Sokakların Aydınlık Yeni Yüzü ya da Tekel Grevi - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Sokakların Aydınlık Yeni Yüzü ya da Tekel Grevi
Share 4 Şubat 2010

Biz ziyaret ettiğimizde 49. gününde bugün bu gözlemi yayına verdiğimiz sırada 52. gününde olan TEKEL işçilerinin grevi şu anda Anadolu’nun çeşitli yerlerinden kopup gelen Tekel işçileri tarafından soğuk bir Ankara kışında Kızılay-Sakarya bölgesinde sürüyor.

tekel-grev-1

Kent mekanını bu grev ve eylemlerle;  hak isteme alanı, var olan haklarını korumaya çalışma, yaşam mücadelesinde sahip oldukları “iş”lerini ellerinden kaçırmama mücadelesinin yeri olarak görüyoruz. Kent burada bütün bildiklerimizden daha fazlalaşıyor, biraz daha anlam kazanıyor, biraz daha büyüyor, genişliyor, fiziki ve ölçülebilir büyüklük olmaktan çıkıp çeşitli insanlık durumlarına tanıklık ediyor.

Günlerdir toplumsal vicdanı sarsan, önce yapılan kötü muamele ile herkeste şok etkisi yaratan sonra da Tekel işçilerinin yürekli, azimli, dayanıklı mücadeleleri ile toplumun gönlünde “haklı” bir yer kaplayan, haklı olduğu için de hukukunu yere bırakmayan, hakkın hukukunu baştan başlayıp yeniden ören, bunun için sonuna kadar vatandaşlık görev ve sorumluluklarını kullanıp belli ki şimdiden tarihe yazılmış öykülerini, tarihe mal olacak direnişlerini izliyoruz, Tekel işçilerinin.

Bu defaki gözlemimizde bir grev mekanını, hak arama mücadelesinin  sokaklara yansıma biçimini, dayanışma çadırlarını ve buradaki hayatları ele alıyoruz…

tekel-grev-5

Nasıl bir ülke ve nasıl bir demokratik düzendeyiz?
Bu ülkede hayret ettiğimiz çok şey oldu tabi ama Tekel işçilerine “siz avucunuzu yalarsınız” diyeni, bağırıp çağıran ve işçiyi hiç hazzetmediğini, emeğe ve onun ürettiği değere düşman olduğunu açıktan söyleyeni az gördük. Bu kadarı bu ülke için bile ‘yenilik’ sayılır.

Olur olmaz her sahnede duygulanan, göz pınarlarından yaşlar dökülen, “mazlumun ahından” bahsedip fakirin sofrasına ziyarete gidenlerin, “yetim hakkını yedirmeyeceği”nden dem vurup suret-i haktan görünenlerin, konu Tekel işçisine gelince “burası yol geçen hanı değil” gibi ‘veciz’ ifadelerle kuzu görünümünden nasıl yerini-sınıfını belli ederek 180 derece dönüp emekçiye babalanmalarına hayretle bakmaktayız. Gerçeğin, görünenden başka bir şey olduğunu hala anlamayanlar için bu durum tam bir ibret vesikasıdır.

Demokratik bir ülkede asla sarf edilmeyecek olan “o paraya çalışacak milyonlarca insan var”, “öyle yağma yok”, “kullanılıyorsunuz” gibi hezeyanlar bizde en üst noktadaki yöneticiler tarafından kolaylıkla söylenebiliyor. Hatta işi abartıp, “Ergenekoncuların yapamadıklarını size yaptırıyorlar” diyebiliyor. Kim efendim bu sözlerin sahibi, ‘demokratik devletin’ başbakanı.

tekel-grev-21

Hızını alamamış başbakan kendi grup toplantısında açıktan işçileri tehdit etmekte, süre vermekte ve ay sonuna kadar anlaşmazlarsa ‘kanuni işlem’ yapacağını, yani kolluk kuvvetlerinin şiddet uygulayacaklarını söylemektedir.

Tekel işçilerinin hak arama mücadelesi ne kadar haklı ise bu toplumun vicdanında sağduyu ile sarsılmaz yerini almışsa, o koşullardaki işçilerin karşısına geçenler ve ellerindeki “güç” ile bu denli pervasız konuşanlar o ölçüde haksızlaşmaktadır.

