Bulutların Arasında İLKEL MİMARLIK - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Bulutların Arasında İLKEL MİMARLIK
Share 4 Aralık 2009

Dünyaca ünlü Japon mimar Sou Fujimoto, Yapı-Endüstri Merkezi’nin konuğu olarak Siemens Ev Aletleri ana sponsorluğunda Türkiye’ye geldi ve dün akşam saat 19.00 da YEM salonunda İLKEL MİMARLIK konulu konferansını verdi. Çok sayıda mimar ve mimarlık öğrencisinin izlediği konferans büyük ilgi gördü.

8.jpg1971 doğumlu Japon mimar yenilikçi mimarlık kuşağının temsilcisi. Bağımsız bir çizgisi olan mimarın tutarlı, olgun, tamamlanmış işleri var. Fujimoto, Tokyo’daki “Tokyo Apartmanı”, Chiba’da “House O”, Hokkaido’da zihinsel özürlü çocuklar için davranış merkezi binası, 7/2 Evi, Noboribetsu küme evi, Kumamoto’da son ağaç ev, Gunma’da “T house” gibi çalışmalara imza attı.

Konferansını izlediğimiz Sou Fujimoto’nun kendi ağzından mimarlık hayatı, mimarlığa yaklaşımı, yaptığı tasarımlar ve uygulamalarının açıklamasını paylaşıyoruz:

“Daha önce İstanbul’a geldim, öğrenciydim o zaman. Ayasofya ve kentin yapısı beni çok etkiledi. Ayasofya mimari kariyerimde benim için önemli bir nokta oldu.

İlkel Gelecek
İlkel ilkeldir sonuçta. Bunu geleceğe nasıl bağlıyoruz? Bütün mimarlar geleceği düşünür. Biz temelde ilkelizdir… Bana göre gelecekte de ilkel olacağız. Kuş yuvası mı mağara mı? Mimarlığın başlangıcı da ilkeldir. Kuş yuvası ve yuva, yani şimdi barındığımız konutları düşünün. Şimdiki son derece profesyonel bir uğraşı gerektiriyor.

20.yy da Le Corbusier tasarımı yuva son derece fonksiyoneldi. Corbusier fonksiyona ağırlık verdi ve fonksiyonel (modern) mimarlığın temelini attı. Mağara hiçbir şekilde fonksiyonel değildir. Zaten önceden vardır. Önce rahatsız olursunuz sonra kendinize sığınacak bir yer bulursunuz. Kendinize sokulacak bir niş ararsınız. Yavaş yavaş oraya uyum sağlamaya çalışırsınız. Yuva ise insanlar için özel olarak hazırlanır.

14.jpg

Fonksiyonel iyidir ama yeterli değildir. Ben çabalarımla onu aşmaya çalıştım. Buradaki şemama, basamaklarıma bakarsanız eğer şurada oturabilirsiniz, burada uzanabilirsiniz, şunu masa olarak kullanırsınız… Bunlar belirgin değil ama siz isteğinize göre kullanımlar getirebilirsiniz. Yapay bir mağaraya benzer ortam yaratmaya çalıştım. Bulut gibi bir ev. Amacım yapay olanı da doğal olarak tasarlamak.

22.jpg

Kaos Hakim
Kaos gibi görünenler içinden bir şeyler bulup çıkarmak benim amacım. Modern mimari ile benimki çok ters. Modern de her şey basit ve anlaşılır. Kolonlar döşeme ve merdivenler. Temel üç unsur var. Tasarım tavrı ise; tanımla böl ve bir araya getir. Le Corbusie de böyle diyordu zaten. Ben bu tavrı biraz mekanik buluyorum, makine gibi sanki.Benimkinde ise hiç öyle bir kesinlik yok. Yer gibi görünüyor ama masa oluyor. Şurada uzanılıyor, şurada çalışılıyor, merdiven şurası olabiliyor… Hepsi iç içe geçmiş, ne olduğu ve ya olacağı sizin hissinize kalmış. Bu bence farklı bir kavram. Sade evet ama sadelikte farklılık var.

Saydam Mağara
Mimaride mağara karanlık olmak zorunda değildir. Yapaydır sonuçta ve istediğiniz gibi açabilirsiniz. İlk projem 35 cm lik ahşap bloklardan 35 cm lik basamaklar şeklinde oluşturduğum bir şeydir. Buradan çok değişik iç planlar elde ettim. 70/70/210 uyumak için güzel mesela. O üst cam kapı, şurası mutfak olabilir. Şurası sert bir kanepe, şurası çalışma masası. Bir yıkıntı gibi belki de. Bu yapay bir geometri ile doğal bir peyzajın karışımı. Doğal ile yapay bir arada.

33.jpg

Çocuk Merkezi
“Mağara bir şehir” Mağarayı bir kent olarak kullanmak istedim.İstanbul’un eski semtleri gibi, oralarını da mağaraya benzetiyorum ben. Bizim aradığımız şey fonksiyonların ötesinde.

50 çocuk için tıp merkezi burası ama etrafa dağılmış kutular gibi adeta. Yataklar, yemek yeme yerleri, koridorlar, … önemli olan her şeyin tesadüfi görünen dağılımı. Bir yılda toparladık bu projeyi. Burada saçılmış gibi görünenler aslında tek tek tasarlandı. Yapay mimari ile doğallığı bir araya getirmeyi denedik. Çocuklar burada kendi içgüdülerine göre seçim yapıyorlar.

41.jpg

51.jpg

Bu tür şeyler aslında fonksiyonel değil; duygusal şeyler. O yüzden sabit değil esnek olmalıdır. Binanın dışardan bitmiş hali bakıldığında İtalya’da bir kasaba gibi görünüyor. Fonksiyonellik mekanı yaratır ve insan ona göre yaşar. Ben ise insanlar istediği gibi yaşasın mekan onlara uysun istiyorum.

71.jpg

Okyanus Evi
Burada okyanusa bakan bir ev tasarlayıp yaptık. Garip bir ev belki de. İç mekanda devamlılığı esas aldık. İnsanlar bu evde okyanusu görüyorlar. Sürekli olarak okyanusa aynı açıdan bakmak yerine değişik açılardan baktırmayı denedik. Farklı bir okyanus, küçük bir okyanus, içine bakılan okyanus… camlar aynalar okyanusun algılamasını sürekli değiştiriyor. Yalnız mimarisi değil değişik okyanus algılamalarıyla evi tasarladığımızı düşünüyoruz.

91.jpg

Burada mimari tasarım değil manzara tasarımı yaptık adeta. Sonra yapının yeni gibi değil de orada eskiden beri var olduğu zannedilecek şekilde düşündük. Ama bir hata yaptım. Binanın arka cephesinde olan girişi görünmüyor. Girişini bulamıyorlar yapının, kapı görünmüyor.

İki Şey Arasında
“İçerisiyle dışarısı- şehirle evin arası”

İnsanlar istediği gibi yaşasın, hem içerde hem dışarıda gibi olsun istedik. Kutu içinde kutu, kutu içinde kutu. Üç kutu iç içe sanki. Dış kutu çevre aslında, tümüyle kapalı değil, su, güneş, yağmur ve rüzgar giriyor. Açıklıklarda cam yok. Ortadaki kutu ise neredeyse ev. Küçük kutu ise odalar mekanlar.

112.jpg

Böyle olunca içerisiyle dışarısı karışıyor. Aslında bu çok basit bir plan. Büyük kutudan yağmur rüzgar giriyor ama bir miktar korunaklı. Ev dediğimiz bölgeden ise hemen dışa dahil olunabiliyor.

131.jpg

Bir duvar, içle dışı ayırıyor. Bu kesin bir ayrım ama bana göre bu kadar kesin ayrımlara gerek yok. Sıfır ile bir arasında başka sayılar, küsuratlar var. Ben böyle bir geçişgenliği önemsiyorum. Böyle yaparsak bize de hoşluk duygusu verir diye düşünüyorum. Buna “dereceli geçiş” diyorum. Bu evimiz aslında normal Japon evlerinin arasında beyaz bir kutu gibi oldu. Aynı zamanda boş gibi sanki. Kısmen şehrin bir parçası kısmen evin bir parçası.

121.jpg 

 

Kütüphane
Üç kurulu eve benzemiyor. Tümel fikir çok basit esasında. Duvara baktığımızda hep kitapları görüyorsunuz. Kitap cenneti gibi adeta. Büyük açıklıklar var, sonsuzluğa gider gibi. Arjantinli yazar Borges’in bir eserinde “sonsuz kütüphaneden” bahsetmesinden çok etkilendim.Bir spiral ya da bir labirent gibi kurdum yapıyı. İsteyen aradığı kitabı bulmalı, içinde dolaşmalıydı. Sanki bir ormanda yürüyor gibi. Burada da fonksiyonel ve çağdaş olandan doğal olana doğru bir kayış olsun istedim. Bu yapının içinde kaybolursunuz, bunu istedim belki de ama bu olumlu anlamda bir kaybolmadır.

10.jpg

Bulutlar Resimleri Anlamlı Yapıyor
Bu resimler geleneksel resimler, tam olarak ne anlama geldiklerini ben de bilmiyorum. Ama resim parçalarının arasındaki beyazlığı görüyorsunuz ya, onlara ben bulutlar diyorum, aradaki bulutlar önemli. Bulutların gücünden dolayı o resimler yaşıyor. Bu tablodaki resimleri bulutlar birleştiriyor. Bizim mimarimizde bulutlar var. Bulutlar bizim anlamamızda birleştirici bir rol oynuyor.

141.jpg

Benim hedefim güzel mekanlar yaratmak değil. Olabildiğince farklı şeyleri bir araya getirmeyi amaçlıyorum. Çevre standart oysa. Biz bu mahalleye bu kutuyu getirip oturtuyoruz. Böyle bir tasarımın en zor kısmı müşteriyi ikna edebilmek. Müşteriye “bu boşluğu satın almak istiyor musunuz” diye sordum. Bütçenin büyük kısmını buraya harcadık çünkü. Japonya’da boşluk ve şefaflık önemlidir ve kültürümüzden gelir, boşluk önemlidir. Müşterinin hoşuna gitti. Bu artık evden de öteye geçiyor, yenilikçilik.  Mimarın görevi de budur bence. Bu boşluktan etrafa bakınca çirkin binalar bile güzel görünüyor. Burası bir bulut gibi. Bulutlar; evin içi ile komşuları ve gökyüzünü birleştiriyor.Örneklerimden sonra sözlerimi tamamlamak istiyorum. Başlangıçta yuva mı mağara mı dedim. Mağaranın farklı şekilde düşünülmesini ve kullanılmasını önemsedim. Hedefimiz bir mekan yaratmak ancak yarı doğal yarı yapay şekilde oluşturmak.

Evden Önce Ev
Benim meramım insanlar için kolayca yaşayabileceği mekan oluşturmak. Ama buna ev denilebilir mi? Üst üste kutular, üst üste çatısıyla bile duran evler denilebilir. İçinde bizim mekanlarımız, teraslarda ağaçlar. Sanki yapay bir dağ gibi. Kutular oldukça küçük, 2×2 metre. Japonya’da küçük çay evleri vardır, 1.80×1.80 metre. Bu mekanlarda iç duvar bazen cam olabiliyor, o zaman bahçeye daha çok bakıyorsunuz. Kısmen korunmuş yaşam alanı oldukça küçük tutulmuştur.

