Avrupa’da son dönemin en yoğun ve heyecan verici hareketi kuşkusuz Avrupa’nın neredeyse bütün ülkelerinde kısa sürede destek bulan ve Avrupa gençliğinin başını çektiği iklim protestoları. Peki ne oldu da insanlar kitleler halinde gezegenin geleceği hakkında kaygı duymaya başladı?

 

 

 

 

Yaklaşık iki senedir Avrupa’da ikamet eden biri olarak öncekle kendi deneyimlerimden bir nebze bahsetmenin, başka bir coğrafyada olup bitene tanıklık etmek için kılavuz olacağı düşüncesindeyim. Belçika, iklim ve ekoloji ile ilgili gündelik hayata sirayet eden tüketim alışkanlıkları bakımından diğer Kuzey Avrupa ülkelerine nazaran diyebilirim ki henüz daha ‘az ekolojik’. Bunun en önemli nedeni tarihsel olarak ekonomisinin yoğun sanayi üretimine bağlı oluşu ve hem kentsel dokuda hem de gündelik yaşantıda bunun izlerinin bugün bile son derece görünür durumda olması. Örneğin büyük kentlerde atıl durumda olan çok sayıda sanayi yapısı hem kapladıkları alan, hem de vakti zamanında çevre üzerinde yarattıkları zararlar bakımından acilen yeniden ele alınması gereken konuların başında geliyor. Henüz bu konuda siyaseten dikkate değer adımlar atılmış değil; ama özellikle son derece ses getiren iklim hareketleri sonrası durumun politikacılar tarafından değerlendirilmeye başlanacağı beklentisi hızla gündelik hayata yayılmakta. Öte yandan son dönemde kentlilerin gündelik tüketim alışkanlıkları diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi özellikle gıda tüketimi ölçeğinde daha yerel ve ekolojik olan ürünlerden yana değişim göstermeye başladı. Bunu şehirde sıklıkla görülen biyolojik ürünler satan küçük marketlerden, kendi küçük kentsel bahçelerinde (la pépinière urbaine) bitki, sebze,meyve yetiştiriciği yapan yerel üreticilerin (les petits producteurs) giderek artan sayısından anlamak mümkün. Fiyat olarak endüstriyel ürünlere nazaran daha yüksek olsa da tüketim alışkanlıklarını minimize eden ve kaliteli ama az miktarda yeme kültürünü özendirmeleri bakımından kentliler arasında şimdiden oldukça rağbet gördüğü rahatlıkla gözlemlenebilir. Hemen her mahallede iki ya da üç yerel üretici kentsel bahçelerinde yakın çevrelerin de ikamet eden komşularına bazen de biraz daha uzak komşularına ürün tedarik ediyor. Bu, aynı zamanda Belçika’daki komşuluk ve dayanışma kültürüne de oldukça uygun bir üretim ve tüketim biçimi. Zira yine gözlemlerime dayanarak diyebilirim ki burada insanlar kent yaşamının bilindik bireyselliğine rağmen bu tip dayanışmacı ve destekleyici eylemlere oldukça yatkınlar.

 

 

 

Ekolojik farkındalığın bir diğer önemli ve kuşkusuz acil konusu olan iklim değişimi meselesi ise bütün bu gündelik tüketim alışkanlıklarıyla paralel ilerliyor. Kentlilerin gündelik hayattaki tüketim alışkanlıkları değiştikçe ve bu konudaki farkındalıkları arttıkça gezegenin geleceği adına büyük ölçekte atılacak adımlar önem kazanıyor. Bunun da en yakın ve ses getiren örneği ‘İklim protestoları’. Bu konu elbette yeni değil ancak ne yazık ki uzunca zamandır üzerinde tartışıldığı halde evrensel bağlamda net adımlar
atılması bu zamana kadar mümkün olamadı. Kyoto protokolü çevresinde yıllarca süregelen tartışmalar ve belli bir noktada tıkanan uzlaşmalar hepimizin malumu.

 

 

(Bkz. Çizgi Roman: Uluslar Dünya’nın iklimini kurtarmak için birleşebilir mi?)

 

 

Neyse ki uzun bir aradan sonra aranan kan bir Baltık ülkesinden geldi. İsveç’te Greta Thunberg adında 16 yaşında genç bir öğrenci gezegenin geleceği adına duyduğu kaygıları hepimizin paylaşabileceği toplumsal bir platforma taşıdı. Peki günlerce sürdürdüğü oturma eyleminde Stockholm’deki meclis binasının önünde bize ne anlatmaya çalışıyordu Greta? Bilim insanlarının bu konudaki yıllarca süren çalışmalarına ve gözümüzün önünde neredeyse her gün gerçekleşen iklim değişikliğinin neden olduğu yıkımlara rağmen neden hala politik adımlar atılmadığına dair bir isyandı bu ve yalnızca çok sayıda insanın dikkatini çekmekle kalmadı kısa sürede toplumsal bir harekete dönüştü. Belçika’nın bu farkındalığa yanıt veren ülkelerin başını çekmesi, yazının başında söz ettiğim Belçika’nın diğer ülkelere nazaran daha az ekolojik olduğu savımı da çürütüyordu. Bu yanılgıdan son derece mutlu olduğumu söylemem gerek. Zira 31 Ocak’ta Brüksel’de, benim de yaşadığım Valon bölgesinin büyük şehirlerinden Liege’de ve Leuven’de 10 binden fazla öğrenci iklim değişikliği için okullarını asıp gezegenin geleceği için sokaklara döküldüler. Ardından, hareket kısa sürede öğrencileri de aşıp farklı iş kollarında çalışan ya da çalışmayan binlerce insanı daha sokaklara döktü. Şunu kolaylıkla söyleyebilirim ki kışları oldukça sert ve yağışlı geçen bir ülkenin insanları için, iklim değişimini protesto etmek adına sokaklara inmek durumun vehametinin ve insanların bu konudaki hassasiyetinin ne denli büyük olduğunun kanıtı. Öyle ki bu eylemler bir heveslik değil, çoktan ülke genelinde sürekli ve herkesin gündelik hayatının bir parçası haline gelmeye başladı. Bunun en yakın örneği, 15 mart cuma günü ülke genelinde iklim değişikliğini protesto eden, tüm kreşlerin (benim de çocuklarımı haftanın dört günü bıraktığım) ve okulların başını çekeceği grev. O gün sadece okullar değil birçok farklı kurumda çalışanlar de işlerine ara verip sokaklarda olacak.

 

 

 

Grev kültürü Belçika’da tarihsel arkaplanı olan, gündelik hayatın zaten belirgin bir öğesi. Fakat iklim hareketinin buradaki gündelik hayata farklı bi dinamizm kattığını söylersem abartmış olmam sanırım. Öte yandan bazı politikacıların -görevleri ve sorumlulukları gereği- durumun farkında oldukları ve hareketi desteklediklerini söylemelerine rağmen umut verici olması beklenen politik iklimse şimdilik biraz sisli puslu.

 

 

Herşeye rağmen diyebilirim ki kısa sürede oluşan bu farkındalık heyecan verici olduğu kadar umut verici. Belki bir çoklarına göre hala naifçe, ama bu zamana dek sadece belli bir kesimin kapalı devre tartışıp ne yazık ki üzerinde karar almaktan bile yoksun bırakıldığı dönemlerden artık herkesin gezegenin geleceği için kaygılandığı ve hem bireysel hem toplumsal gözle görülür adımlar atabildiği güneşli günlere doğru yol alıyoruz. Kısacası burada iklim, tam da mevsimin olması gerektiği gibi yavaş yavaş bahara dönüyor. Toprağa yeni tohumlar atıldı ve ekinlerini vermesi çok yakın.

 

 

 

*Deniz Özdeniz (Y.Mimar-Kentsel Tasarımcı – toplumcumeclis.org)

 

 

 

 

Kaynak : toplumcumeclis.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir