Beykent Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde Bir Proje 4 - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Beykent Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde Bir Proje 4
Share 13 Temmuz 2014

YERE VE İNSANA DOKUNMAK

Prof. Dr. Şengül Öymen Gür, TC Beykent Üniversitesi

Öğr. Gör. Yılmaz Kuyumcu, TC Beykent Üniversitesi

 

 

“Evrim her zaman gelişmeye yönelik bir süreç değil, olumlu geri besleme kanalları kontrolden çıktığında iyice kötüleşen çevre baskılarına getirilen çözümlerin bir tür ince ayarıdır”

Thomas Daniell  “The Fugitive”

 

BİR PROJENİN ARKA PLANI

Bir ev yüzlerce bakış açısından tarif edilebilir. Ama kısaca söylersek, tarih boyunca insan gereksinmeleri ve çevresel baskılara karşı insanoğlunun getirdiği fiziksel bir çözümdür. Burada günün Zeitgeist’inin ve mimarın bireysel felsefesinin ve şeylerin bürünmesi gerekli şekiller konusundaki arzularının evi ya da ev olmayanı nasıl biçimlendirdiğine değineceğiz. Mimar arzularını, inançlarını, umutlarını, düşlerini, sevgi ve korkularını binasının gücünde ortaya koyar. Kendi boşluğunu doldurur.  İnsanın temel dürtülerinden de böylece uzaklaşır. Biz bu projede çağın sürüklediği bir gereksinmenin ev olmayanın (ev-ofis) bile yere ve insana dokunarak yapılabileceğini göstermek istedik.

Proje çalışmasını tanıtmadan önce evin mantıksal bir durumdan ikonoklastik bir duruma geçişindeki beş evreden; mega ve minyatür ütopyalardan, dinamik akışların ağırlıksız yapılanmasından ve sonunda, sanal bedenden ilkel bedene, doğal ve materyal olana doğru değişen ilgi kaymasından söz edeceğiz. Böylece proje konusunun alt yapısını okurla birlikte gözden geçireceğiz.

 

GELENEKTEN SONRA

1950’ler ve 60’lar civarında gelişmiş ve gelişmekte olan dünyanın tüm yerel yönetimleri endüstriyel yatırımları (madencilik, kimyasal üretim, ahşap ve diğer binaya girdi veren üretimleri) küçük kent ve kırsal alanlara çekmek isteyince birçok çevre felaketi ortaya çıktı. Balıkçılık ve tarım kirlendi. Hayvancılık etkilendi. Ciddi hastalıklar ortaya çıktı, hasta sayısı arttı. İstihdam amaçlı olarak bu yerleşmelere kaymak isteyen köylülerin ev sıkıntısı bu yerleşmeleri tutarsız ve çirkin kentsel bir katmana dönüştürdü: alelacele yapılan evler ve vahşice eklemlenen alt yapı…

Modern mimarinin evleri mantıklı ve usçu idi. Modernin biyolojik insanı Minimalizm, Fonksiyonalizm, yetkinlik, yeniden üretilebilirlik imaları ile doluydu (Gropius, 1956; Le Corbusier, 1923). Modüler koordinasyon, standartlar ve ergonomi çalışmaları ön plana çıktı (Şekil 1-3).

 

Modern’in ve özellikle Bauhaus’un ilkeleri tüm dünyaya yayıldı. Örneğin, 4-5 yıl içinde Bruno Taut 13000 işçiyi 65m2’yi aşmayan konutlarda barındırmayı başardı. Türk Mimarları da bu kent ve ev idealarını ve özellikle mutfaklarla ilgili olanları çabucak benimsedi (Gür ve diğ., 2012). Zamanla değişen ekonomik ajanda ve mimarlıkta meta kuramın çökmesi, Modern’den bunalma mimarları yeni ufuklar aramaya itti.

 

 

AKIŞLAR VE FLUX (SÜREKLİ DEĞİŞİM)

Japon Metabolist grubu oluşturan Kenzo Tange, Kiyonori Kikutake and Kisho Kurokawa gibi isimler önderliğinde ikonaklastik kentsel öneriler çok erken yıllarda ortaya çıkmaya başlamıştı zaten. Metabolizm kökünü mobilite, trafik, akışlar, kentlerin yanar-döner amlem ışıkları ve bilginin kent üzerindeki daimi seyri gibi fenomenlerden alıyordu (Şekil 4-7). Metabolistlerin “akış” fikri daha sonraları bazı Yapıbozumcu mimarlar tarafından yeniden ele alındı. Bunları Yapıbozum başlığı altında ele almak daha uygun olacak.

Büyük olasılıkla Japon kentlerinini savaş sonrası harap durumundan ve molozlardan oluşan kent zemin katlarından ilhamını almış gibi duran “kapsül” Metabolizm’de barınmayı ifade eden anahtar sözcüktü. İlkelerinin amblematik yansıması Kurokawa’nın kendi Nakagin kapsülünde özetlemişti. Nakagin kapsülünün stilize profili Tokyo siluetine bu yeni anlayışı monte etti (Şekil8-10). Tokyo’yu ziyaret ettiğimde kapsülün maalesef parçalanıp, sadece bir parçasının seyirlik olarak korunmuş olduğunu saptadım (Şekil 11&12). Kurokawa ‘mobil’ adam için tasarlarken geleceğin yapayalnız kentsel insanı için örnek oluşturduğunu o tarihlerde bilemezdi.

 

Japonya’nın savaş sonrası vizyoner kentsel projelerinin sonu Kenzo Tange önderliğinde Metabolist grup tarafından tasarlanan 1970 Osaka Expo’su ile geldi (Şekil 13). Ama özgür teknoloji ve bağımsız kentsel yaşam tarzı, home-ofis, ofise benzer evler ve kiralık yüksek apartmanlar şeklinde dünyanın her yerinde Nakagin kapsülünü belli belirsiz model alarak sürdü (Şekil 14-15; Tablo 1).

 

Ülkemizdeki kondominyumlar müstakil lüks konutlara göre daha düşük maliyetle inşa edildikleri için sahte-sürdürülebilir yapılar sayılmak gibi bir avantaja sahiptirler. Yeni ve elit kimlikleriyle kentsel adalar oluşturlar. Düşeyde yükselmeleri kullanıcılarının yararlı bazı kentsel işlevlere katılımlarına engel oluşturur.  Böylece kullanıcılar gerçek kentsel yaşamdan sıyrılmış olurlar. Kondominyumlar mevcut kentlerin trafiğini ve alt yapısını istenmeyen derecede zorlar, ana bağlantılara ve arterler aşırı yük bindirirler. Kent dolayında oldukları için sakinlerinin kent merkezleri ve diğer kentsel odaklara ulaşımında çok sayıda seyrüsefere neden olurlar. Planlamada ciddi anlamda sosyal tesis gerektirirler. Ellerini kollarını her yere gereksinme oldukça uzatabilen canlı organizmalar gibi tasarlanmaları gerekir ki bu da görülen örneklerde olanaklı olmamıştır. Daha iyi örnekler mevcuttur (Şekil 15) ve son 20 yıldır biz bu konuyu araştırıyoruz. Aşağıda sergilenen bu yarıyıla ait projeler bu arayışın ürünleridir.

 

 

OPTİMİZASYONLAR

 

Çevre kirliliği ve çekilmez kentsel görünümlere bir önlem olarak ortaya çıkmış bazı optimizasyonlara da bu arada değinmek gerekir. Ancak bunların köktenci çözümler olmadığı apaçıktır (Şekil16-18).

 

ENTEGRASYONLAR

Venturi’nin “süslü barınağı” dünyayı kasıp kavurarak geçerken hemen her ülkede iz bıraktı. Özellikle zengin mimari mirasa sahip ülkelerde ömrü uzun ve hatta neredeyse ebedi oldu. Bazı mimarlar kabul edilebilir bir mimari dil kullanmayı başardılar (Şekil 19), tarihi çevre ile iyi simbiyosis yapan zevkli entegrasyonlar ortaya koydular. Burada belirtmek gerekir ki, Merih Karaaslan’ın bazı yapıları çok güzel örneklerdir. Luis Barragán (1902-1988) ve Ricardo Legorreta (1931-) bu yaklaşımın en eski ve çok yetenekli önderleridir.  Barragán binaları Venturi söyleminden bile eskidir (Şekil20&21). Ben bu isimlere Mimar Kemalettin’i gururla eklesem acaba Türk Mimarlık tarihçilerini çok kızdırır mıyım?

 

YAPIBOZUMLAR (DEKONSTRÜKSİYONLAR)

 

Bilgi, anlam, temsil üzerine sunduğu argümanlara bakılacak olursa Yapıbozum felsefi bir uğraştır. Ortak aklı ve sezgilerimizi askıya alır; gerçeklik ve inançlarımızın temellendiği zeminin tutarlılığını sorgular ve böylece deneyim ve bilgilerimizin kökünü sallar. Derrida (1972), Yapıbozum’un önde gelen ismi, mimarlık düşüncesinde çok önemli olmuştur. Modern Mimarinin bütün dogma ve ilkeleri onun kitabının İngilizceye çevrilmesiyle sorgulanmaya başlanmıştır. Mevcut kentsel durumları sorgulamakta onu önceleyen mimarlar olmuştur. Gehry sonradan “ben bir şey sorgulamıyordum sadece yeni doğacak bebeğimize yer açmaya çalışıyordum” demişse de tarihe pek de böyle geçmemiştir (Şekil22). Derrida ışığında süren yoğun tartışmalar ikonoklastik evlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Şekil 23-25).

 

Petal rezidans mantık ve düzensizliği üst üste bindiren bir tasarımdır (Şekil 24). Kutu ise Culver City’de bir ardiyeyi örgütsel ve yapısal olarak dönüştüren yapıbozumcu bir girişimdir (Şekil26). Üç kavramsal kısımdan meydana gelir; zemin kata yerleştirilen bir kabul yeri payanda ile ayakta duran bir kat yüksekliğindeki çatıyla birleşecek biçimde tasarlanır. Kutu, ofis olarak kullanılan mevcut bir ahşap barınaktan dışarı fırlar. Alttaki hacım özgün yapısıyla korunarak bir grup personel için ışıklı, pırıl pırıl bir açık ofis sağlanır. Özgün mekânı hiç bozmadan bir toplantı alanı sağlamak projenin arkasında yatan ana fikirdir. Çözüm kentin ve vadinin manzarasının tadını çıkaran bir iç merdivenden çalışan bir metal kutudur. Kutu, duvar, merdiven, kapı, pencere ve sonunda fasatla ilgili tüm konvansiyonel dogmalarımızı sorgular ve bize dönüp “Neden olmasın?” der.

Usçu Modern Mimariye karşı dinamik, tutarsız kentsel çevreler tarafından büyülenen yeni nesil mimarlar Metabolistlerin gelecek öngörüsü ile güçlendirilmiş önerilerinden yoksun biçimde gerçek bağlamın ikonografisine ayna tutan bakir, ağırlıksız mekânlar yaratmayı yeğlediler. Onlara göre mimarlık gerçek dünyanın temsili olmalıydı. Bu Cache’nin (1995) kentsel anlamın derin kökünü sürme çabasından çok farklı bir yüzeysellikti. Bu dönemi Tschumi (1991, 1995) ‘Doğudan ve Batıdan çok sayıda mimar kentlerin gittikçe yoğunlaşan asabi enerjisini mimari tasarımın görsel retoriğine boşaltmak istedi’ diye yorumlamıştır.

Gerçekte ise bu metaforik yaklaşım çoğu zaman bir problemi çözmek yerine yepyeni ve ciddi problemler yaratmış (Curtis, 2011); bunun yanı sıra mimarinin kullanıcısını hissiyatı olmayan bir gezginci grubu gibi algılamıştır (Şekil 27&28).

 

DOKUNSALLIKLAR

 

Mimarinin, doğal insan fizyolojisi ve algısı gibi bir çekirdeğe yanıt üretmesi şeklindeki nostaljik görüşü benimsemek yerine insanın habitatına uyum göstermesini savunan projelerin sayısı arttıkça arttı. Et ve kandan oluşanın asla eşdeğeri olmayan, ona koşut gibi gösterilen ve elektronik ortamda bir fantom gibi var olan sanal beden fikri hayranlık topladı. Bunun örnekleri dünyanın çeşitli mimarları tarafından yüksek teknolojik araçlarla gerçekleştirildi (Şekil28a-b).

 

Bu tavra tepki olarak bugün majör ilgi kayması yaşanıyor; çağdaş kentsel çevreden uzaklaşıp onu kullananlara doğru kayan bir ilgi… İnsanın tutum ve davranışlarını biz 60’lı yıllardan itibaren araştırmışızdır. Bu bilgiler mimari proje tashihlerimize inanılmaz bir alt yapı oluşturmuştur. Tabii ilgileneler için… Bu gün ise “insan” her türlü duygu ve duyumuyla yeniden gündeme taşınıyor. Sverre Fehn, Peter Zumthor ve Juhanni Pallassmaa gibi mimarlar ve birçok başka mimar ilkel bedene ve onun maddesel ve materyal olandaki köküne işaret ediyor.  Mimari mekânın başarısı bellekteki kalıcılığı ve etkisi ile ölçülebilir ancak. Uzun dönemli bellekte kalan mimari dokunsaldır. Dokunma mimari mekân ile birey arasında yaşanan, birinci el deneyimden doğan bir birleşme olarak açıklanabilir. Görülebilir ve ölçülebilir özelliklere kıyasla bunları anlamak ve temsil etmek çok zordur (Gür, 2009; Erkartal 2014). Ancak, mimariyi daha etkili kılabilmek beden ve duyguları, hareket ve zamanı mimari düşünme ve tasarlama sürecine katabildiğimiz müddetçe olanaklıdır (Şekil 29-33). Duyarlı bazı mimarlar sorumluluk alarak ağırlık, katılık, doku ve doğaya geri dönmekte (Grosz &Eisenman 2001); ve görme, duyma, koku, dokunma ve bellek gibi mimarın masonluk döneminden kalma paradigmaları yeniden gündeme taşımaktalar. Tarih veya kolektif bellek çığırtkanlığını yapmak yerinel, beden ve zihnin gerçek birliğine geri dönmeye çalışmaktalar. Belki bizim de özümüzü yeniden anımsama zamanımız gelmiştir (Şekil 34-38).

 

PROJE: SIRASELVİLER’DE EV-OFİS

 

2013-2014 Bahar Yarıyılı Arch 302 Proje Konusu Sıraselviler’de Ev-Ofis (Home–Office) olarak belirlendi. 1991 tarihinde LUND’da Çevresel Psikoloji kongreleri bağlamında ilk kez gündeme getirilen “Home Office” kavramı gün geçtikçe metropollerde yaygın bir talebe dönüşmekteydi. Taksim İlkyardım Hastanesi’nin taşınmasıyla ortaya çıkacağı düşünülen boş alan, turist, flanör ve sanatçıların rağbet edeceği, İstanbul’un tarihi merkezine çok yakın bir dönüşüm bölgesi olma niteliğindeydi. Öğrencilerden 17.000m2’lik bu alanı E=2 koşuluyla değerlendirilmesi istendi. Çalışmanın Amacı öğrenciler aşağıdaki gibi iletildi:

 

“a) Değişen barınma ve çalışma taleplerini anlamak

b) Yerin karakterine uygun bir nüfus çekerek mevcut tarihi çevreyi kalkındırmak

c) Toplumumuzun bu güne kadar oluşturduğu iyi komşuluk ilişkilerinin, özel ve yarı özel yaşam alanları, yarı sosyal ve sosyal alanlarını inceleyerek başarılı görülen ölçütleri sürdürmek,

d) Dönüşüm alanında yaya öncelikli bir kentsel tasarım gerçekleştirmek

e) Hızla değişen istek ve talepleri sağlayabilecek esnek ev-ofis tasarımları yapmaktır.

f) Tasarımcıdan, kentle bütünleşmiş, esnek, enerji duyarlı, engelsiz, emniyetli, ekonomik ve sürdürülebilir, mesleki ve bilimsel etik açısından toplumsal tutarlılığı olan ve bu kadar farklı kaygıya rağmen yine de estetik olan çözümler beklenmektedir.”

 

Ayrıca projenin şehircilik ve planlama ilkeleri, bina bilgisi ve tasarım ilkeleri ve yapı bilgisi ilkeleri öğrenciye ilan edildi. Daha sonra oluşturulan blog üzerinden (http://beykentproje2014.blogspot.com.tr/) kendilerine makale ve örnekler önerildi ve her derse hangi çalışmalarla gelecekleri bildirildi. Kapsül tasarımlar yerine yere ve insana dokunan tasarımlar yapılmasına dikkat çekildi ve öğrenciler stüdyolara koşut konferanslarla bilgilendirildi. Çalışmanın en başında duyurulan değerlendirme ölçütleri aşağıdaki gibiydi:

 

1. Şehircilik ve Planlama İlkeleri;

  • Çalışma alanında yapılacak düzenleme ile çevresel dokuyla bütünleşme,
  • Çalışma alanında oluşmuş/oluşacak kentsel yakın çevre, kampüs ve kent merkezi/merkezleri ile yaya/taşıt, servis ilişkilerinin sağlıklı kurulması,
  • Çalışma alanının kendi içindeki yaya/taşıt, servis ilişkilerinin sağlıklı kurulması, özürlüler için özel önlemlerin alınması,
  • Taşıt trafiğinin ve duran-hareketli taşıt ayrımının sağlıklı düzenlenmesi, mevcut standart ve normlara uygun olması
  • Fiziksel /doğal/yapay çevre koşullarının dikkate alınması,

 

2. Bina Bilgisi- Tasarım İlkeleri;

  • Tasarımın özgünlüğün, tema/ana yaklaşım ilkelerinin ve yaratıcılığının ön planda olması
  • Çevre ilişkileri, bağlamın değerlendirilmesi (anlam ve simgesel boyut, yakın çevre ve kent kimliği, mevcut yapılaşmış çevre, sosyal çevre, topografya, vb.),
  • Dış mekan oluşumu ve kalitesi (yapı/yapı grubu çevre ilişkileri, mekan akışı, boyutlandırma, biçimlendirme, yeşil, su, vb.),
  • Mekân örgütlenmesi ve işlevsel organizasyon,
  • Bina öğelerinin (giriş, merdiven, galeri, vb.) ve ilişkili mekânların biçimlenmesi/organizasyonu,
  • İç mekân zenginliği, uygun boyutlandırma-biçimlendirme-ilişkiler/akışlar,
  • Özürlüler için özel önlemler alınması,
  • Konuya özgü olarak, ülkemiz kullanıcısının mekan büyüklüğü taleplerinin farklılık gösterebileceği ve zaman içinde de değişebileceği dikkate alınarak tasarımların esnek ve değişebilir boşunlar olarak tasarlanmasına dikkat edilmesi.

 

3. Yapı Bilgisi Açısından İlkeler;

  • Yapım yöntemi seçimi (geleneksel ve/veya endüstrileşmiş) ve bu yöntemin genel ilkelerine uygun olarak yapının oluşturulması,
  • Yapım yöntemi, yükler, açıklıklar, çevresel koşullar vb. dikkate alınarak taşıyıcı sistemin seçimi, taşıyıcı sistem ve malzeme ilişkilerinin kurulması,
  • Mimari yapıya uygun yapı malzemesi seçimi (geleneksel ve/veya çağdaş), yapı elemanlarının doğru veya rasyonel detaylandırılması, elemanlar arasındaki ilişkinin doğru kurgulanması,
  • Yapı oluşturmada gerekli yönetmeliklerin dikkate alınması (Deprem Yönetmeliği, Isı Korunum Yönetmeliği vb.)yapının ısı, ses, su, nem ve yangın güvenliğinin sağlanması,
  • Isıtma, havalandırma, aydınlatma, sıhhi tesisat, drenaj, elektrik, havalandırma vb. donatım sistemlerinin seçimi ve bu sistemlerin mimari proje ile bütünleştirilmesi,
  • Yapı güvenlik sistemlerinin sağlanması

 

 

KAYNAKLAR

 

Belogolovsky, V. (http://curatorialproject.com/interviews/petereisenmanii.html-Interview

with Peter Eisenman, June 18, 2009, Manhattan.

Benedikt, M. (1992) Deconstructing the Kimbell: An Essay on Meaning and Architecture,

Sites-Lumen Books, New York.

Cache, B. (1995) Earth Moves: The Furnishing of Territories, MIT Press, Cambridge.

Culler, J. (1982) On Deconstruction: Theory and Criticism after Structuralism, Cornell UP,

New York.

Curtis, William J R, 2011. Containers Without Content: The Disastrous Roll-out of the Bilbao Effect Across Spain, El Pais, Babelia, Mayıs 14. Uncube 8, 30-38.

Daniell, T. (2011) The Fugitive, AA Files 62, 78-81.

Derrida, J. (1988) Margins of Philosophy, trans. Alan Bass (1972) Harvester, Brighton.

Dreyfuss, H. (1960). The Measure of Man Human Factors in Design, Whitney Library of

Design, New York, 1960.

Eisenman, P. (1988) The House of Cards, Oxford UP, New York.

 

Eisenman, P.  (1963) The Formal Basis of Modern Architecture, Arie Graafland, ed., Lars

Müller, 2006.

Eisenman, Peter, “Strong Form, Weak Form.” Architecture in Transition: Between

Deconstruction and New Modernism. Peter Noever and Regina Haslinger, ed. Munich:

Prestel, 1991, 32-43.

Erkartal, Pınar Öktem, Modern Mimaride Biçimsel Kurguların Sorgulanması ve Dokunsal

Mimarlık, Doktora Tezi Yıldız Üniversitesi, FBE, danışman: Selim Ökem, 2014.

Gropius, W. (1956) The Scope of Total Architecture, Collier, London.

Grosz, E. and Eisenman, P. (2001) In-Between: The Natural in Architecture and Culture,

Architecture From The Outside: Essays On Virtual And Real Space, ed. Elizabeth

Grosz , Peter Eisenman and E. A. Grosz, MIT Press, USA, 91-107.

Gür, Ş. Ö. “Dönüşen Topraklarda Kent Kimliği [Urban Identity in Transforming Lands]”

Dosya 10.1, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Bülteni 67/Şubat 2009, 12-34.

Gür, Ş. Ö., Erol, Ş.Y., Erbay, M. The Impact of Modernization on Non-western Architecture:

Case of Kitchens in Turkey, Saarbrücken: LAP LAMBERT Academic Publishing

AG& Co. KG. 2012 (ISBN-10: 3659214744; ISBN-13: 978-36592147459

Ito, T. (1971)The Logic of Uselessness, Selected Manifestos, in Tülay Atak’s lecture notes;

http://doubleoperative.files.wordpress.com/2013/09/selected-manifestos_updated_small1.pdf

Le Corbusier (1923) Vers une Architecture, Towards a new Architecture, trans. John

Goodman (2007), Getty Research Institute, Los Angeles.

Tschumi, B. (1991) Event Architecture, Architecture in Transition: Between Deconstruction

and New Modernism, ed. Peter Noever, Prestel, Munich, 125-130.

Tschumi, B. (1996) Architecture and Limit I-II-III, Theorizing a New Agenda for

Architecture, ed. Kate Nesbitt, Princeton Architectural Press, New York,150-169.

 

 

PROJELERDEN ÖRNEKLER

 SEZİN ÇELİK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

CİHAN ÇETİN

 

 

 

 

MİROMİD KABİRİ

 

 

 

 

 

 

ZÜHAL BİRCAN

 

 

 

 

 

 

 

GÖKHAN DEĞİRMENCİ

 

 

 

 

 

 

MUSTAFA ÖZALTIN

 

 

 

 

 

 

 

 

KADER AYAZ

 

 

 

 

 

 

GÜLTEN GÖKTAŞ

 

 

 

 

 

 

 

 

ELENA ANDREEA APOSTOL

 

 

 

 

 

 

 

 

HİLMİ BİLGE

 

 

 

 

 

 

 

HAFSA AWWAL

 

 

 

 

 

NUR ARZUGÜL YILMAZ

 

 

 

 

 

 

156 Yorum
  1. Elinize sağlık. Demek ki bir bina yapıp onu onla, yüzle çarpmak mimarlık değilmiş. Hatırlattınız.

    ali | 15 Temmuz 2014

  2. Öncelikle projelerin yapıldığı yerin yanlış olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu arsa Taksim İlkyardım adından da anlaşılacağı gibi halka ait bir arsa. Yapılacak inşaatın da halka ait bir yapı olmasını dilerdim. Ama anladığım kadarıyla burada amaç farklı. İstanbul Şehrinin ve Beyoğlu’nun dokusundan yola çıkarak, sokak, meydan, merdivenli geçit, geçit, teras, otopark, park, bahçe, pergolalı yer, dinlenme bankı… ile zenginleştirilmiş bir yer yapmak. Sayın hocanın yazısından anladığımız kadarıyla da bu aynı zamanda öğrencilere insanların ölçeğini, binaların büyüklüğünü, şehir alanlarının büyüklüğünü öğretmek. Bu gerçi bir temel eğitim konusu ama olsun. Bizim şirkette çalışanlara bakıyorum çoğu afili okullardan mezunlar ama bunu bilmiyorlar. Yer seçiminden emin değilim ama öğrencileri zar attım siteleri yapmadıkları için candan kutlarım. Hocalarına da saygılarımı sunarım. Mimdap’a da teşekkürler.

    Hasan Bayraktar | 16 Temmuz 2014

  3. Beykentli olmaktan hep gurur duydum, gelenek sürüyor. (bu arada her kim bulduysa o garip sloganı hemen değiştirsin. N edemek ne olursan ol yeterki beykentil ol!) çok ayıp.

    Anonim | 16 Temmuz 2014

  4. Hocam biz de çalıştık bizim projelerimiz de yayınlanabilir mi?

    Anonim | 16 Temmuz 2014

  5. Sn. Bayraktar,
    Görüşlerinize katılıyorum. Ne yeri ne de konuyu ben oylamadım. Ama bu ülkede hiç çoğunluk olamadım:)))))

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 16 Temmuz 2014

  6. MİMDAP’taki diğer yayınlarımızı bilenler aynı anda bileceklerdir ki anonimleri yanıtlamam. Ama şu Beykent sloganı pek hoş:)))

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 16 Temmuz 2014

  7. Bu sloganı kim buldu? Ne demek “ne olursan ol yeter ki beykentli ol”. Böyle saçmalık olur mu? Uyuşturucu satıcısı, torbacı, üç kağıtçı, serseri, kumarhaneci, …………..haneci ol ama yeter ki bize paraları bayıl demek bu. İstersen hiç bir okulun kapısından geçmemiş, tüm diplomalarını satın almış ol, yeter ki bize paraları yatır. Seni üniversite mezunu ederiz. Böyle bir şeyi bir üniversite nasıl söyler? Ben de katılıyorum çok kötü. Mevlana bile bir Üniversitede eğitim söz konusu olsaydı bunu söylemezdi. O kendi ekseninde dönenlerin başkalarını eksenine zararı olmaz varsın dönsünler anlamında kullanmıştı.

    Mezun olunca yazacağım. | 16 Temmuz 2014

  8. Projeleri beğendim. Yorumlar da gördüğüm işin özü kavranmış. Bizim gibi kendini birinci dünyada sanan üçüncü dünya ülkeleri için ileri projeler. Mimdap’ı da özellikle kutlarım çünkü öğrenci projelerini münferit olarak değil, üniversiteler hakkında fikir verebilecek şekilde yıllardır yapıyorlar ve takip ediyorum. Beklentim diğer üniversitelerin de bunu yapması. Çünkü o zaman en azından mimarlık eğitimde ne durumda olduğumuzu görebiliriz. Bir diğer konu da çalışmaların, stüdyoların ne şekilde düzenlendiği, kaç öğrenci? kaç hoca, kaç saat dersler? stüdyo koşulları nasıl? Öğrencilerin diğer alanlarda eğitimi nasıl? (temel tasarım, tasarı geometri, mimarlık tarihi, bilgisayar, yapı iktisadı…) bunlar hakkında da bilgi verirseniz, öğrencilerin fakülte seçmelerinde çok yararlı olduğunu bildiğim bu tür yayınları tamamlamış daha mükemmel hale getirmiş olursunuz.

    Ali İşçan | 16 Temmuz 2014

  9. Arsa seçimi konuunda dikkatli davranmak lazım. Halkta bir deyim vardır: afedersiniz eşşeğin kafasına karpuz kabuğu sokmak diye bizim günümüz eşşekleri zaten karpuz kabuğu peşinde, dikkat etmeliyiiz. Hemen hemen bütün kamu arsaları ya araplara ya da TOKİ’ye sunuluyor, bunu da zevkle yaparlar.
    Projelerle ilgili en önemli şeyi Hasan Bayraktar söylemiş, bizim zar atılmış gibi araziye ekilen binalardan çok farklı bir anlayış var burada. Batı ülkelerinde sanıyorum binalar böyle tasarlanıyor. Bizim için de zamanı gelmişti diyebiliriz. Hocalarımızı genç mimarl adaylarını kutlarım.

    Saliha Çifçi | 17 Temmuz 2014

  10. Mimdap olarak okullardan gelen öğrenci projelerini yayınlıyoruz. Özellikle de mimari proje stüdyolarında yapılan projeleri stüdyo bazında yayınlamak istiyoruz. Kuşkusuz “münferit” yayınlar da çok önemli, ama stüdyo olarak yayın yapıldığı zaman eğitimle ilgili yaklaşım, metot, içerik, öğrencilere öğretilen teknikler… eğitim kuruluşunun genel durumu gibi çok daha geniş konularda kapsamlı bilgi sahibi olabiliyoruz. Bunun da mimarlık eğitimimiz için son derece yararlı olduğunu düşünüyoruz. Özellikle de Şengül Hocamızın yaptığı gibi kuramsal bir giriş yazısının olması sunumu mükemmelleştiriyor. Mimdap olarak projelerinizi bekliyoruz.

    Yılmaz Kuyumcu | 17 Temmuz 2014

  11. Hangi projeleri? Biz daha kavramsal ve soyut “proje” çalışmaları yapıyoruz. Siz uygulanmak üzere yapılmış mimari projelerden bahsediyorsunuz. Bizler başka bahçelerin gülleriyiz sizlerle anlaşamayız.

    109 gazisi | 18 Temmuz 2014

  12. Yanlış anlamayın bizler de mimari proje yapıyoruz ama yapı derslerinde. Stüdyo hocalarımız yerin altına inip çıkan, haşin ve az çizgili, çarpıcı ana fikirli, planları ardından gelen şeyler istiyorlar bizden, yapınca bayılıyorlar, yapmayınca gazi oluyoruz.

    109 gazisi | 18 Temmuz 2014

  13. 109 Gazisi,
    Hangi yarıyılda kavramsal ve soyut proje yapıyorsunuz acaba? Çünkü ilk yılda bunlar da gerekli. Burada onları da sergileme şansınız olur sanıyorum.

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 18 Temmuz 2014

  14. Arkadaşın demeye çalıştığı şey şu: yukarıdaki projelere bakınca bunların yapılmak üzere tasarlandığını görübeliyoruz. Ama bizim çalışmalarımız daha farklı, mesela mısır çarşısında medya merkezi yaptık ikinci sınıfta neredeyse çarşı ile cami arasını kapladı. Yani ölçüler çok önemli deildi. Birinci sınıfta sizin kastettiğiniz soyut çalışmalar ıbiz de yaptık, folding paper’lar yaptık. Koridorlarda sergiledik çok hoşumuza da gitti. Ama bu proje değildi. Şimdi toplu konut projesi yaptık bu dönemde ama arazide tepeler yaptım ben mesela, değişik oldu ama hadi yap deseler ne yaparım bilmiyorum. Geçen yıl müze yaptım ama cephesi yoktu yani yerin altındaydı. Olur mu bilmiyorum? Buna karşılık çok güzel paftalar hazırlıyoruz ama yayınlamamıza çok sıcak bakmıyorlar. Neden bilmiyorum. Burada ne güzel yayınlamışlar .

    Emin | 18 Temmuz 2014

  15. Biz şu an son sınıfa geçtik. Türkiye’nin en önde gelen üniversitesinde mimarlık okuyoruz. Kentin tam ortasındayız ve tüm olanlara duyarlıyız. Ancak yukarıdaki projeler bizi bir ikilemde bırakıyor. Hem sosyal hassasiyet bakımından kamuya ait bir alanın özel amaçlara yönelik kullanımından rahatsız oluyoruz, hem de daha önemlisi bir düşünsel refleks, analiz sonucu soyutlama, bağlam ilişkisini ön plana çıkartma önceliği olmadan yapılan ve apaçık uygulamak üzere yapılmış projelere. Eğer sizin yaptığınız doğru ise bizimkisi kesinlikle yanlıştır. Ya da tam tersi. Bir başka endişe konusu ise bu tür bir eğitimden geçen öğrencilerin hayatta bizden daha başarılı olacakları gerçeği: çünkü onlar kendilerinden istenene en iyi şekilde cevap verebilecek şekilde yetişiyorlar. Ama mimarlık eğitimi bu mu olmalı? Mesela Riba’nın mimarlık okulu ile ortaklaşa yaptığımız çalışmada bizimkisi ile sizin yaptığınız çalışmaları birlikte içeren örnekler üretmiştik. 2011’de yapılan bu çalışma (sanıyorum mimdap’da da yayındaydı) bir ara çözüm gibi gelmişti. Genel imaj ama olabilir plan çözümleri için zeminler. Keşke tüm bu projeler yayınlanabilse ve tartışabilsek. Saygılarımla

    109 gazisi | 18 Temmuz 2014

  16. 109 gazisi’nin sözünü ettiği çalışma: https://www.mimdap.org/?p=75559 adresinden izlenebilir.

    mimdap | 18 Temmuz 2014

  17. Bu arada Beykent Üniversitesinde daha önceki yıllarda yapılan çalışmalara bakıyoruz, bazıları bizde de yapıldı ve burada çok farklı ve çok ileri çalışmalar var. Eğer onlarla entegre ise bu projeler bize çok çok iyi demek düşer.

    Anonim | 18 Temmuz 2014

  18. 109 Gazisi, bu öğrencilerin yer analizi yapmadıklarını nereden çıkardınız. Sadece gözümüze sokmuyorlar, o kadar! Yer analiz yapılmamış olsa bir plan 6/7 kere farklı biçimde çizilir miydi? Eisenman’ın yer analizinden anladığı şey Compostela Belediyesini iflasa götürdü. Sizi hala bu hayali “yer”lerle çalıştırıyorlarsa yanlış yapıyorlar. Bütün belediye personeli işten atılmak durumunda kaldı. Bunu biliyor muydun?
    “Bunlar yapılmak” üzere hazırlanmış projeler tanımınız çok ilginç ve ironik. Mimari zaten dergilerde, sitelerde güzel dursun diye yapılmaz. İnşa edilsin diye yapılır. İnşa etme bilgi ve kapasitesinden yoksun bir mimar yetiştirilir mi? Böyle Batı dolduruşlu baskılarla yetişen çocuklar 5m2 alaturka hela yapıyor, imara aykırı oda boyutlandırıyor.
    İnsan mimar olurken iki şeyi iyi öğrenmeli: DÜŞ KURMAK; MATERYAL GERÇEĞİ KAVRAMAK…Yazıma dikkat edilirse dünyanın önde gelen mimarlık düşünürlerinin etten -kemikten insana, doğal olana ve materyal olana geri dönmekten söz ettiklerine değindiğim fark edilecektir. Uluslararası yarışmalar bile gerçek düşünsel tartışmaların gerisindedir, bunu kabul ediniz. Yılmaz Bey ve ben çocuklarımızı şu aşağıdaki öneriyi bile yapabilecek kadar hayalperest ve gerçekçi yetiştirmeye çalışıyoruz. Lütfen üşenmeden bakın:

    http://www.archdaily.com/237520/winner-announced-for-seattles-urban-intervention-competition/

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 18 Temmuz 2014

  19. 109 Gazisi,
    Ne iyi ettin de bir tartışma başlattın. Sağ ol! Baktım yaptığınız projelere… Bunları aslında siz yapmıyorsunuz, program yapıyor. Bu yüzden biz bunları daha küçük sınıflarda bir yarıyıl isteyene çalıştırıyoruz, öğrensinler diye, sonra çocukların ayaklarının yere basmasını sağlıyoruz. Çalıştırdığımız zaman da planları olmadan kabul etmiyoruz… Yani sizin deyişinizle bu tarzı da “yapılacakmış” gibi çalıştırıyoruz!!!
    Başka türlü mimarlık öğretilir mi? Ya zamane teknik ressamı ya da düpedüz ressam mezun etmiş oluruz, değil mi?
    O çalışmalarda ne yer ne de insan var.
    2 Ağustos’ta Durban’a gidiyorum UIA 2014 için konu: “Architecture Otherwhere” Daha derinlemesine tartışırız…Ama orada parametrik-dijital dizayn göreceğimi hiç sanmıyorum. Mimarlık ekolojik ve sürdürülebilir olan ve dokunsal olandan yana…Bunlara bol örnek göreceğimi sanıyorum.

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 18 Temmuz 2014

  20. Valla ben onu bunu bilmem, koyun projelerinizi tartışalım. Şengül Hanımlar koymuşlar bin tebrik, biz de tartışıyoruz, iyisiyle de kötüsüyle de. Bolog9a süreci dediniz, bizi şaşkın ördeklere çevirdiniz. Hangi ders hangi kredi nedir ne oluyor, mezun mu olduk yoksa derslerimiz mi sıfırlandı anlamıyoruz. Bir kere olsun işe yarayın koyun internete projelerimizi biz de neredeyiz ne yapıyoruz hayatın anlamı nedir anlayalım.

    Doğduğuna pişman olanlar | 19 Temmuz 2014

  21. Biz Türkiye’nin mimarlık alanındaki internet yayınları olarak öğrenci projelerine özel önem veriyoruz. Çünkü özgürce ifade edilen hayal gücünü, yeni teknik ve arayışları, kendi imar hatalarımızı bu çalışmalarda görüyoruz. Gençliğin saflığı, arayışlarını teşvik etmek istiyoruz. 85 yaşındaki genç meslektaşımız Melih Koray’ın heyecanını gençlere de aşılamak istiyoruz. Bunu bir genel çağrı olarak kabul edin lütfen ve projelerinizi yayınlatın. Bizler hazırız.

    Mimdap | 19 Temmuz 2014

  22. Parametrik dizayn’a biz eskiden modüler tasarım derdik. Zaman gelişti, teknoloji gelişti olanaklar arttı. Bağlam konusu mimarlığın en fazla tartıştığı ve en az kaale aldığı konuların başında geliyor. Bağlam diye araziyi kaldırarak proje yapan bir öğrenci yeğenim var. Yaptığının arazi değil bina olduğunu anlatana kadar akla karayı seçtim. Ne biçim eğitim veriyorlar? Çocuklar bina yapmayı suç işlemek zannediyor. En iyi bina “gömülü bina”, “en iyi mimar ölü mimar” demek gibi.

    Fethi Karabulut | 19 Temmuz 2014

  23. Neyse enseyi karartmayalım, ben anladım projelerinizi tebrik ederim.

    Fethi Karabulut | 19 Temmuz 2014

  24. Sn. Karabulut,
    O kadar güzel bir örnek verdiniz ki artık anlaşılmayacak bir şey kalmamıştır. Tabii bizim de öğrencilerimizin de eksikleri olabilir ama modalara kapılmak istemiyoruz. Hem yaratıcı hem aklı başında olmak istiyoruz. İşte ara çözümler böyle ortaya çıkıyor. Hiç bir iddiamız da yok… Öyle ki baktım da sayın Kuyumcu’nun eklediklerine en kötü not alan öğrencimizi bile sergilemiş burada. Ne iyi etmiş! Önemli olana mimarlık öğrencilerine bir duruş bir yöntem sergilemek. Tartışma ortamı yaratmak. Ve çok değerli gençler sayesinde bunun oluştuğunu gördüm. Çok sevindim. Değerli zamanlarınız için şükranlar sunarım.

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 19 Temmuz 2014

  25. Başlangıçtaki giriş yazısını dikkatli okuyun, aslında çok önemli. Metnin önemi İstanbul’da yapılan “mütevazi” nakagin kapsülleri ile daha iyi ortaya çıkıyor. Şu farkla ki o kapsüllerde bir mimari iddia var; bizdekilerde ise yok. Sadece bakan ne güzel olmuş desin diye yapılmışlar. Bakanlar da bunu demiyorlar, çünkü bir bakışta anlaşılıyorlar, hiçbir hayal gücüne yer yok. İkinci bakışımızda alışmış oluyoruz, üçüncüsünde ise sıkılıyoruz, İstanbul da sıkıcı bir şehir oluyor. Projelerinizi yaparken her şeyi ortaya dökmeyin gençler, biraz muamma katın. Aslında kapsüllerde bile bizim heyülalardan daha fazla gizem var.

    Ahmet Şentürk | 20 Temmuz 2014

  26. Son zamanlarda mimarlık fakültemizle ilgili hoş olmayan duyumlar geliyor. Derslerin azaltıldığı, hocaların işten çıkartıldığı, sınıfların kalabalıklaştırıldığı, derslerin yapılamaz hale geldiği söyleniyor. Hatta haftada 4 saate inen proje dersleri bile varmış.
    Bu söylentilerden büyük üzüntü duyuyorum. Bizim zamanımızda Beykent hafta sonları bile ders yapılan bir eğitim kuruluşuydu ve biz meslek yaşantımızda verdiği eğitimin çok büyük yararını görmüştük. Hala daha o dönemin filmlerini youtube’de izliyor, eğitim yıllarımızı hatırlıyorum. Burada gördüğüm öğrenci projeleri göğsümü kabartıyor. Hocalarımız için iyi ki varlar diyorum.
    Bu gün çok sayıda üniversite açılmakta, çoğu da artık öğrenci bulamaz duruma düştü. Bunun nedeni diplomaları için gereken özeni göstermemeleri. Nasıl ki bir doktor için önemli olan hastalarını iyileştirmesidir ve bu onun diplomasının kolay alınmış olmasından daha önemlidir, mimarlık için de aynıdır. Eğer diplomanız size yeterlilik sağlamıyorsa boşa kürek çektiniz demektir. Bu gün piyasada mimar olmayan ama kazandıkları deneyimlerle mimar olmadıklarını saklayabilen çok sayıda insan var.
    Mütevellimizden ricam az hoca, çok öğrenci politikalarından hemen vazgeçmeleri ve fakültemizi yeni hocalar alarak, eskileri de kaybetmiyerek yeniden güçlendirmeleri ve bizlerin yüzünü kızartmamaları.

    Mehmet | 22 Temmuz 2014

  27. Sayın Mehmet,
    Ne diyeyim… Ağzınıza, aklınıza ve gönlünüze sağlık….

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 22 Temmuz 2014

  28. Sene 2006-2007, ….. inşaat’a baş vurmuştum. Bizi bir salona aldılar. Takriben yirmi kişi kadardık, merkez bürolarına mimar alacaklardı. Genç bir bayan geldi. Kendisini tanıttı, bize bir takım sorular soracağını bu sorulara olumlu cevap veremeyenleri bekleme listesine alacağını onlara daha sonraki görüşmelere davet edeceğini (kapıyı göstermenin kibar yolu) söyledi. Başladı: Autocad bilenler, 3Dbilenler, uygulama projesi çizenler, BIM progrmlarını bilenler photoshop bilenler… liste bittiği zaman masada üç kişi kalmıştık ve işe alındık. Şimdi görüşmeleri firmada ben ayarlıyorum anladığıım kadarıyla artık durum farklı. O tarihte düşük puan aldığım için özel üniversiteyi seçmiştim ama hep iyi ki de seçmişim dedim. Lütfen farkı kapatmayın.

    Anonim | 23 Temmuz 2014

  29. Yer seçimi sorunlu da olsa, öğrenci projelerinde henüz ham kısımlar da olsa, teorik bir yazının çalışmaların başında yer almasını ve çalışmaları açıklamasını ben son derece başarılı, önemli ve ders çıkartılması gereken bir durum olarak görüyorum. Proje her yerde iyi kötü yapılıyor, ancak çok az yerde projenin kuramsal yönleri, kullandığı tarihi referanslar, hedefleri bu kadar net ve anlaşılır bir şekilde ortaya konulduğunu ancak burada görüyorum. Atölye’nin tüm katılımcılarını başta hocaları olmak üzere kutlarım.

    Kamil Kapıcıoğlu | 23 Temmuz 2014

  30. Bari Orkun hocayı kaçırmasaydınız. Fakülteme çok yazık oluyor.

    Ayşe | 23 Temmuz 2014

  31. Projeler çok güzel çok beğendim, Genellikle bu tür yerlerde yapılanlar etrafı yüksek duvarlarla çevrili siteler ve site içlerinde tek bir yapının tekrarı, yeni yeni başlayan bir kaç örnekte de devasal ve yüzlerce metre devam eden duvarların içine insancıkları siz artık siteli oldunuz diye yerleştiriyorlar. Bir yüzme havuzu tamam gelsin paralar. Burada bunların hiçbirisi yok. Tebrik ederim. Ayrıca kuramsal yazı ile başlamış olması takdire değer.

    Ayşe Çetin Melikoğlu | 23 Temmuz 2014

  32. Eski bölüm başkanımız gençleri desteklemek için bütün dersleri genç hocalara yazdığını söyledi. Eğer sözleşmeleri yenilenmez ise işsiz kalırlarmış kimse iş vermezmiş. Bu yüzden deneyimli eski hocalara ders yazmamış. Gençleri düşünmesi güzel ama biraz da bizi düşünseydi. 1.Dönemde biz Yılmaz Hocayı seçmiştik sonra ne olduysa oldu karşımıza hoca olarak istemediğimiz birisi çıktı. Sonra da arkadaşlarımızın projelerini yine burada imrenerek izledik. Keşke gençlere değer verdikleri kadar öğrencilere de değer verselerdi.

    Seneye inşallah | 23 Temmuz 2014

  33. Arkadaşlar haksızlık etmeyelim. Hangi üniversite öğrencilerine bu kadar zaman ayırıyor. Haftada bir gün dersimiz vardı doğru ama sonunda Şengül hoca, Yılmaz Hoca kendiliğinden proje dersimizi iki güne çıkarttılar. Son dönemde hep haftada iki gün geldik. Fitnat hoca kaç defa ek ders yaptı. Hocalarımıza her zaman ulaşabiliyoruz. Yukarıdaki çalışmaları herhalde başka mimarlıklar yapmadı.

    Anonim | 24 Temmuz 2014

  34. Beykent’de her hocanın beş derse girmesi gerekiyormuş ama Bologna yüzünden o kadar ders yokmuş. Her sınıfta en az otuz öğrenci olması isteniyormuş. Teknik resim dersleri, bilgisayar dersleri, yapı dersleri hep kaldırılmış proje dersleri haftada dört saate indirilmiş doğru mu bunlar?

    Ali Uzun | 24 Temmuz 2014

  35. Bunlar doğru ama bizim bu durumu burada tartışmamız doğru değil. Diplomamız değerini kaybediyor. Yüksek yapmak istediğimiz zaman yapamayacağız, başka yerler e yatay geçiş yapamayacağız. Unutmayalım kol kırılır yen içinde kalır.

    Çöp şiş canavarı | 24 Temmuz 2014

  36. Çöp şiş canavarı demişsin kendine. Çöp şiş diyince benim midem bulanıyor. Rampa yap ama insan yürümesin, kapı yap ama soyut olsun, pencere yap ama olmasın… diye diye geceleri uyanıkken kabuslar gördüm. Proje yaptık zannediyordum meğerse hocanın bildiği tek şeymiş onun için yapıyormuşuz. Sonra saçma sapan plaj kabinleri. Ancak üçüncü sınıfta projenin ne olduğunu gördük. Şengül hoca olmasaydı bu projeleri biraz zor koyardı Yılmaz Hoca internete. Bu yıl Beykent Mimarlığa tam 160 öğrenci gelecek, okulun sitesine bakıyorum hocaların birçoğu yok. Yeni hoca da yok. Oh şahdık şahbaz oluruz. Sınıflar iş çıkışı metrobüsten beter olacak.

    Mehmet | 25 Temmuz 2014

  37. Eğitim okulda bitmez. Mezun olduktan çok sonraları bile öğrenmeye devam edersiniz. Onun için eğer bu noktaya kadar gelebildiyseniz, yani bir fikriniz var ve onu anlatabiliyorsanız bu bir mimarlık fakültesi için yeterlidir. Kalanı size hayat öğretecektir.

    Ali İhsan Çetin | 25 Temmuz 2014

  38. Bırakın bunları arkadaşlar. Orkun hocayı kaçırtmadılar mı? Hocamızın hala Beykent’in sitesinde duran öz geçmişine bakın onu kaçırtanların kaç tanesinde benzeri var. Derslerde ardından gelir hiçbir konuda rahat bırakmazlardı. Notları bile kendisi verememişti. Ayşen hoca “burada durulmaz eğitim yok” diyerek istifa edip ayrıldı. Diğer hocaların çoğunun gözü dışarıda başka üniversitelerde imkan bulsalar bir saat kalmayacaklar. Haliç üniversitesinde mütevelli aynı hatayı yaptı geçen sene öğrenci bulamadılar. Hala bulabiliyorlarsa kalan bir kaç hocamıza dua etsinler.

    Anonim | 25 Temmuz 2014

  39. Sevgili Beykent Öğrencileri,
    Bu sezonda vakıf üniversitelerinde bir hareketlilik olur. Bazılarından 46 öğretim üyesinin çıkarıldığını biliyoruz. Orkun Hoca ayrılmadı. İç Mimarlık’tan Orkunt Hoca eşinin işi nedeniyle Ankara’ya geri döndü. Yeni hocalar alıyoruz. İlanları görmüş olmalısınız. Sanırım YÖK’ten gelen uyarılar nedeniyle proje grupları küçüleck. Buna uyarlarsa çok iyi olacak…Bir de bazı gidenleri geri kazanabilirsek keyifle çalışacağız diye umut ediyoru :)))

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 26 Temmuz 2014

  40. Bu sene mimarlık bölüm başkanımız da değişti. Kurumu daha iyi tanıyan saygılı ve zeki bir isim. Umarım artık bölüm düzeyinde idari hatalar da olmayacak. İç Mimarlıkta da bir devrim olursa…

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 26 Temmuz 2014

  41. Sevgili Yılmaz Hocam, projesi yayınlanamayan öğrencilerimizle temasa geçelim mi? Belki böylece konu yeniden mimari proje olur…

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 26 Temmuz 2014

  42. Çok iyi olur. Ben facebook üzerinden birkaç kişiye ulaşmaya çalıştım ama geri dönüş olmadı. Sanıyorum sizi daha çok dinlerler. Selamlar.

    Yılmaz Kuyumcu | 26 Temmuz 2014

  43. Beykent Üniversitesi Mimarlık bölümü 14 yıldır yoğun emek verildiğini gördüğüm ve yaşadığım bir bölüm. Aynı zamanda kontenjanını kayıtlar açıldığı gün doldurabilen sadece Üniversite’nin değil tüm Türkiye vakıf üniversitelerinin nadir bölümlerinden bir tanesi. Bunun birinci nedeni eski öğrencilerimizin aldıkları eğitim sayesinde iş yaşantısındaki başarıları bunun da eğitim ile ilgili çeşitli nedenleri var. Bunun başında öğrencilerimizin hocaları ile olan ilişkilerinin düzeyi, atölye ortamları, hocaların sürekli erişilebilir olmaları, kuramsal ve uygulamadaki düzey, mimari projelerin yanı sıra uygulama ve yapı projelerine verilen önem, bilgisayar eğitiminin çok yönlü olması, normal ders saatleri dışında da devam eden eğitimler. Dolu dolu ders programları ve bunun sonucunda gelen meslek yaşantısında başarılar… Öğrencilerimizin şikayetlerinden, tüm bu gelişme süreçlerini birebir yaşayan birisi olarak büyük üzüntü duydum. Umarım bu kadar büyük emeklerle belirli bir noktaya gelen mimarlık bölümü başarılı olmaya devam edecektir.

    Yılmaz Kuyumcu | 26 Temmuz 2014

  44. Biraz önce Orkun hoca ile konuştum. Şengül Hanımın söylediği gibi ayrılan kendisi değil Orkunt hocaymış. Ayrıca ikinci dönem de mimarlık bölümünde hiç dersi olmamış tüm derslerini iç mimarlıkta vermiş. Ayrıca evlenen de o değilmiş. :) Karamsarlara duyurulur.

    Yılmaz Kuyumcu | 26 Temmuz 2014

  45. Yılmaz Hocam,
    Ne güzel yazmışsınız. Her şey yolunda… Şimdi geriye sadece sizi yenilenen çağrılarla ikna etmek kaldı.

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 26 Temmuz 2014

  46. Size sözümüz yok Yılmaz Hocam, cep telefonunu yazan, her aradığımızda cevap veren, sorularımızı çözmeye çalışan, her konuda konuşabildiğimiz hocamıza ne lafımız olabilir. Tarih gezilerini seninle yaptık. Ama yıllar geçiyor ve biz mimar olduğumuzu, proje tasarlayabilir, çizebilir hale geldiğimizi göremiyoruz. Dersler azalıyor kalan desler de de çerle çöple uğraşıyoruz. Onun için geçer sene sizi seçmiştik ama duvara tosladık.

    Anonim | 27 Temmuz 2014

  47. Benim şikayetim topoğrafya ile proje yapmaktan. Hocalarımız bize eğer mimari topoğrafya yaratmaksa binalar da dağlar tepeler vadilerdir dediler sonra katlamış kağıt mimarisi gibi projeler yaptırıyorlar ama doğru dürüst ne program var ne de gerçek hayatta yapılanlara benzeyen yapılar var, bizde yapabildiğimiz kadarını yapmaya sınıf geçmeye çalışıyoruz. Eğer bu yaptığımız mimarlık ise gerçek hayatta yapılanlar ne? yok eğer mimarlık yayınlarının çoğunda ya da gerçek hayatta yapılanlar ise biz ne yapıyorduk? Ölçüsüz, malzemesiz, imarsız, sadece araziye bağlı mimarlık olur mu?

    Anonim | 27 Temmuz 2014

  48. Bu şikayetlerinizi gerekli yerlerde duyuracağıma söz veriyorum genç dostlarım.

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 29 Temmuz 2014

  49. Çok güzel çalışmalar. Cesaretle konunun üstüne gidilmesini çok önemli buluyoruz. Evet proje tartışmak içindir. Her proje mesleki sınırlar içinde ve artniyetsiz tartışılmalı varılan ortak sonuç ta imar kuralı olmalıdır. Bence de yer hatalı ama çalışma ufuk açıcı. Üniversiteyi, hocaları ve gençleri kutlarım.

    Nazmi Şen | 30 Temmuz 2014

  50. arkadaşlar buraya saçma sapan yorum yazıp kendi eksikliklerinizi başka hocalara veya okula yüklemekten vazgeçin…çöp şişlerle yapılan çalışmalardan zerre bir şey anlamayanların burada okulu karalaması çok komik…belli ki senden mimar falan olmaz…bunu senin gibi yaklaşan arkadaşlarımdan biliyorum…oflaya puflaya 4 sene bitirdiler şimdi ofislerde aynı şekilde oflaya puflaya çalışıyorlar…iyi mimarlık fakültelerinde bu tür soyutsal,mimari tasarım ufkunu genişleten çalışmalar hep yapılır…eminim oralarda da mızmızlanan bu tür öğrenciler vardır…biraz araştırın…4 yıl daha okusaydım da hep soyutsal kavram tartışsaydık çünkü türkiye mimarlık piyasasında iddia ediyorum hiçbir yapının kuramsal bir tasarım temeli yok…yarışmalarda bile aynı isimler diğer projelerinden aldıkları parçaları yap-boz gibi yeniden kolaj yapıp yeni proje üretiyor hepimiz biliyoruz…(bazı yarışma projeleri hariç)bari en azından okullarda buna önem verilsin…piyasadaki tekniker de en az mimar kadar bilir bu işlerin tekniğini…o yüzden burada çer-çöp le uğraşıyoruz,topoğrafyada neymiş,bize arazi verin 4 katlı apartmanlar çizelim gerçek hayatta bunlar var deyip kendinizi haklı çıkarmaya çalışmayın…bir notta hocalarıma,affedin:kendi aranızdaki uyumsuzluklar öğrencileri çok etkiliyor bunun farkında mısınız bilmiyorum,buna bir son vermenizi diliyorum…kendi safınıza öğrenci çekmekle hiçbir sorun halledilemez…

    Anonim | 30 Temmuz 2014

  51. İfadem yine yanlış anlaşılabilir, ben bu bölümü puanım yüksek olduğu halde seçtim, üstelik bursu da düşünmeden. Çünkü bu okuldn mezun tanıdığımın “bürosunda” ne kadar başarılı olduğunu gördüm. Ne kolaj mimarisi yapıyor ne de çöp mimarisi, bürosunda son derece de sevilen bir mimar. Tartışmaya onu katmamak için ismini vermiyorum. Ne bürosunda ofluyor ne de işsiz. Soyutsa soyut, özgünse özgün ama başarılı. Benim gözlerim bozuldu çöp yapıştıracağım diye. Bunun bir faydasının olacağını da düşünmüyorum.

    Anonim | 31 Temmuz 2014

  52. Yorumlarımız niye saçma sapan olsun? işinize gelmediği için mi? Aman ne güzel sabahlara kadar çöpleri çattık, hiçbir şeye benzemeyen şeyler yaptık deseydik esas saçmalamış olurduk. Katlama kağıttan binamsı şeyler yaparak mı mantıklı olacaktık? Zerre kadar anlamayanlar dediğiniz bizler sizin çöplerle hayatımızı yedikleriniz. Hem sonra soyut hangi kavramı tartışıyoruz ki? çevre mi? ekoloji mi? estetik mi? işlevsellik mi? insan ölçüleri mi? bunlardan hangisi var? bir heykeltraş bile bizden daha fazla mimarlığa yakındır. Ayrıca safına öğrenci çekmek ne demek? Ne zaman siyasi parti oldunuz. Bizim hoca seçimimizdeki temel amaç çöplerden ete kemiğe bürünenlerle çalışmak. Teori diyorsunuz, işte baş kısımda teori. Haydi buyrun eleştirin teorinizi görelim. Dayımla iki aydır kavga ediyoruz, ben soyut dedikçe o dalga geçiyor. Bana soyut…. diyecekmiş.

    Anonim | 31 Temmuz 2014

  53. ne okuduğunu bilmeden eğitimi reddetmek ne kadar yanlış…

    Anonim | 31 Temmuz 2014

  54. Ne okuduğumuzu, ne öğrendiğimizi bilmediğimizi nereden biliyorsunuz? Reddettiğimiz eğitimin ne olduğunu siz biliyor musunuz? Yoksa siz hocamız mısınız?

    Anonim | 1 Ağustos 2014

  55. Yukarıdaki projelere bakıyorum ne çöp var ne de şiş. Bunlar mimari projeler. Sanıyorum yanlış bir tartışma var burada. Tartışma muhtemelen çok ilginçtir ama bunu anlayabilmemiz için çöp şiş projelerini de yayınlamanız lazım. Selamlar.

    Nafi Bekçi | 1 Ağustos 2014

  56. Çöp şişlerle mekanların tanımlanması ancak işlevlendirilmemesi öğrencilerin ufuklarını açmak için kullanılan yöntemlerden bir tanesi. Ancak öğrencilerimizin, mimarlık konusundaki yanlış düşüncelerinden kaynaklanan nedenlerle hemen sonuca gitmek istemeleri, yaptıkları ile mimari arasındaki ilişkiyi kavramamış olmaları, yapılan çalışmaları geliştirici çalışmalar olarak değil, olmamalarına rağmen mimari proje çalışması gibi algılamaları bu itirazların nedeni. Yoksa son derece başarılı çalışmalar da var.

    Yılmaz Kuyumcu | 1 Ağustos 2014

  57. “kendi safınıza öğrenci çekmekle hiçbir sorun halledilemez…” kadar garip bir yorumun proje tartışması içindeki yerini bulamadım… Hoca destekli bir yorumsa, ki öyle olmalı, biz kıskanılmaya çok alışkınız… Hiç derdimiz değil. Biz yaparız, yayarız, tartışırız… Hepsi bu!

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 1 Ağustos 2014

  58. Eğer bazı tartışmaları ciddiye alırsam, bir makale daha yazmam gerekebilir ama bu syahatler sezonunda bu olanaksız. Ancak kısaca şunu belirteyim. Hala bir çok ünlü okulda bile Lütfi Zeren’den kalma Ve artık çok modası geçmiş Gestalt ilkeleriyle Temel Tasar dersinin verildiğini üzülerek görüyorum. Beykent Tanıtım günlerinde “çöp şiş” diye adlandırdığınız projeleri velilere gururla gösterdim. Çünkü dışardan bana çok zengin kavramlarla dolu olduğu şeklinde mesaj veriyorlardı. Mimarlık eğitimi böyle başlar; her yarıyıl başaka bir ağırlık daha eklemlenerek gider ve sonunda dört başı mamur projeler ortaya çıkar. Biline ki çöpşişin kavramsal içeriğine, formel yaratıcılığı destekleme amacına hiç karşı değilim. Ama mimarlık eğitimi alanların çok az bir oranı bürolara yönelir. Bir mimar Saint Petersburg’da şantiye şefi de olabilir, bayındırlıkta tip lise çizip yapılmasını denetliyor olabilir. İş bu nedenlerle son yarıyıllarda ayağı yere basmayan bir mimar yetiştirmekle iştigal etmek hocanın kendi keyfiyetinde değildir. Bir zihinsel program vardır eğitimin ve HER OKUL bunu izlemelidir.

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 1 Ağustos 2014

  59. Bu bölümde inanılmaz yoğunlukta bir tartışma sürüyor. Başta Şengül hocamız olmak üzere Yılmaz Kuyumcu’nun da araya girdiği mimarlık konuşulan bu tartışmaları zevkle okuyorum.
    Sadece “anonim” yani ismini vermeyen tartışmacıların niye güzel isimlerini esirgediklerini anlayamıyorum.

    Hasan Kıvırcık | 1 Ağustos 2014

  60. Şengül Hocanın sözünü ettiği yarışmayı Mimdap’a koyduk, genç arkadaşlara özellikle projelerin filmlerini incelemelerini ve orada geçen kavramlara dikkat etmelerini öneririm. (https://www.mimdap.org/?p=149090) Ayrıca Hasan bey’in sözünü ettiği “güzel isimleri vermeme” durumu, gençlere kendilerini ifade etmede yeterli güvence veremeyen bizlerin sorunu olduğunu düşünüyorum. Umarım aşabiliriz. Çünkü doğrular, gerçekler biraz da tartışmalardan çıkıyor.

    Yılmaz Kuyumcu | 1 Ağustos 2014

  61. Hocalarımız sizlerin yapılan tüm çalışmaları abdurrahman çelebi misali onayladığınızı biliyoruz. Yeter ki yapılsınglar onlara bile şükür diyorsunuz ama biz yakın gelecekte bürolarımızda projelerle yapayalnız kalacağız. O zaman mütercim tercümanlıktan, osmanlıcadan, turistik tesis yönetiminden, uluslararası taşımacılıktan aldığımız derslerle başbaşa kalacağız ve bizden doğru dürüst tasarklanmış projeler isteyecekler, kolonu, kirişi, temeli, kapısı, penceresi çatısı, elektiriği, ısıtması, tesiatı olan. Bizler de soyut olmaya devam mı edeceğiz? Ayrıca hangi yarışmada soyut proler yapılıypor. Yani durumumuz çok ciddi. Bizi imar raporu, vaziyet planı getirecekler bu durumu düşündükçe içimden ağlamak geliyor kahr oluyorum. Bolonya diye tutturmuşlar, oraya mı kaçacağız. Bari sizler desteklemeyin.

    Anonim | 1 Ağustos 2014

  62. Biz sadece ilk senede desteklenebileceğini söyledik. Aristo bilgi türlerini üçe ayırır: Episteme (bilimsel bilgi), Phronesis (Pratik bilgi) ve Techne (beceri ve yapma bilgisi). Mimarlık bir “tekne”dir. Ne çok beceri gerekli. Algılama, yorumlama, strüktürü, tekniği, malzemeyi, insanı, enerjiyi, doğayı öğrenme….Yasaları, yönetmelikleri, hukuk ve ahlakı öğrenme…Bu yüzden mimarın deha yaşı 43 olarak hesaplanmış. Biz size iyi anlıyoruz ve açıklarınızı kapatmak için canla-başla çalışıyoruz.

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 1 Ağustos 2014

  63. Yilmaz hocam 6 yorum ustte dediklerimi ve durumu cok guzel anlatmis, yorumlamis…teşekkür ederim…

    Anonim | 2 Ağustos 2014

  64. Orkun hocayı mimarlığa geri istiyoruz. Çöp şişler iç mimarlığa gitsinler onların da soyutlanmaya ihtiyacı var. :)

    Anonim | 2 Ağustos 2014

  65. Çöp şiş diyorsunuz ama yıllardır Beykent projelerini izlerim, çöp şiş filan hiç görmedim. Internette yahoo’da, google’da -beykent mimarlık proje yapı- yazın dünya kadar site açılıyor. Eksik eğitim diyorsunuz ama imar dersini Beykent’in sitesinden aldım. Eksiği bu mu?

    Aylin Ercan | 3 Ağustos 2014

  66. Mimdap’ı öğrenci projelerine yer verdiği için kutlarım. Tüm mimarlık fakülteleri de öğrencilerinin iyi ya da kötü projelerini ayrım yapmaksızın yayınlamalılar.