15.jpg

Örneğin 2m lik odalarda bir yüzey olduğu gibi cam ve bahçeye bakarsa siz sanki bahçede yaşayan, bahçe üzerinde yüzen bir odada bulunuyormuş gibi kendinizi hissedersiniz. Burada güzellik ağaçlarda. Siz böyle bir ev için “ne kadar büyük” diye soramazsınız. Burada büyüklük ölçülen birşey değil, duygusal birşey, hissedilen şey büyük.

16.jpg

Beyaz rengi bu evde özellikle seçtim Çünkü beyaz renk önünde ağaçlar çok daha fazla belli oluyor, kendisini çok daha iyi gösteriyor.”

Sou Fujimoto yukarıdaki özetlediğimiz anlatımlarıyla projelerini sunarak konferansını bitirdi.

mimdap

5 Yorum
  1. Bence mimarlık ilkel bir şey ve ilkel bir faliyet değil ve de olamaz. Sanırım ilkelden kasıt giderek yapaylaşan dünyaya bir tepki olarak işin başına dönmek en doğal tarafına yani ilkel hayattaki gibi doğallığı bir ölçüde bugüne aktarma fikri buradaki ana fikir. İlkelliğe dönmek söylemiyle bir düşünce çağrışımı açılmış oluyor ki bu da önemli birşey.

    Faruk Ünlü | 6 Aralık 2009

  2. İlkel ne demek, günümüzün moderni bu bence. İlkel olan tek bir “modern” anlayışı durmadan tekrarlamak. Fonksiyonelliğin giderek mekanikleşen kurallarını hiçe sayan bu yaklaşım, sıkışan boğazımızı, nefesimiz kesilmiş halimizi dönüştürüyor ve bizi soluklandırıyor.

    Celal Sarıçeri | 7 Aralık 2009

  3. çok enteresan. normal mimarlık öğretisini kendi özgür kalıbı içinde hem düzden hem tersten okumayı başarmış yeni bir dil bu. böyle yaparak kendi pastoral mantığı içinde yol oluşturmuş ve piyasada kendine yer de bulmuş. zira bu düşüncelere kendisinin bir yerde söylediği gibi müşteri bulmak çok zor. bu yüzden bence şanslı. doğaya açılması ve doğa ile birlikte yorum arama çabası takdire şayan. bravo demek gerekir bu açıdan.

    süleyman önal | 9 Aralık 2009

  4. Aykırı fikirlerle alışılmışın dışına çıkmak ve bir manada yapı bozucu şekilde davranıp başka bir anlam dünyasına geçmek kalıplar içinde düşünmenin yasak edildiği dünyamızda çok heyecan verici. Bu yüzden bize bu kadar önemli bir mimarlık nosyonunu hatırlattığı için Sou Fujimoto’ya teşekkürler. Beni merak ettiren şey bu kadar küçük boyutlar 1.80-1.80 gibi mekanların genel olark kullanımında Japonlar’dan diğer insan ların farklı düşünmesi ve dar yüksek merdivenler ve mekanlarda süpriz kademeler meselesi. Çocuklar ve yaşlılar ve özürlüler için nasıl olacaktır bu mekanları kullanmak?
    Bizi Sou Fujimoto ile tanıştıran YEM’ e ve oldukça geniş bir özet ile işin ruhunu bize kavratan mimdap ‘a teşekkürler.

    Osman Çoban | 9 Aralık 2009

  5. İnsanlar istediği gibi yaşasın mekanlar ona uysun:Terziliğe benziyor prensip.Bir elbise tasarlar gibi,yada tasarlanmış elbiseyi seçer gibi davranmak:Gençler için ayrı bebekler ve çocuklar için ayrı ,yaşlılariçin ayrı mekanlar ,yani elbiseler.Yada hep birlikte .Ekonomik mekanlar ,mobilyalar çıkıyor sonucunda.Müşterinin hayalini çok iyi anlamak gerekiyor.

    Doğan Demircioğlu | 10 Aralık 2009


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org