Kanallar açan adam - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Kanallar açan adam
Share 22 Ocak 2020

Anlatacaklarım içinde ne Katarlılar var ne de yanı başında doğal bir suyolu olmasına rağmen çarçur edilecek kaynaklar ve bozulacak ekosistem

 

Sizi bu yazımda 19. yüzyılın son çeyreğine götüreceğim ve Dünya’nın belki de gelmiş geçmiş en büyük projeleri arasında olan Süveyş ve Panama Kanallarına ait derlediğim yaşanmışlıkları hatırlatacağım.

 

 

 

Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki, her iki kanal da inatlaşmayla açılmadı. Süveyş ve Panama Kanallarını kullananlar binlerce kilometrelik yoldan ve haftalarca sürecek zorlu mücadeleden kurtuldular. Aslında, doğaya karşı verilecek bu mücadelenin iz düşümleri, düşünen beyinlerin bilgi dağarcığında önceden de vardı. Çünkü insanoğlu, tarihin farklı evrelerinde denizlerden nehirlere, göllerden büyük kara parçalarına geçişler yapmayı düşünmüş, hatta projelendirmiş de. Tabii ki, bilimsel evrimin işleyişine uygun bir şekilde doğayı gözlemleyerek, doğanın yasalarını anlamaya çalışan insan, doğayla uyumlu tasarımlarıyla yaşamını kolaylaştıracak adımları atmaya tarihin her evresinde cüret etmiş. Mısır piramitleri ve Çin Seddi gibi bugün bile yapılması çok meşakkatli projelerin tamamlanmasının verdiği cesaret, farklı alanlardaki projelerin detaylandırılmasını sağlamış olmalı. İşte Süveyş ve Panama Kanalları böyle bir cesaretin toprağa vurulan kazması, iki taşın üst üste konmasıyla başlayan evrimsel gelişimin kıvılcımı gibi parlamış.

 

 

Süveyş ve Panama kanallarıyla ile ilgili yazacak o kadar çok şey var ki; okuduklarımın, öğrenmeye çalıştıklarımın hepsini yazmaya kalksam inanın bana, kalın ciltli kitaplara bile sığmaz. En iyisi bu yazımı sadece Süveyş Kanalına ayırmak ve kanal konusuna bu şekilde başlamak, diye düşünüyorum.

 

 

Süveyş Kanalı başından beri siyasi çekişme konusu
Süveyş Kanalın o yıllarda İngiltere ve Fransa arasındaki güç göstergesine yol açan stratejik önemi bir yana, tüm diğer Avrupa ülkeleriyle de ilişkisi varmış; tabii ki hala var. Bizim açımızdan bakıldığında, Osmanlı ile çekişmeyi sürdüren Hidiv Ailesi arasındaki itibar savaşı çok etkili görünüyor. Bu serüvenin bir de magazin eki var, o da açılışına yakın zamanda kulaktan kulağa tüm İstanbul’a yayılmış olan Abdülaziz ile 3. Napolyon’un güzelliği dillere destan eşi İmparatoriçe Eugenie arasındaki aşk söylenceleri ile aynı döneme rastlaması.

 

 

O yıllarda, her ne kadar bugünkü gibi ciddi bir deniz trafiği olmasa da, Süveyş kanalı öncesinde, kısacık bir mesafeyi aşmak için on binlerce kilometrelik deniz yolunun kat edilmesi gerekiyordu. Aslında yüzyıllar boyunca ufak tefek teknelerin gel-git olaylarını izleyip belli zamanlarda deniz suyunun yükselmesini fırsat bilerek bu geçişi yapmaya çalışması böyle bir beklentiyi hep canlı tutmuş, olmalı.

 

 

25 Nisan 1859’da başlayan kazı çalışmaları 16 Kasım 1869’da tamamlanmış

 

 

Akdeniz’i Kızıldeniz’e bağlama düşüncesi çağlar boyunca hep var

 

 

Bu konuda Pers kralı Dara’nın rüyası da biliniyor, MÖ XIV. Yüzyılda II. Ramses’in Kızıldeniz’den coğrafyadaki küçük göllerden yararlanarak bir kanal açtırmaya çalıştığı ama kumların istilâsıyla geçisin kullanılamaz hale geldiği de. VI. Yüzyıldaki bir başka deneme yine başarılı olmamış. 117 – 138 yılları arasında Roma İmparatoru Hadrianus’un, 634 – 644 yılları arasında da Hz. Ömer zamanında yapılan iptidai kazılarla kayık benzeri küçük teknelerin geçişleri VIII. yüzyıla kadar kullanılmıştır. Sonraki yıllarda da Sokullu Mehmet Paşa’nın ve Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa’nın kurduğu Süveyş Kanalı hayali yaratıcı beyinlerin düşünceleriyle birleşince, belki de ilerisi için iki ayrı denizin suyu için birleşme şansı çıkmış.