Hak isteme yeri olarak kent
Yer, Ankara Kızılay, Sakarya bölgesindeyiz, Türk-İş Sendikasının önü. Yurdun çeşitli yerlerinden gelmiş işçiler kadınlı erkekli sendika genel merkezinin içine sığmamışlar, sokağa, hatta sokaklara taşmışlar. Günlerdir sokakta yatıp kalkıyorlar, elli günü aşmış bir şekilde. Aylardan Aralık bitirildi, Ocak bitirildi, Şubat’a girildi, Ankara için ne demek; Ankara’yı tanıyanlar bilir. Bu soğuk ve bu kış da Tekel işçileri şimdi de açlık grevindeler.

tekel-grev-4

İşte burası Kızılay Sakarya… Bu naylonlardan, küçük çadırlardan, derme çatma sundurmalardan birleştirilmiş sokakların iki yanına dizilmiş barınma yerleri sokağın kullanımını, içeriğini, kurgusunu değiştirmiş. Sokağın başka bir resmi çıkmış ortaya.

Her sabah oradan geçen Ankaralılar işçilerin sığınmaya çalıştıkları çadırların yanından, ortasından geçiyor, işçiler ve Ankaralılar birbirine bakıyor, bakışmalar, selamlaşmalar, küçük sohbetler birbirine geçiyor.

tekel-grev-7

tekel-grev-18Bir sokak sobası ve grevciler

Kamusal alan olarak sokak
Gözlem ya bu başlığımızın formatı, o  yüzden bu bölgeyi gözleyelim bakalım neler var: Kızılay’da Türk-İş Genel Merkez Binası’nın etrafındaki sokaklar değişmiş, yürünüp geçilen bir yol olmaktan çıkmış, sokak dönüşmüş biraz da. Bir başka türlü yaşam alanı olmuş. Sabahın erken saatlerinden gecenin geç vakitlerine kadar o sokaklarda gözlem yaptığınızda şunları görüyoruz:

tekel-grev-23-25

İşçiler yatıyorlar sıra sıra, soğuktan bir nebze korunmak için birbirlerine sokulup dizi dizi yatıyorlar,
Önleri açık çadırlarda sohbet ediyorlar,
Grup grup ayakta öbekler oluşturmuşlar, sabırla bekleşiyorlar,
Çadırlarda derme çatma sobaların başında ısınmaya çalışıyorlar,
Sokakta ateşler yakmışlar, ateş başında toplanıyorlar,
Çay içiyorlar, çay pişiriyorlar,
Sesler yükseliyor sonra, “hakkımızı istiyoruz” diye, sloganlar, konuşmalar,…

Çadırlar dizi dizi, naylon parçalarıyla örtülmeye çalışılmış, soba boruları çıkıyor bu naylon kapatmaların arasından, içerde öbek öbek insanlar, Milas’tan, Hatay’dan, Diyarbakır’dan, Adana’dan,
Çadırının içinde düzen tutuyor, yeri süpürüyor evi gibi, yatağı kenara çekiyor, küçük sobaların başında öbeklenip oturma odası yapıyor orayı, çay getiriyor tepsiyle biri, herkes birbirinin misafiri, herkes ev sahibi, herkes sokakların sahibi,

tekel-grev-19-20

Bir afet sonrası gibi, olağan üstü bir durum ertesinde sığınmış insanların düzenlemesi gibi sanki sokak. Duman kokusu, is, hafif puslu bir görüntü ve tabiki soğuk Ankara’nın sokaklarında başka bir tat bırakarak sürüyor şu günlerde.

Kamusal alanda vurdular beni
Parklar biliriz, yeşil çimlerin üstündeki çiçekler, oturma bankları, süs havuzları ve fıskiyeler bir yaz günü geleni geçeni serinletir. İşte bu görüntüleriyle de bildiğimiz Ankara Sıhhiye’de Abdi İpekçi Parkı, çoğu kez olduğu gibi AKM önünden (eski hipodrom) başlayan yürüyüşlerin de son durağı. Ankara’daki demokratik gösterilerin güzergahı bir yerde.

