Antalya Selçuklu İç Kalesinin Görüntülenmesinin Teknik Öyküsü - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Antalya Selçuklu İç Kalesinin Görüntülenmesinin Teknik Öyküsü
Share 14 Nisan 2008

YAZAN: T.M.P. DUGGAN

İtalyanca bir terim olan camera obscura (obscura=karanlık. camera=oda), “karanlık oda” anlamına gelen bir icattır ve bir görüntünün, karartılmış bir odada toplu iğne başı kadar bir delikten geçerek karşıdaki duvarda yansıdığının farkına varılmasıyla ortaya çıkmıştır. Yansıyan görüntünün dış hatları duvar üzerine bir parça kâğıt ya da kanvas koyularak kopya edilir, sonra köşelerdeki bozulma haricindeki bu tam görüntü asıl manzaraya bakılarak renklendirilir ve “orijinal fotoğraf” elde edilirdi.

Bu düzeneğin 17. yüzyıldaki gelişimi Avrupa sanatındaki büyük gelişmelerden biriydi. Hollanda-Delftli Jan Vermeer (1632 – 1675) gibi sanatçılar tarafından kullanılmıştır. Bu özellikle, hassas panorama çizimlerin ve yağlıboya tabloların üretilmesinde, 17. yüzyıl Hollanda resminin gelişmesinde ve çok iyi düzenlenmiş iç mekânlarda fotoğraf benzeri günlük yaşam sahnelerini betimleyen eserlerde önemliydi. 18. yüzyılda camera obdcura, Antoine Canaletto (1697 – 1740) ve Bernardo Belloto (1721 – 1780) gibi Venedikli sanatçılar tarafından kullanıldı. Her ikisi de fotoğrafa benzeyen, doğru belgeleme olan manzara resmi yapan ressamlardı. Camera ob&cura İngiliz ressam William Mar-low (1740 – 1813) tarafından da kullanılmıştır.

Bu resimlerin bilimsel doğruluklarını camera ob&cura ‘nın kullanılmasına borçlu olmaları önemlidir. Örneğin İkinci Dünya Savaşı sonunda tahrip olan Varşova’nın 1945 sonrası restorasyonu için, Bernardo Bellotto’nun camera ob&cura kullanarak 18. yüzyıl sonunda yaptığı resimleri kullanılmıştır. Zamanla camera ob&cura düzenekleri hem hafifledi hem de taşınabilir oldu. Hafif ve dayanıklı bir tenteyle yaratılan “karanlık oda”, 19. yüzyıl ortası fotoğrafçısının, fotoğraf çekmek için başını içine yerleştirdiği Örtüyle benzer bir işleve sahipti. Sanat kurumları, camera ob&cura’-nın kullanımına belli bir düşmanlık besliyordu. Kır ve şehir manzaralarında bu düzeneği kullanan ressamların çalışmaları sanat eserleri olarak değil de, daha ziyade hünerli bir ürün olarak algılanıyor, nadiren Londra Royal Academy’de ya da Paris’teki Salon’da sergileniyordu. Sanatçılar tarafından değil de yetenekli teknisyenler tarafından yapıldıkları söylendiğinden, sanatçının toplumdaki statüsünü etkiliyorlardı. Böylesi resimler, oluşumlarında önemli sanatsal üslup ve zevk meselelerini tümüyle dışladıklarından sanat salonlarında sergilenmeleri sanatçının statüsünü, mekanik kopyacı seviyesine düşürüyordu.

Bununla birlikte, camera ob&cura kullanılarak yapılan hassas fotoğraf benzeri tablolar İngiltere, Almanya, Polonya ve Rusya’da özellikle büyük Roma turundan ya da daha sonraları 19. yüzyılda Doğu Akdeniz’den dönen, gittikleri yerleri tam kayıt altına almak isteyen ama aslında pahalı, elde boyanan yağlı boya fotoğrafları duvarlarına asmak isteyen varlıklı gezginler arasında destekleyicilerini buldu. Bu tip resim orta sınıfın yükselmesiyle de destek buldu çünkü görsel doğrulukla sınırlıydı, sadece doğru resimdi bu nedenle kolayca tanınabilir, kendini ve maddi dünyayı sembolize ederdi. Bu tarzda resmedilmiş bir görüntü, saklı bilgiler veya alegori dolu anlamlar içermediğinden yeni zenginlerin oturma odalarına asmaları için oldukça güvenilirdi. Vehbi Koç Vakfı-AKMED’de sergilenen, Antalya kentinin Selçuklu dönemi iç kalesinin batıdan betimlendiği resim, bu tekniğin kullanımına bir örnektir. 1743 depremi öncesi camera ob&cura kullanılarak hazırlanan resim 41×26.5 cm ebadındadır. Binalar ve şehir surları bilimsel doğrulukla belgelenmiştir. Bu, kesinlikle bir serbest çizim değildir. Camera db&cura ve daha sonraki aygıtlar kullanılarak yapılan resimlerin genel problemi öndeki figürlerin orantısızlığı ve doğal olmamasıdır. İnsan, hayvan ve diğer objeler, ressam tarafından resme ilgi sağlamak ve resme bakana ya da olası alıcısına bunun sanat değeri olmayan mekanik bir eser olmadığını telkin için sonradan eklenmiştir. Eskizlerden alınan ve resme eklenen insan ve hayvan figürleri diğer tablo ve çizimlerdeki göreceli doğru orantılara göre uyumsuzdur.

1806’da camera ob&curaYıın halefi camera lucida icat edildi. Bu aygıt camera lucida olarak adlandırıldı çünkü lucid aydınlık idi, yani ka-ranlık-obdcura değildi. Ağırlığı çok daha azdı, omuz üzerinde taşınabilirdi, yaklaşık 35 cm uzunluğunda dikdörtgen bir kutuydu. Tepesine boş kâğıt yerleştirilirdi, lensli, ucunda prizması olan bir uzatma kolu vardı. Kâğıdın üzerindeki prizmanın yüksekliği ayarlanabiliyor ve böylece kâğıt parçasının üzerine düşen görüntü küçültülebiliyor ya da büyütülebiliyordu. Sanatçı aygıtı kucağına yerleştirir, görüntünün her bir dış hattını, tüm göreceli oranları tam, çizilmiş bir fotoğraf elde etmek için kopya ederek çizerdi. Sonra çizim hassas bir gravüre, suluboyaya, yağlıboya tabloya aktarılabilir ya da büyük ölçekli bir panorama biçimini alması için ayarlanırdı. Bu, hareketli resim veya sinemadan önce halk kitlesi için bir mucizeydi. Londra, Birmingham, Manchester ve diğer yerlerde hareketli manzara görmek için ödenen ücret, erken dönem arkeolojik keşifler için sermaye birik-tirilmesinde kullanılmıştı. Hareketli panorama, örneğin Austen H. Layard tarafından Osmanlı Musul’u (Nini-veh) civarındaki Asur kazılarının finansmanına yardımcı olması için kullanılmıştı.

1820’li yıllarda Osmanlı İmpara-torluğu’nu gezen Avrupalı sanatçılar genellikle zengin bir gezginin, bir proto-arkeologun, bir askeri misyonun grubunda aslında Anadolu, Suriye ve Mısır’daki eski, antik, Kutsal Kitap’la ilgili kentlerin görünümleri kaydetmek için gittikçe artan bir şekilde camera lucida taşıdılar. Bu aygıtın sağladığı fotoğraf derecesinde doğruluk, özellikle antikacılar, arkeologlar, askeriye, epigraflar, manzara meraklıları, seyahatname ile arkeoloji ve sanat tarihi kitaplarının yayıncıları ve de yüzyılın sonunda resimli dergi ve gazeteler tarafından isteniyor ve rağbet görüyordu. Osmanlı topraklarında bu aygıtı kullanan sanatçılara, 1820’ler ve 1830’larda Robert Hay için Osmanlı Mısır’ında antik anıtların tasvir ve manzaralarını üreten Frederick Cat-herwood (1824-1833) ve Edward Lane dahil idi. Hay’in önemli koleksiyonu Kahire İllüstrasyonları (lllu&trati-or\6 oft Cairo) adıyla 1840’ta yayınlandı. Sarah Searight, onların çalışmasını şöyle aktarıyor: “Bu adamların eserlerinin tümünde yaratıcı sanattan çok az şey vardı; yaratıcı sanat onların işi değildi. Genellikle oldukça rahatsız koşullar altında anıtlar, binalar konusunda yaptıkları iş bugün bir kameranın yaptığıyla aynıydı. Bu kayıtlar öylesine kapsamlıdır ki, arkeologlar bugün hâlâ, yok olmuş kalıntıları kontrol etmek amacıyla Hay’in British Museum’daki 49 ciltlik eserine başvurur.”2 Francis Arundel, 1831’den 1840’a camera lucida kullanarak görüntüler çizdi. Çok sayıda ve çok doğru çizimler yapan David Roberts ı839’da Suriye-Filistin’de ve 1841-1851’de Mısır’da muhtemelen bu aleti kullanmıştır. Owen Jones (1809-1874) da Mısır, İstanbul ve İspanya’daki bina çizimlerinin bazılarında camera iucida kullanmıştır.

Lykia’ya yaptığı iki seyahatinde Charles Fellows’un yanında çalışan Geor-ge Scharf, Jr. gibi sanatçılar güneybatı Türkiye’nin kentlerinin fotoğraf hassasiyetinde doğru çizimlerini elde etmek için camera iucida kullanmışlardı. Scharf 1843 Kasım’ının ilk haftasında camera iucida ile Ksanthos panoramasını çizerken günlüğüne şunları kaydetmiş: “Camera iucida her kıvrımı ve özelliği takdire şayan şekilde veriyor, gerçekten onu kullanmakla diğerleriyle yapabildiğimden daha fazla çizim yaptığımı inkâr edemem.”3 0, bu makineyi 17 Kasım 1843 günü Pınara’nın manzarasını çizmek için de kullanmıştır ki, bu hassas ve doğru çizim 15 Nisan 1840’ta Fellows’un .yaptığı serbest eskizden kolayca ayırt edilir.

Makine 22 Şubat 1844’te Myra’nın doğusundaki kaya mezarlarının (Res. 4) çiziminde de kullanılır. Diğer sanatçılar arasında aynı zamanda ilk fotoğrafçılardan da olan Charles Somers (1819-83), yine 1843’te Ksanthos ve Lykia’da yaptığı çizimler için kesinlikle camera iucida kullanmıştır. Kari Graf von Lanckoronski’nin 1890 tarihli Pamphylia kitabında kullanılan George Niemann’ın (1841-1912) 1884 ve 1885 yılı resimleri çoğunlukla suluboya resimler ve çizimlerden yapılan gravürlerdi ve bu suluboya resimler ve çizimler, fotoğrafların dış hatlarının kopya edilmesiyle elde edilmişti. Niemann tarafından yapılan ve imzalanan manzaralar ve metin resimleri kesinlikle serbest el çizimleri değildi.4 Niemann tarafından güneyden Antalya limanı çizimi olasılıkla bir fotoğraftan pantograf kullanılarak büyütülmüştü. 18. yüzyılın ortasına ait Antalya manzara resmindeki insan figürleri gibi bu resimde de oldukça orantısız görülen atlı adam bir başka eskizden buraya yerleştirilmişti.

Bu çizimlerin ve gravürlerin bugün önemi camera ob&cura ve camera iucida kullanılarak ya da daha sonraları, 19. yüzyılın ikinci yarısında fotoğraflardan kopyalanarak yapılmış olmalarıdır. Bu eserler kesinlikle serbest çizim değildir ve çok az sanatsal değer taşır. Bunlar sadece fotoğraflanmış bir görüntünün mekanik kopyası ve gölgelendirilmiş halidir. Elle çizilmiş resim olmadıklarından, daha sonraki dönemin fotoğraf makinesi ile belgelemeler ile aynı amaca hizmet ederler. Bu çizimlerin sadece birkaçı gravüre dönüştürülmüş ve yayınlanmıştır, kalanların; Lykia, Karia, Pamphylia ve Anadolu’nun diğer bölgelerinin 19. yüzyılda yapılmış bilimsel, doğru kayıtlarının yüzlercesi neredeyse hiç bilinmiyor, yayınlanmamış olarak Avrupa kamu ve özel koleksiyon ve arşivlerinde gün ışığına çıkacakları günü bekliyor. Bu çizimler örneğin kayıp, çökmüş, tahrip olmuş binaların ve yapıların 19. yüzyıldaki tam pozisyon ve ölçülerini belgelediği için arkeologlar, sanat tarihçileri ve tarihçiler için paha biçilmez kaynak olup, tam bilimsel belgelerdir ve çok değerlidir. Sonuç olarak Avrupa koleksiyonlarındaki bu bilimsel çizimlerin belirlenmeleri ve Anadolu’daki kentler için fotoğraf kayıtlarından daha eski tarihli kanıt oldukları için yayınlanmaları gereklidir. G. Niemann’ın 1884 yılında, bir panorama fotoğrafının hatlarının kopyalanmasıyla yaptığı suluboya resminde belgelendikten sonraki 20-30 yıl içerisinde yıkılan Antalya iç kalesinin güneye bakan dış surunun fiziksel konumunu saptamak için aşağıdaki nispeten ucuz ve basit tekniği kullandım.

KULLANILAN TEKNİK Bir 19. yüzyıl çizim veya gravürünün günümüzdeki görünümüyle eşleşmesi için en az iki, tercihen üç ya da fazla noktaya ihtiyaç vardır. Örneğin bugün hâlâ yerinde duran bir bina, sütun, duvar, falez veya bir doruk, bu teknikte bilimsel hassaslığı sağlamak için ve sanatçının görüntüyü kaydetmesinde optik aletler kullandığını kanıtlamak için kullanılacak sabit noktalar olabilir. Sanatçılar genellikle optik cihaz kullandıklarının bilinmesini istememiş, kendilerinin mucizevi doğruluğa ve üretkenliğe sahip olduklarının sanılmasını istemişlerdir. 1843 Kasım’ında Ksan-thos dikmeli anıt mezarına George Scharf’ın serbest elle çizilen kendi portresini yerleştirmesi bu bağlamda dikkate değerdir. Ön planda mezarın sağındaki üç figür ve bir eşek haricindeki figürler, çizimin çoğunun tamamlanmasından sonra yerleştirilmiştir. Mezarı da kapsayan çizimin geri kalanında camera lucida kullanılmış, eserde sanatçının tasvirinin olması da bunu açıkça ifade etmektedir. 1- Fotoğraftan yapılmış gravür, sulu boya resim ya da bir çizimin fotokopisi üzerine şeffaf bir plastik yerleştirilir, yapıların dış hatları ya da diğer önemli özellikleri bu plastik üzerine mürekkep ile kopyalanır. 2- Sonra sanatçının resmi yaptığı yere gidilir. Bu plastik üzerindeki çizime bakarak sabit noktalar saptanır. Bugün de hâlâ in situ olan bu sabit noktalar, plastik levhanın üzerindeki çizimin dış hatları ile çakıştırılır. Bizim örneğimiz için sabit noktalar bugünkü yat limanında Tophane Cafe’nin tam altındaki deponun iki yöne eğimli çatısı, Tekelioğlu Konağı önündeki, limanın batıya bakan düşey duvarı ve bu duvarın üzerindeki kırma çatıdır. 3- Söz konusu üç nokta şeffaf plas tiğin üzerindeki çizimin dış hatları ile çakıştırıldığında kalenin dış duvarlarını, diğer yıkılan binaların tam konumu, 19. yüzyılın son çeyreğinde liman duvarındaki kapının tam konumunu gösterir (Res. 9). 4- Sonuç olarak bir yüzyıldan daha önceki bir zamanda sanatçının bu resmi hazırlamak için oturduğu ya da ayakta durduğu yer de tam olarak saptanabilir. Bu yöntem basit, ucuz, hassas, bilimseldir, in situ sabit noktaların nirengisine dayanmaktadır.

Bu teknik herhangi bir çizim, suluboya resim ya da camera obscura, camera lucida ve diğer fotoğraf aygıtları veya fotoğraftan çizilen kayıtların herhangi birinden türetilen herhangi bir gravür türü ile kullanılabilir. Bu teknik George Scharf, Jr.’ın Patara, Ksanthos, Myra, Antalya ile George Niemann’ın Perge, Aspendos, Side, Antalya manzaralarının çizimlerinde kullanılabilir. Teknik elbette Lancko-ronski’nin 1889-1892 tarihli eserinde olduğu gibi 1845’ten itibaren gravür, foto-gravür, helio-gravür yardımıyla yapılan çizimlere, suluboyalara, tek renk boyama baskılara ya da 1855’ten itibaren taşbaskıya, Sir C.T. Newton’un 1862 tarihli A Hi&tory ojj Didcoveried at Halicarnaiöüö. Cni-duâ and Branchidae adlı yapıtında yer alan ve foto-taşbaskını üretmek için taşbaskılara hakkedilen illüstrasyonlara uygulanabilir. 19. yüzyıla ait bir çizim, suluboya ya da gravürün, bu optik aygıtları kullanan bir sanatçının ürünü olup olmadığı, sadece yukarıdaki teknik kullanılarak kontrol edilebilir. Eğer bir çizimin, suluboyanın, gravürün üzerinde kayıtlı, bugün herhangi in situ kalabilen üç nokta arasındaki uzaklık tam olarak aynı alanda ve birbiriyle ilişkili ise, o zaman çizim ya da gravür bir optik aygıtla yapılmıştır ve bir serbest el ürünü değildir. Bilimsel kayıtların bir kısmını şekillendiren bu optik aygıtlar kullanılarak üretilen görüntüler ve bu hassas resimler arkeologlar ve diğer bilim adamları tarafından güvenle kullanılabilir.

DİPNOTLAR *T. M. P. Duggan, Sanal tarihçisi. T.C. Kültür Bakanlıgı-Akdeniz Üniversitesi Bey Dağlan Yüzey Araştırması ekibi üyesi. Kendisinin Trebennada yaptığı serbest el çizimleri. N. Çevik-E. Akyürek-B. Varkıvanç (ed.). Trebenna. Tarihi. Arkeoiojiti ve Do$at Çevreii adlı Türkçe ve İngilizce olarak, AKMED tarafından 200c yılında yayımlanan eserde yer almıştır. Bu eser Trebenna gibi antik bir yerleşimde serbest el çizim yapma konusunda pratik bilgiler içeren bir bölüme yer verir. **Tarkan Kahya, İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Doktora Öğrencisi. Suna C İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü. Kocatepe Sok. No: 25 Kaleiçi – Antalya. Metnin Türkçe çevirisini kontrol eden İnci Türkoğlu’na teşekkürlerimi sunarım. 1 P. C L. Murray, Dictiotıary ot Art and Artiiti. 1997. 41 2 Searight 1979. 238-39. 3 Slatter 1994, 265. 4 Şaşırtıcı derecede doğru bu çizimleri ve suluboyaları yerinde tamamlamak için vakti yoktu çünkü sıtmadan muzdaripti. Kayıtlarda ekibin binden fazla fotoğraf çektiği belirtiliyor. Lanckorofiski 1890. s. 111.

Kaynak: Toplumsal Tarih / sayı:172

3 Yorum
  1. Süper aydınlatıcı bir metin, ama inanın metnin kime ait olduğunu hiç anlayamadım.

    Şeyda Güvenç Duran | 17 Nisan 2008

  2. Uyarınız için teşekkürler Şeyda hanım gerekli düzeltme yapılmıştır.
    Saygılar.

    mimdap | 17 Nisan 2008

  3. iğrenç

    yıhjo | 14 Şubat 2009


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org