 

 

Öncelikle şu bir gerçek ki, Osmanlılar da, Avrupa ülkeleri de, Asya’nın zenginliklerini Avrupa’ya taşıyan Süveyş Kanalının bulunduğu bölgenin, yani ticaretin bu önemli kesişme noktasının farkında olmuş. 1517 yılında Mısır’ı ve Arap yarımadasını kontrolü altına alan Osmanlı, deniz gücünü kullanarak bölge ticaretinde etkili olma mücadelesi veren Portekiz’le karşılaşınca, Akdeniz ‘de güç sahibi olabilmenin bu bölgeyi kontrol etmekle sağlanabileceğini anlamış ve Kanal bölgesindeki tersaneyi yenilemiş, geçiş trafiği denetim altına alınmış. Bu tarihten sonra da, Süveyş Bölgesi Osmanlı için hep bir deniz üssü olmuş, Batı ülkeleri için de sahip olunması gereken bir stratejik hedef.

 

 

Napolyon’un 1798–1802 tarihleri arasındaki Mısır seferi, kendi açısından başarısız olarak bitse de, dikkatleri bu bölgeye çekmiş. Buradaki stratejik alan, tüm Avrupa Devletleri tarafından net bir şekilde fark edilmiş ve her geçen gün yükselen ticaret hacmiyle beraber çok daha görünür hale gelmiş.

 

 

 

Adı Süveyş ve Panama kanallarıyla birlikte anılan Fransız diplomat Vicomte Ferdinand de Lesseps, devrin en bilinen yüzlerinden biri

 

 


Sanayi devrimiyle birlikte gözler kanal bölgesine çevrildi

 

 

19. yüzyıl ile birlikte sanayi devrimini artan bir hızla yaşamaya başlayan Avrupa Devletlerinin hammadde ihtiyacı, her geçen gün daha büyük bir sorun haline gelmeye başlayınca Kanal bölgesinin önemi çok daha görünür olmuş. Fabrikalara bu hammaddelerin -günümüzdeki ticaret trafiğini de doğrularcasına- Asya kıtasını oluşturan ülkelerden ve Doğu Afrika topraklarından getirilecek olması, herkesin aklına en akıllı çözümü, yani alternatifi olmayan bir kanal açma projesini getirmiş olmalı.

 

 

Ferdinand de Lesseps, Mısır’da görev yaptığı yıllarda Hidiv ailesi tarafından çok sevilmiş. Mısır’da tanışıp evlenmeye karar verdiği kadının düğün hazırlıkları yapıldığı sırada vereme yakalandığını fark etmesi ve çok kısa bir süre içinde de ölmesi sonrasında, Mısır’da daha fazla kalamamış ve yine Fransa Devletinin temsilcisi olarak Madrid Sarayına atanmış. Ama Mısır günlerinde aklına düşen Akdeniz ile Kızıldeniz arasına açılabilecek kanalın rüyasını görmeye hep devam etmiş.

 

 

 

Kanalın açılması, Hint Okyanusundan Avrupa’ya giden gemilerin yolunu binlerce kilometre kısaltmış

 

 


Ferdinand de Lesseps, acısı hafifleyince beyninin içini kurcalayan Akdeniz ile Kızıldeniz’i birleştirecek kanalı açma projesini akrabası ve en büyük destekçisi olan 3. Napolyon’un eşi İmparatoriçe Eugenie’ye açmış ve desteğini almış. Paris’in ünlü Excelsior Otelinde dünya basınının yüze yakın temsilcisinin önünde anlattığı kanal açma projesi belki o gün çok kişi tarafından ciddiye alınmamış olsa da, 5 Ocak 1856 tarihinde Fransa İmparatoru III. Napolyon, Lesseps’in projesine onay vermiş. Kısa bir süre sonra da Mısır Hidivi’nden gerekli izin alınınca rüyalar gerçek olmuş ve çalışmalar başlamış.

 

 

Osmanlının Bağdat Valisi Namık Paşa da, bu yıllarda bölgeyi yakından izleyenler arasında. Kazı çalışmalarını ve gelişmeleri her daim takip etmesi bir yana, orta ve uzun vadeli planlarla burayı kontrol etmek gerektiğini Sultan Abdülaziz’e bildirdiğinde, tarihler 1864 yılını gösteriyormuş. Bu yıllarda Süveyş Kanalı daha açılmamış ama kazılar devam ediyormuş. Kızıldeniz tarafındaki çalışmaları yerinde takip etmek adına, Namık Paşa’nın İstanbul’dan iki adet karakol gemisi gönderilmesi isteği kabul görmüş. Ve 1859 yılında İngiltere’de ikiz olarak inşa edilen 800 tonluk, 12 toplu, 150 beygir gücünde 175 mürettebatlı “Bursa” ve “İzmir” gemileri Kızıldeniz’deki görevinin başına geçmek için hazır hale getirilmiş.