Öyle olmuştu 17 Aralık’ta, hak aramaya ve demokratik tepkilerini ortaya koymak için Ankara’ya yurdun her tarafından gelen binlerce işçi üç gündür sürdürdükleri eyleminin ardından bir yürüyüş ve miting yapıyordu. Ancak işte Abdi İpekçi parkında toplandıklarında polis müdahalesi geldi ve içlerinde milletvekillerinin de bulunduğu binlerce kişi üzerine su sıkıldı, gaz bombası atıldı.

tekel-grev-0

İşçiler o süs havuzlarına düştüler ya da gazdan kurtulmak için soğuk kış gününde kendilerini havuzlara attılar. Böylece Ankara’da üç gündür süren Tekel işçileri eylemi copla, gazla ve fiili müdahale ile sona erdirilecekti.  Özelleştirme nedeniyle işlerine son verilmek ve 4-c diye keyfi bir iş düzenine mahkum edilmelk istenen işçilerin tepkisi kırılmış olacaktı.

Kamusal alan, şiddet ve güç gösterisine tanıklık ediyor, parklar hak arama mücadelesine karşı kaba gücün icra yerleri oluyordu.

Aylardan Aralık’tı soğuk bir kış günüydü, polis şiddetle kalabalığı dağıtmış, üç gündür Ankara’da hükümetin icraatına muhalefet eden ve‘çatlak ses’ çıkaranları susturmuş, gösterileri bastırmıştı…

Öyle mi olmuştu gerçekten sadece? Dağılıp gitmiş miydi kalabalıklar?

tekel-grev-10

O mitingden dağıtılan işçiler önce kendi genel merkez binalarına geliyor, bir sendika merkez binasını eylem yeri haline getiriyor, oraya sığmıyor sokaklara taşıyor, eylem alanını sokaklara yayıyordu.

Bir başka türlü süreç başlamış, şiddetin sahnelendiği mekanlarda geleceğe açılan başka bir direngen bekleyiş, hayata tutunmak isteyen insanların umutları, o umutların içinden de dayanışma, insanlık onurunun örselenmesine izin vermeyen bir dik duruş sergileniyordu. Aylardan Aralık’tı, soğuk bir kış günüydü, kamusal alanda vurulmuştu Tekel işçisi. Ama yine o alanlarda diz çöktüğü yerden kalkmış, yılmamış ve yine dikelmişti.

tekel-grev-13

O sokaklar, o meydanların dili olsa…
Ankara, yurdun birçok yeri gibi belki de, o meydanlar, bulvarlar, caddeler; dili olsa da anlatsa. Anlatsalar neler gördüklerini:

Kentlerin sokaklarının ve meydanlarının “asayiş ve genel düzeni sağlamak” adına nasıl şiddetin gösteri alanları yapıldığını,

Bu ülkenin tarihi içinde çok uzun süren sıkıyönetim yıllarında yani demokrasinin askıya alındığı diktatörlük dönmelerinde;  köşe başlarında, kaldırımlarda ellerinde halka yönelmiş tomsonlarla dolaşan üniformalılar olduğunu,

Darbe ve onu izleyen ağır baskı dönemlerinde tankların kavşakları, meydanları tuttuğunu,

Otobüslerin dolmuşların durdurulup  olur olmaz “kimlik kontrolü” yapılıp hep “belirli miktar” tipinden şüphe duyulan insanı cemselere bindirip götürdüklerini,

1 Mayıs gibi ve önemli anma günlerinde kamusal alanların birliklerle tutulduğunu, neredeyse halka karşı bir savaş ilanı anlamına gelen tankların tüfeklerin meydanlara çatıldığını,

Üniformalı- üniformasız düzen takımının nasıl ‘faili belirsiz’ işleri bu sokak köşelerinde gerçekleştirip, elerini kollarını sallayarak geçip gittiklerini, desteklendiklerini, ardından bu ‘yiğitlerin’ sırtlarının sıvazlandığını,

Gece karanlıklarda ya da sabahın ilk ışıklarında ıssız köşelerde ‘devletin bekası’ için canların toplatıldığını, hapishane avlularında canlara son verildiğini,

Yine Ankara’da mesela; o kış gecelerinin hangi haykırışlarla; işkence tezgahlarından yükselip karanlığı ve geceyi böldüğünü, sadece kulakların değil yüreklerin de sağır olduğunu, sağır edildiğini,

Ankara’nın biraz da bu akla sığmaz zulümlerden yükselen seslere alışık olduğu, ya da yılların çığlıklarının gökyüzünde ve Ankara semalarında hala asılı durduğunu,

Bunlar gibi birçoğu yazılmamış, belgelenmemiş, filme alınmamış, kopyası çıkarılmamış, muhtelif yerlere servis edilmemiş resmi tarihin resimsiz ve yazısız vesikalarını hala insanların kafalarında taşıdığını, içlerinde bir yerde belirgin ama üstü örtülmüş sızıyla hatırladığını,

Şimdi Tekel işçilerinin sabahladığı sokaklarda, yıllarca süren özgürlük mücadelelerinin ve bu uğurda çekilmiş acıların ve bu uğurda verilen bedellerin izi olduğunu,

tekel-grev-8

tekel-grev-16-17

Bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini verenlere acımasız bir hışımla yüklenip ortamı bir can pazarına dönüştürenlere, sürek avı ve cadı kazanı kuranlara, her köşe başını pusuya çevirenlere inat bütün benlikleriyle kendini ortaya koyan ve gencecik bedenlerini feda edenlerin bulunduğunu,

Kendisinden daha çok halkını sevmek gibi bugün neredeyse terk edilen, anlaşılmayan, demode olduğu için üzerinde durulmaya gelmez gibi görülen bu değerin, adı anılmaz olan ve dudak bükülen bu kıymetin izinden gidenlerin geçmişte bir avuç değil okullar, fabrikalar, sokaklar, bulvarlar dolusu haykırdığını,

İşte onların geçerken bu meydanlarda, bu sokaklarda hala kalmış ayak izleri, etrafta o günlerden takılmış tozu bulunduğunu ve sözlerinin yankılarının kaldırım taşlarına, bahçe duvarlarına, oradan binalara, camlara, çatılara bulaştığını,

bir an için herkes unutmuştu…

Kızılay Sakarya’da umudun ayağa kalkmasına gülümseyin
Tekel işçileri haklarını korumaya çalışıyorlar ve bıçağın kemiğe dayandığı bir noktada baskıya boyun eğmeyip kendi geleceklerine dair gelişmelere taraf oluyorlar. Taraf olduklarını bizzat gösteriyorlar.

tekel-grev-11

Grev, bu ülkenin başkentinde, en göze çarpan yerinde elli kusur gündür sürmekte ve şu anda süresiz açlık greviyle Tekel işçileri tarafından devam ettirilmektedir. Görülüyor ki işçiler, parça parça yurdun değişik birimlerinde bir direniş göstermektense bir bütün olarak ülkenin başkentine durumlarını taşıyarak yeni bir yöntemle kenti ve meydanları kullanmaktadırlar. Kamuoyu ile başkentte buluşmakta ve yeni bir yol göstermektedirler herkese.

Kenti, başkenti, en işlek meydanı grev mekanı olarak seçmişlerdir.

tekel-grev-26-27

Haklı hak arama uğraşılarından basını, Ankaralıları ve bütün yurdu haberdar etmişler, caydırmalara, polis baskısına karşı durmuşlar ve kararlılıklarını göstermişlerdir. Çocuklarının okul karnesini burada postadan alan anneler ve babaların kendileri için bir mücadelenin içinde bulunmaları alkışlanmaya değer doğrusu.

Bir çadırda işçiler şöyle yazmış bir karton üstüne:
Yastığımız mezar taşı
Yorganımız kar olsun
Biz bu yoldan dönersek
Namus bize ar olsun

Tam da karamsarlık içinde her şey böyle mi olacak derken, güneş doğdu işte bir çatlaktan.
Umuda gülümsememek elde değil.

tekel-grev-15

Mimdap

12 Yorum
  1. çok enterasan bir sokak fotoğtafı ve ülke tarihine değinen bakılmamış bir açıdan bakan gözlem yapmışsınız.
    bu insanların hakları niye alınır bunu anlamak mümkün değil.
    sokaklarda yatmak ne demektir? bir de aç susuzlar şimdi. nasıl vicadandır bu anlaşılır gibi değil?

    coşkun ateş | 4 Şubat 2010

  2. Bugün bütün Türkiye’de genel bir direnişle Tekel işçileri desteklendi. Günlerdir TV lerde konu tartışılıyor. Hükümetin tavrının tutar yanı yok. Giderek batıyor bence ve işi zor kullanmakta gören bir noktaya doğru gidiyor. Hani demokrattı bunlar, hani darbeye karşıydı. Günlerdir manşetlerinden darbeydi balyozdu indirmeyenler niye Tekel işçisinin saçma sapan şekilde işsiz bırakılmasını savunuyor?
    Herşey sahte elbette, takke düştü. AKP kırmızı başlık altından tırnaklarını, dişlerini, burnunu, kulaklarını göstermek zorunda kalıyor.

