Hitit, Yunan, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi Anadolu’da var olmuş tüm insanlığa ait kültürel mirasın bilimsel olarak araştırılmasına olanak veren  Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi  onuncu yılını kutluyor…

 

 

 

 

Ticari faaliyetlerini Ankara’dan İstanbul’a taşımaya karar veren Vehbi Koç’un 1960 yılında satın aldığı ilk bina, İstiklal Caddesi’ndeki geçmişi 19. Yüzyılın başına uzanan tarihi Merkez Han’dayız. 1961’de Gazsan Likid Gaz Ticaret ve Sanayi A.Ş. olarak kullanılan bu binada kim bilir neler tartışıldı, ne önemli kararlar alındı.

 

Aradan yarım yüzyıldan fazla bir süre geçmiş, şimdi binanın toplantı salonunda sanayi yatırımları değil, eğitim, araştırma, tarih ve arkeoloji gibi kültürel konuları konuşuyoruz.

 

 

Üç bloktan oluşan Merkez Han, bugün Vehbi Koç Vakfı tarafından kurulan, yerli yabancı akademisyenlerin Anadolu Medeniyetleriyle ilgili araştırmalarını destekleyen ANAMED’e ev sahipliği yapıyor.

 

 

2005 yılında kurulan, Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi üniversitelerimizdeki doktora sonrası çalışmalarda duyulan büyük bir eksikliği gideriyor. 10 yıldır bilimsel çalışmalara katkı sağlıyor. Konusunda Türkiye’nin uluslararası çapta ilk ve tek gerçek araştırma merkezi demek abartı olmaz.

 

 

Koç Üniversitesi’nin Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümlerinin doktora programları da var. ANAMED bundan sonrasını devam ettiriyor, üniversitenin bir uzantısı, bilgi üretim merkezi gibi çalışıyor. Doktora ve sonrası Neolotik Çağ’dan Osmanlı’ya uzanan süreçte Anadolu’da tarih, arkeoloji, kültür mirası alanlarında araştırma yapacak akademisyenlere burslar veriliyor.

 

 

 

 

Hafta başında ANAMED direktörü Doç. Dr. Chris Roosvelt ve yöneticisi Dr. Buket Coşkuner’le bir araya geldik. Kurulduğundan bu yana gerçekleştirilen faaliyetlerini anlattılar ve bundan sonraki hedeflerini paylaştılar.

 

 

Chris Roosvelt, “Her yıl 15 doktora öğrencisi ve 15 kıdemli akademisyene dokuz ay boyunca konaklamadan ulaşıma, yemek ihtiyacından saha gezileri ve ödeneklerine tüm ihtiyaçlarını karşılayacak burs veriyoruz” diyor. Her araştırmacı Merkez Han’daki kendilerine ait odada konaklıyormuş.

 

 

Bugüne dek 250 bilim insanına burs verilmiş. Ayrıca bursiyerlerden arta kalan üç aylık yaz döneminde gelecek araştırmacılar için burslarda olduğu gibi Stavros Niarchos Vakfı, Geç Antik Çağ ve Bizans Araştırmaları Merkezi, Harvard Üniversitesi Rönesans Araştırmaları Merkezi ve Kubbealtı Akademisi Vakfı gibi kuruluşlarla işbirliği yapıyorlarmış.

 

 

Tabii ki ANAMED’in tek faaliyeti akademik çalışmalara burs vermek değil. 2012 yılından bugüne dek ‘’Bir Başkentin Su Yolları: Bizans Dönemi Konstantinopolis’, ‘Tarihi Hayallemek: Sagalasos Kazı Fotoğrafçısının Arkeolojisi’ Nazlı’nın Defteri: Osman Hamdi Bey’in Çevresi’ gibi birbirinden değerli 13 sergi gerçekleştirilmiş. 12 kitap yayınlanmış.

 

 

Üç yılda bir de kültürel miras bilincini arttırmak amacıyla Uluslararası Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Sempozyumu düzenliyorlar. Türkiye’de ve yurt dışında sürdürülen Bizans araştırmalarının paylaşıldığı sempozyumun dördüncüsü 23-25 Haziran tarihleri arasında yapılıyor.

 

 

GELECEK HEDEFLERİ

 

 

 

 

ANAMED yöneticisi,  aynı zamanda Bizans uzmanı olan Dr. Buket Coşkuner de geçmişe daha çok sahip çıkmak istediklerini söylüyor. Araştırmalara verdikleri desteği arttırmak, arşiv merkezi olmak, dijital alanda güçlenmek, tüm bilgi ve materyallerin dahil olduğu bir dijital arşiv yapmak öncelikli hedefleri. 2026 yılına dek sergi projeleri dolmuş. Sosyal medyayı daha çok kullanmak, ANAMED galerisini sanat meraklılarının uğrak yeri haline getirmek istiyorlar.

 

 

ANAMED Beyoğlu’nun bir araştırma merkezine dönüşmesinde öncü rol üstlendi. Bugün Merkez Han’ın içinde aynı zamanda Hollanda Araştırmaları Merkezi/NIT, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü/TEBE, Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı/TİNA, Koç Üniversitesi Yayınları/KÜY bulunuyor.

 

 

İstiklal Caddesi’nde ise bugün ANAMED’in yanı sıra Salt, Alman Arkeoloji Enstitüsü  DAİ, Hollanda Enstitüsü, Fransız Araştırmaları Enstitüsü gibi bir çok kültür kurumu var.

 

 

Kültür ve mimari ancak böylesi vizyon sahibi grupların, kurumların binalara ve geçmişe sahip çıkmasıyla, eğitime destek vermesiyle korunuyor ve gelecek kuşaklara aktarılıyor. Ne diyelim, iyi ki varlar ve iyi ki uluslararası arenada kendimizi kanıtlayacağımız kültür sanat varlıklarımızı yaşatıyorlar.

 

 

Pera’nın en gizemli binalarından biri olduğu söylenen Merkez Han’ı ve ANAMED’i daha yakından tanımak istiyorsanız bir fırsat yaratın derim. Devam etmekte olan ‘Günlük Sesler: Sesi Gündelik Hayat Üzerinden Keşfetmek’ sergisini dolaşıp, ardından da en üst kattaki muhteşem manzarasıyla Divan Cafe’de bir yorgunluk kahvesi içebilirsiniz…

 

 

 

Kaynak : Radikal

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir