildi, yani o bekleme koğuşları, bekleme yerleri, arama yerleri, o bahçenin o şekli artık yok. Girdiğin zaman 5 yıldızlı bir otele girer gibi bir cezaevi aslında. Mamak ‘ta bu yanılgıya düşmemek gerekiyor, çevre bütünselleşmesi ile birlikte bir yapılaşma edinmek gerekiyor.
Belki iğreti de olsa savaş da olsa o mekanın bir yaşanmışlıkları var. Ayrıca bir de Mamak’a sahip çıkarken, yukarıda da vurguladım, dışarıda yaşayan insanlarla ve çevresiyle birlikte Mamak’a sahip çıkmak gerekiyor. Yoksa tek bir bina ile kalmamalı yaşanmışlıklarıyla birlikte belki Mamak’tki kapsam biraz daha geliştirilmeli. Ulucanlarda’da hep böyle koğuşlara yönelik bir şey yaptık, etrafındaki bütün mekanlar yıkıldı. Biraz da bizim dalgınlığımıza geldi, işte bu çok salaş sonradan eklenmiş bir mekan dedik, yapının özü değil dedik ama orada bir yaşanmışlık vardı, bu baskıya karşı nasıl durulabilirdi bilemiyorum. Bazı yerlerde mimarlığımızı bırakıp yaşanmışlıklara bakmamız gerekiyor.

 

 

 

Mimdap: Restorasyonun yapılışından şikayetleriniz var doğal olarak…

 

 

Tezcan Karakuş Candan: İdamların yapıldığı avlu herkesin çok önemsediği bir avluydu. Oraya girince mekan sizi geriyordu. Görüş odaları yıkılınca avlunun bütün özelliği kalktı. O avlu diğer büyük avlunun yanında bir niş gibi kalmış. Şimdi cezaevine giriyormuşsunuz gibi değil kapı, yani bir otelin herhangi avlusuna bir giriyorsun birden karşına koğuşlar çıkıyor, ama öyle değildi.

 

 

Bülent Batuman : Şöyle bir şey var, biz tabi ilk kapanmış haliyle gezdiğimiz için -ki ben çok sonra gezdim sizden- mekan eklentilerle olsa bile o mekanın bir mantığı var. o mantıkla üretiyor kendini yeniden. Cezaevinde yapılan eklentiler de o dar bakış açılı deneyimi yeniden üretiyor, hiçbir eklenti daha ferahlatmıyor mekanı. Ulucanlar’a o ilk girişimi çok net hatırlıyorum, hep dar mekanlardan, koridorlardan geçiyorsunuz, neredeyse kendiliğinden gelişimi daralma üzerine kurulu mekanın. Şimdi cezaevine girdiğimde, hangi duvar ne kadar yıkılmış ben arkadaşlar kadar bilmiyorum ama o deneyimi çok iyi biliyorum, o avluyu çok iyi biliyorum ve algılayabiliyorum ki mekan daha geniş olmuş, her yer çok ferahlamış.

 

 

 

Müzeye dönüşmüş Ulucanlar’ın ziyaretçileri tarafından dolaşıldığı anlardan biri

 

 

 

Mimdap: Adalet Bakanlığı bu sürece katkı verdi dediniz. Eski usul hapsetme modellerini terk ettikleri için boşalttıkları bir cezaevinin dönüşümüne destek vermişler. Fakat aynı bakanlık F Tipi denilen cezaevleri yaptı biliyorsunuz ve yapmakta. Üstelik F Tiplerine geçişten biraz önce Ulucanlar’ın en büyük katliamlarından biri de yaşandı. Şimdi Ulucanlar’ın müze olmasını desteklerken bu nasıl bir samimiyettir?

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Bakanlık burayı Adalet Müzesi yapmak istiyormuş…

 

 

 

Mimdap: Bir özeleştiri olarak mı?…

 

 

Tezcan Karakuş Candan: Eski Adalet Binasından yaptıkları gibi o döneme ait ranzaları, işkence aletlerini toparlasak ve sergilesek dediler. Çok ilginçti, biz de şaşırdık. Sonra bize bütün arşivleri açtılar. Biz cezaevleri üzerine yoğun eleştirilerde bulunurken bize cezaevlerini açtılar, 2007-2008 de Sincan F Tipini gezdirdiler, hücreleri, işlikleri gezdirdiler, bizden öneriler istediler.
Daha çok bir hakim bu süreçte bize destek verdi, sıkıntı yaşadığımızda bir telefonla önümüzü açtı, mimarlara kapıları açın dedi. Kurumlarda kendisine saygılı, geçmişin ortaya çıkmasının önemine inanan kişiler de var tabi.
Ali Hakkan: Biz çok içindeyiz ve bu eleştirileri de yapıyoruz ama çevremizden, halktan insanlar gezdiğinde çok etkileniyor. Farkında mısınızNasıl bir şeymiş bu diyorlar. Sonra belgeseli çok etkileyici oldu. Genel olarak 70 lerden sonrası biliniyor ama öncesi bilinmiyordu. Katılımcı bir süreç ile bu eser ortaya çıktı. Bu anlamda büyük bir iştir yapılan. Mekansal olarak sıkıntılar olsa da bunlar zaman içinde giderilebilir.

 

 

 

Mimdap: Bu söyleşiye katıldığınız için hepinize teşekkürler…

 

 

Ali Hakkan: Biz de teşekkür ederiz.

 

10 Yorum
  1. neler gelip geçmiştir bu cezaevinde. çok bildiklerimiz var hiç bilmediklerimiz var. özellikle insanlığın acı çektiği yerleri, mekanları,yapıları hafızasız toplumlar zihin dışına çıkarıp unutmak istiyor. tarihi gül pembe sunmaya çalışıyor, geçmişi siliyor, çarpıtıyorlar. berlin’de bombalanmış kiliseyi meydanın ortasında olduğu gibi görebilirsiniz. paris’te utanç müzesini mesela. bizde bu işler resmi tarih girdaplarında yok edilirken yeni nesiller asılsız hikayelerle avutuluyor.
    şubenin ve katılımcıların böyle bir çalışması geçmiş tarihi silinmez bir anı defteri haline getirmiş. artık iş okuyup anlamaya kalıyor.

    necmi yazgan | 1 Ekim 2012

  2. acılara inat, insanlık onurunu yükseltecek bir girişim olarak görüyorum. rejimlerin kendi muhaliflerine karşı bugün de dahil olmak üzere acımasız davranmalarına örnek bu müze ibretliktir bence.

    Osman Çoban | 3 Ekim 2012

  3. Ulucanlar Cezaevi ile ilgili, bir dönem Ankara’da bulunan biri olarak belli düzeyde bilgim vardı. Cezaevinin ülkenin siyasal tarihinde taşıdığı mühim yeri bu söyleşiyle beraber çok iyi hazırlanmış “Ulucanlar Belgeselini” izledikten sonra bir kez daha kavradım. Ülke yakın tarihini yeniden okuma fırsatı gibi bir şey aslında Ulucanlar Cezaevinin yapılışından terk edilişine kadar olan süreç.
    Fakat diğer taraftan bu mekanın değerlendirilmeye çalışılması ve müze olması için proje yarışması yapılmasından başlayarak projenin uygulanma aşamasına kadar olan her safhanın da ülkemizdeki katı anlayışlarla ve onun temsilcisi bürokrasisi ile verilmiş bir savaş olduğu gördüm. Toplumsal örgütlerin önerdiği girişimleri popülist yaklaşımlarla sulandırmak, niteliğini azaltmak ya da gözden kaçırmak üzerine çaba sarfedildiğini şimdiye kadar hep biliyoruz ve burada da durum değişmemiş açıkçası.
    Ben başta Ankara Şubeden fikrin çıkmasını ve işlenmesini önemli buluyorum. Her türlü zorluk ve aksaklığa rağmen önemli bir mimarlık çalışması, politik yönelimi de olan ancak gövdesinde mimarlık fikri bulunan bir çalışma olarak görüyorum. Koruma fikri üzerine de önemli ipuçları var bir yandan.
    Şimdi ardılı sayılabilecek bir çalışmanın Mamak Cezaevleri için yapıldığını biliyorum. Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır!da 5 Nolu Cezaevi için başlatılan girişimde olduğu gibi bu işkence mekanının da bir “utanç müzesine” dönüşmesi çabalarının mimarların çalışmaları içinde düşünülmesinin olumlu olacağını var sayıyorum.
    Ulucanlar müze çalışmasına emek verenlere böyle bir milat ve görüş oluşturdukları için teşekkür ederim.

    Hasan Kıvırcık | 5 Ekim 2012

  4. Ben müzeyi gezdim. Yapılan işi önemsiyorum ve düşünenlerle yapanlara teşekkürler.
    Ancak bana biraz eksik geldi. Yeterince müzeye dair plan-şema-bilgilendirme olmadığını, canlandırma ve nesnelerin iyi etüd edilmeden serpiştirildiğini düşünüyorum. Bu gözlemimi söyleşide okuduğum SİYASİ DENGECİ mantığa gelmeden veya onu farketmesem bile bana biraz yavan geldi. Belki yeniden bir İÇ DÜZENLEME yapılabilir.

    adil konca | 6 Ekim 2012

  5. Ulucanlar Cezaevi Cumhuriyet tarihiyle özdeş, her türlü suçtan ama özellikle rejim karşıtlarının tutulduğu devletin Ankara’ya bilhassa kurduğu bir cezaevi.
    Onun yerini yenileri ve daha disiplinci, daha yüksek güvenliklileri alınca bir anlamda ıskartaya çıktı ve mal bulmuş magribi edasıyla Gökçek burayı kendi kafasınca değerlendirmeye kalktı.
    Mimarlar ve daha çok onlara bağlı kamuoyu Gökçek’in emellerini sıfırladıktan sonra bence iyi bir iş çıkardılar. Devletin baskıcı yüzünü somutlayan (iyi ya da kötü, az ya da çok) somut bir yapı var artık. Bu az bir şey değil.

    Ferda Çetinkoz | 8 Ekim 2012

  6. rejimler demokratik hale gelecekse geçmişle hesaplaşılarak, geçmişin karanlıklarında kalmış insanlık suçları açığa çıkartılarak başarılabilir. ulucanlar bir başlangıç ve örnekleme bu alanda.

    DENİZ ARKAN | 8 Ekim 2012

  7. Geçmişle hesaplaşmak eğer dincileri güçlendirecek ve onların faşist emellerine altlık hazırlayacaksa bekleyebilir. Çünkü bu bir hesaplaşma değil çok ağır ve tehlikeli bir diktatörlüğe zemin oluşturmaktır.

    Azmi İzmirli | 9 Ekim 2012

  8. Altındağ belediyesinin tutumu çok ilginç. Şimdilerde belediyecilik bu hale geldi. Kendinden menkul bakış açısıyla bütün küçük dağları ben yarattım ilkesi ile hareket eden belediyelerde oportünizm tepe yapmış.
    Bütün bu engellere rağmen ortaya birşey çıkabilmiş ya, ona da “şükür”.

    sevilay çalışkan | 10 Ekim 2012

  9. Bu önemli tarihi cezaevi için Ankara şubesinin yaptıkları müthiş. Elbette devlette başka bir akıl var ve proje yarışmasına bile su katabiliyor, ortaya çıkan etkiyi azaltmaya çalışıyorlar. Garip ama böyle, geçmiş için olmuş bitmiş çok da kötü değildi, öpüşüp barışalım havası estiriyorlar. Ancak sergileme bence zayıf, yani dünyada bu iş çok farklı yapılıyor. Daha iyi olabilirdi.

    nalan kulaksız | 15 Haziran 2020

  10. Bu iş önemli bir kazanımdı. Doğru bir oda çalışması.

    necla erkoç | 30 Ekim 2022


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org