 

 

1869 Yılında bir Avrupa Gazetesinde çıkan bu çizim, Kanalın o yıllarda bile etkin olarak kullanıldığını gösteriyor

 

 


Bursa ve İzmir gemileri Brezilya’da

 

 

1864 yılı Eylül ayının ikinci Pazar günü, Tophane’den uğurlanan, Bursa ve İzmir gemilerimizin Akdeniz’den çıkıp da Ümit Burnu’nu dolaşarak Kızıldeniz’e varma planları, Cebelitarık boğazından çıktıktan sonra dalgaların seyriyle mecburen değişmiş. Ve Okyanusa karşı günlerce verilen mücadele, mürettebatı çok uzaklara, neredeyse Osmanlıda hiç kimsenin bilmediği bir diyara, Brezilya’nın Rio de Janerio şehrine taşımış.

Resimdeki İzmir Gemisi ile ikizi Bursa Gemisi, Süveyş Kanalı kazılarını izlemek Kızıldeniz’e giderlerken alışık olmadıkları Okyanus şartlarında Brezilyaya kadar savruldular

 

 


Bursa ve İzmir gemilerinin kanalın inşaat aşamasında gözlem yapmak ve devriye görevi görmek üzere İstanbul’dan Kızıldeniz’e 14 ay süren yolculuğu aslında başlı başına çok esaslı bir hikaye. Ama bu yazıda konuyu dağıtmamak için detaylarını buraya almayacağım.

 

 

3. Napolyon’un eşi İmparatoriçe Eugenie, İstanbul’da

 

 

 

Abdülaziz’in Avrupa gezisi sırasında Paris’te tanıştığı, 3. Napolyon’un eşi İmparatoriçe Eugenie, Kanalın açılış törenine giderken İstanbul’a uğramış 

 

Devrin Mısır Valisi İsmail Paşa’nın Avrupayı dolaşarak açılış töreni için devlet başkanlarını Mısır’a davet etmesi Sultan Abdülaziz’i öfkelendirmiş. Ama Paris’i ziyaret ettiği zaman tanıştığı 3. Napolyon’un eşi İmparatoriçe Eugenie’nin, Kanalın açılışına giderken İstanbul’a uğrayacağı haberi kendisini günlerce Dolmabahçe Sarayının balkonunda Boğazın sert rüzgârlarına rağmen bekletmiş olmalı. Denilen o ki, gelecek misafirin dedikodusu İstanbul halkı arasında öylesine yayılmış ki, herkes bekleyişin sonunu merak eder olmuş. Oğlunun durumundan endişe eden Pertevniyal Valide Sultan da günlerce bu bekleyişin rahatsızlığını yaşamış. Ve Ekim 1869 yılında Fransa imparatorluk yatı “L’aigle” İstanbul semâlarında görülünce Abdülaziz de derin bir nefes almış, annesi de, İstanbul halkı da. Onların İstanbul günleri, yaşananlar ve anlatılanlar hala tarihin bu günlerini yazan satırlar arasında rengini koruyor.

 

 

25 Nisan 1859’da başlayan kazı çalışmaları 16 Kasım 1869’da tamamlanmış; iki denizin suyu birleşmiş, rüyalar gerçek olmuş. Tören geçişlerini saymazsak, Süveyş Kanalından 8 Ocak 1870 tarihinde geçen ilk ticari gemi, Fransız Fraissinet şirketinin Asya isimli gemisi olmuş.

 

 

Süveyş ve Panama Kanalları, birlikte ya da ayrı ayrı tematik olarak koleksiyonerlerin de ukdesinde. Gerek yapılış günlerinden gelen her şeyin sergilendiği müzeler, gerekse de bu mimari şaheserleri görmeye gelenlere yönelik olarak üretilen koleksiyon objeleri dünyanın her yerinde yapılan koleksiyonlara renk katıyor. Kanal temalı pullar, kartpostallar, ilk gün zarfları, madalyalar, paralar, çikolata-sigara-telefon kartları, efemeralar, kitaplar ve aklıma şu anda gelmeyen çok şey toplanıyor. Bu bölge filmlere mekân, bilimsel araştırmalara da hala konu oluyor.

 

 

“Kanallar açan adam” sözünü yıllar önce kapanan bir banka olan Emniyet Sandığı’nın seri olarak yayınladığı bilgi dolu yayınlarından birinde gördüm ama Vicomte Ferdinand de Lesseps’den de, Panama Kanalından da fazla bahsedemedim. Demek ki, buradan taşan farklı hikâyeleri de, kanallardaki yaşanmışlıkları da gelecek haftaya da taşımak gerekecek.

 

 

 

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..

 

 

Kaynak : t24.com.tr


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org