    Selma Konyalı | 5 Şubat 2010

  3. Bu kadar haksızlık tanzanyada bile olmaz. İnsanlara hak pazarlığı yapmaya çalışan bir hükümet. Bir de aslında zaten elinde var olan hakkını almaya çalışıyorsun ve suçluyorsun. İnsanın aklına sığmayacak biçimde insafsız.
    Yok geleni geçeni engelliyorlarmış yasadışıymış. Acayip gerdi beni şu akp nin becerisiz kaba saba hali. Bunlar bu kadarmış demek. İnsan sevgileri merhametleri sadece başörtüsüne uzanabiliyormuş. Ondan sonra aç açık kalan umurlarında değilmiş. Yazık.

    cumali kırmızı | 5 Şubat 2010

  4. ibretle izlediğimiz ve kişisel kanım olarak akp nin sonunu getirecek olan bu çekişme siyaset manasında neyin ne olduğunu göstermesi yüzünden faydalı oluyor.
    öte taraftan sokağı mesken tutan ve yıllar boyu anılara kazınılacak restoratörlerin koruma şartlarından biri olan “anı değeri” yahut “tarihi değer” saydıkları türden bir mühim olayı izleyen mimdap bunu belgelemiş. üstelik herhangi bir siyasal parti ve oluşumun diliyle ve yahut mimarlar odasının bile onlardan hiç farkı olmayan dili ile değil mesleki bakış açısının da unutmadan belge haline getirmiş. budile ve bu bakışa ihtiyacımız var teşekkürler.

    t.deniz erkan | 7 Şubat 2010

  5. Hükümetin hangibir suçunu sayalım:
    Şarap ve sigara dünyada en fazla gelir getiren, adeta banknot matbaası gibi çalışan iki maddedir. (Bizde de tüketim rekoru dinibütün Konya’dadır.)
    Tekel kuruluş yıllarında kent dışında bulunan ancak zamanla kentin en gözde arsaları haline gelmiş çok sayıda ve büyük arsaya sahiptir. Bu arsaların değerleri çok yüksektir. Ancak devlet bir tüccar gibi davranamaz çünkü bir kültür merkezinin topluma kazandıracağı örneğin anlı şanlı milyar dolarlardan çok daha fazladır. Çünkü bu kültür merkezinde toplum uygarlığı öğrenecektir.
    Türkiye’de dünyanın en iyi üzümleri ve tütünü bulunmaktadır. Türk tütünü en fazla revaç gören tütündür ve tüm dünya peşinde koşmaktadır.
    Alkollü içkiler için Türkiye gerçek bir dünya markası olmak için gereken her şeye sahiptir.
    Eğer hala daha tekel işçileri bu durumdalarsa buna neden olan bir hükümetin başının yüzünü kızartması, başını öne eğmesi, yıllarca tek gelir kaynağı olan bakkaliye pazarlama firmasına geri dönmesi gerekir. Eski bakkaliye pazarlama bürosundaki kapı komşuları aylar sonra ancak ödenebilen küçük apartman aidatlarından şikayet etseler de…

    Alaaddin Aslan | 7 Şubat 2010

  6. Tekel işçilerinin grevi bir çeşit susmuş ve pusturulmuş insanların feryadını içeriyor. Başkentin en işlek yerinde yüreklerimize oh dedirten bir hareketi insanlar yiğitçe sürdürüyor. Kendilerinin sağlığı pahasına işlerini kaybetmek pahasına bu yanar döner iktidara teslim olmadan sürdürüyor.
    Yaşasın onların insani mücadelesi. Kutluyor ve destekliyorum.

    Cemal Kozlu | 8 Şubat 2010

  7. bu insanların sorunu çözmek yaklaşımı yerine onlara iftira atmak onları yasadışı göstermek ve örgütlerle bağlantı b ulmaya çalışmak şeklindeki bütün çabalar iktidarı yürütenlerin ne çapta birileri olduğunu göstermektedir. işine gelmedi miydi hemen yalan ve iftira. ayıp derler insana.

    Lalehan | 9 Şubat 2010

  8. tekel işçisine bu yapılanlar emek ve işin özelinde işçi düşmanlığının eseridir. a.k.p diğer tüm muhafazakar partilerden hiç bir farkı olmayan standart işçi karşıtı bir partidir ve gizlemeye çalıştığı bu yüzü ayan beyan ortaya çıkmıştır.
    mimdap gözleminde sokakların izafeten taşıdığı tanıklıklar ve sokakta birikenlere dair esasında bir ülke tarihi kesiti anlamındaki belgeleme-betimlemelerine yürekten katılıyorum. çok isabetli ve çok dokunaklı. bana göre mimarlıkla bağlamı kurulmuş deniz beyin söylediği gibi.
    belge yaratmışsınız sağolun.

    kemal sönmez | 10 Şubat 2010

  9. 60 günü geçen bir grev bir taraftan ülkenin nasıl bir darboğazda olduğunu gösteriyor bir yandan iktidarın nasıl destursuz bir saldırı içinde çalışanların haklarına giriştiğini belgeliyor.
    o sokakların dili olan ve bize sahiden başka bir anlam yüklemesi sunan izlenimlerinize ilgiyle bakıyorum. çünkü bilinen dili mimarlık diliyle birleştirmek olumlu buluyorum.

    ferit çerçi | 18 Şubat 2010

  10. tekel işçilerinin haklı hak arama mücadelesini karambole getirmeye çalışan hükümet ve aslında görevini tam yapamayan sendikanın çalışanların haklarını yeterince savunmadığını düşünüyorum. bugün işçilere reva görülen muamaeleye bakınız. vahşettir bu gerçekten.

    nurgül çetin | 1 Nisan 2010

  11. Sorun gelişmelere karşı ve onları geriye çevirmeye çalışan bir hükümetin varlığı. Alternatif olarak önerdiklerine baktığımız zaman: gerçek anlamda talan edilmiş bir kamu malı ve o malın statüsü değiştirilmeye çalışılan emekçileri var.
    1 Mayısta işçilere karşı yürütülen saldırılar da aynı anlayıştan geliyor. İnsan istiyor ki teknolojinin emeği her geçen gün biraz daha özgürleştirdiği bir dünyada tüm kesimler bu gelişmelerden yararlanabilsinler. Ve herşey daha iyiye gitsin toplumun tümü için bu böyle olsun. İşçilerin emekçilerin durumuna baktığımız zaman giderek evrensel boyutta teknolojiler sayesinde yükselen bir ekonomide onu çok gerilerden takip eden gerçek değer yaratıcılarını görüyoruz.
    Türkiye 12 Eylülde solunu kaybetti. O zamandan beri topallayarak yürüyor bazen de talan hırsıyla gözü dönmüşlerin eline düşüyor.
    Eğer bir gün hükümetin demokrasi derken ne kadar samimi olduğunu görmek isterseniz belirtilere bakın: örneğin 1 Mayısa, veya tekel işçilerinin durumuna.

    Anonim | 1 Nisan 2010

  12. 2009 Tekel işçi direnişinin ardında geçen yılara rağmen TÜRKİYEDE
    NE YAZIKİ değişen hiç bir şey olmadı tekel işçisi kendi mücadelesine inanamadı neden mi katledilen yolun devamına varmadan dağıldılar sendika ihaneti siyasi partiler köylüler memür sınıfı işçiyi öcu gördüler aramızda maaş farkı var dediler kendi mücadelesini vermediler. ve TEKEL işçisini desteklemedileri sınıfı görmediler oysa tekel onların malıydı devletin hazinesidi. sınıf bilincinde deyiler hala uyanmamışlar bir gün onlarda yanacak tekel işçisi gibi 4-c fani 4-c yaktın bizi 27/10/2014

    ŞENDOĞAN KOÇ | 27 Ekim 2014


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org