    Ali Usta | 3 Ağustos 2014

  67. Lütfen yayından kaldırmayınız. İTÜ’de tam 8 tane mimari proje var. Bizde ise 6 tane. Geçen sene proje dersini haftada 4 saate indirdiler. Proje ile ilgili derslerin tam sayısı İTÜ’de 18 tane, bunların çoğunda da proje var. Bizde onların yerine diğer fakültelerin zorunlu dersleri vaer. Arkadaşımız onu anlatmış. Sunum için İTÜ’de çok sayıda bilgisayar programı öğreten ders var. Bizde ne kadar bilgisayar dersi veren hoca varsa hepsini çıkarttılar. (Alper, Kamil, Fatih şimdi de Kenan hocalar) Orkun hocayı da İç mimarlığa verdiler. Oh mis. Yılmaz Hoca da sallantıda, gidecek diye korkuyoruz. Geçen yıl programda olmayan bilgisayar dersi vermişti. Arkadaşlarımız yarışma kazandılar. Fakültede tasarruf yapıyorlarmış. Yapı dersleri kaldırıldı. İTÜ’de yapı dersleri neredeyse proje dersleri kadar önemli. Bu ortamda çöp şiş konusu ayrı bir önem kazanıyor. Soyut çalışmanın meziyetlerinden söz eden hocamız, herhalde büromuzda kazak öreceğiz.

    Anonim | 3 Ağustos 2014

  68. Lütfen eleştirilerinizi projelerle sınırlı tutunuz. Ayrıca bir dersin isminin proje olması onun proje dersi olduğu olduğu anlamına gelmiyor.

    Yılmaz Kuyumcu | 4 Ağustos 2014

  69. Demek istediğinizi anladım hocam, İTÜ örneğinde birinci sınıflarda okutulan proje dersleri de bizimkiler gibi ancak isimleri farklı. Ancak yine de onların çalışmaları mimarlığa daha yakın. Biz onu özlüyoruz. Burada kendimizi ifade etmemizi de sınırlandırmayın çünkü kendimizi ifade edebileceğimiz yerlerimiz yok. Konuşmaya başladığımız anda bize saçmalamayın diyorlar. Tıpkı burada denildiği gibi.

    Anonim | 4 Ağustos 2014

  70. “Arkadaşlar buraya saçma sapan yorum yazıp kendi eksikliklerinizi başka hocalara veya okula yüklemekten vazgeçin” ne demek şimdi bu. Bu ne burnu havadalıktır. Bilirsem sadece ben bilirim demektir. Okuldan daha önce mezun olan arkadaşlarımızla görüşüyoruz. Kaç tane proje yaptıklarını, bunlardan kaç tanesinin şehircilik, kentsel tasarım, kaç tanesinin yapı projesi olduğunu, ayrıca rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri yaptıklarını, üstüne üstlük ayrıca bir proje daha yapıp onaylattıklarını anlatıyorlar. Ayrıca çok sayıda bilgisayar dersleri aldıklarını bu sayede çalıştıkları yerlerde el üstünde tutulduklarını söylüyorlar. Bizdeki eğitimin İTÜ’nün çok üstünde olduğunu, çalışma hayatlarında da buna şahit olduklarını söylüyorlar. Haftanın dersleri yetiştirmeye yetmediğini anlatıyorlar. Bazı arkadaşlarımız nasıl olsa mimarlık yapmayacağım diplomamı asar işimi yaparım dediklerini de biliyoruz. Ama bizim bu okula yazılma sebebimiz mimarlık mesleğini öğrenmek. İyi eğitim almış mimarlar olarak piyasaya çıkmak istiyoruz. Onun için derdimizi yazdık. Bize saçmalamayın diyorsunuz. Asıl saçmalayanın kim olduğunu bir düşünün lütfen. Saygılarımla.

    Anonim | 6 Ağustos 2014

  71. okuldan daha önce mezun olan arkadaşlardan biri bizzat benim.sizin o çöp şiş diye ortalığı yaygaraya verdiğiniz eğitimi bende aldım.şuan piyasada iş bulduysam portfolyom gerçek ”mimari” portfolyo ise bu o tasarım çalışmalarının sonucudur.sizin probleminiz bence çöp şiş çalışmaları değil,kaldırılan seçmeli dersler ve diğer bölümlerden aldığınız alakasız seçmeli dersler.öncelikle probleminizi düzgün tespit edin.sonra çözümü burada değil gidin okulda rektörle halledin.tasarım yapmayı öğrenmeden nasıl mimari proje yapmayı düşünüyorsunuz anlamak mümkün değil.son olarak şu yorum cidden sizi anlatıyor.”Çöp şişlerle mekanların tanımlanması ancak işlevlendirilmemesi öğrencilerin ufuklarını açmak için kullanılan yöntemlerden bir tanesi. Ancak öğrencilerimizin, mimarlık konusundaki yanlış düşüncelerinden kaynaklanan nedenlerle hemen sonuca gitmek istemeleri, yaptıkları ile mimari arasındaki ilişkiyi kavramamış olmaları, yapılan çalışmaları geliştirici çalışmalar olarak değil, olmamalarına rağmen mimari proje çalışması gibi algılamaları bu itirazların nedeni. Yoksa son derece başarılı çalışmalar da var.”yılmaz kuyumcu,demiş yılmaz hocam çokta doğru demiş…

    Anonim | 6 Ağustos 2014

  72. Bu gün artık bilgisayar konusunu tartışmak anlamsız. Bilgisayar kesin olarak küçük büyük tüm bürolara girmiştir ve kesin zaferini ilan etmiştir. Bu gün dünyanın tüm önde gelen okullarında mimarlık eğitimi bilgisayar destekli yapılmakta bunun için üniversiteler bilgisayar programlarının ders olarak okutulmasına özellikle önem vermektedir. Farklı bilgisayar programlarının çok farklı işlevlerinin olması durumu daha da karmaşık hale getirmekte sofistike çözümler aranmaktadır. Önümüzdeki yıllarda başarılı olmak isteyen okullar bilgisayar programlarına ders programlarında ağırlıklı olarak yer vermek zorundadır. O açılardan ciddi bir bilgisayar eğitimi olduğunu sandığım Beykent Üniversitesini bu anlayışından ötürü kutlarım. Yer seçimi bir yana projeleri de ayrıca başarılı bulduğumu ifade etmek isterim.

    Hakan Soylu Y.Mimar Frankfurt | 6 Ağustos 2014

  73. Okuldan daha önce mezun olan arkadaş, lütfen bi zahmet diğer üniversiteleri bir dolaşın hangi sınıflarda nelerin yapıldığına bir bakın. Biz niye yapamayalım. Orkun hoca çok sayıda yarışma kazanan bir hocamız, onun iç mimarlıkta ne işi var? kim onu oraya yolladı. Geçen sene Yılmaz Hoca’ya ders açmadılar, zorla, Şengül Hanım sayesinde ders verebildi. Projelerimiz de yayınlanabildi. Yahooda, googleda (Beykent Mimarlık Proje) yazın neredeyse tümüyle onun Beykent’de yaptırdığı sayfalar dolusu proje çıkıyor Internette. Neden ona proje vermediler? Başka bölümün zorunlu derslerini seçme dersi yaptıkları için çok ciddi kayıplara uğradığımız bir gerçek ama mimarlıkta ellerindeki iyi hocaları bile değerlendiremedikleri de bir başka gerçek. Çöp şiş konusu da ayrı.

    Anonim | 6 Ağustos 2014

  74. Eğer yapı derslerimiz olsaydı, eğer bilgisayar derslerimiz olsaydı, eğer birinci sınıflardan itibaren projeye başlamış olsaydık, eğer şehircilik derslerimiz olsaydı, eğer rölöve, restorasyon, restitüsyon derslerimiz olsaydı, eğer uygulama projemiz olsaydı, çöp şişlere eyvallah der ortalığı da yaygaraya vermezdik. Ama yoklar. Onların yerine çöp şişler var. Eğer diploma alalım da ne olursa olsun deseydik sesimizi çıkartmaz kuzu kuzu derslerimize girer nasıl olsa hocalar geçirir der ve geçer keplerimizi de havaya atardık.

    Anonim | 6 Ağustos 2014

  75. O derslerden artık çok az özel üniversitede var. Türkiye’de birçok vakıf ya da özel üniversite Bologna süreci diyerek bu dersleri gereksiz bulup kaldırdı. Sınıfları kalabalıklaştırdı. Normal olarak bir mimarlık bölümü sınıfı için maksimum sayı hoca başına 15 öğrenci iken bugün bir çok üniversite en az 25 öğrenci diyor. Bu da çok büyük bir sorun. Halbuki meslek ortamı her geçen gün daha komplike hale geliyor. Hem yeni malzemeler, hem yeni teknolojiler, hem sürdürülebilirlik konularında çok büyük gelişmeler var. Yeni yeni kurallar her geçen gün çıkıyor. Türkiye’de bile artık Isı Verimlilik Raporu istiyorlar mesela, birkaç yıl öncesine kadar yoktu.
    Küresel iş bölümü yüzünden üçüncü dünya ülkelerine “artık siz teknik eleman yetiştirmeyeceksiniz bizden alacaksınız” diyorlar. Bu nedenle de mesela Türkiye Doktor ithal etmeyi planlıyor.
    Almanya’da durum farklı belirli okullar eğitimlerini geliştirirken diğer okullar teknisyen düzeyine iniyor. Türkiye’deki sorun benziyor ancak orada teknisyen düzeyi bile (teknik eğitim, bilgiisayar eğitimi… gerektiriyor) sağlanamıyor. Bir kez daha hem öğrencilere hem üniversitelere hepsinden önce “güzel ve yalnız ülkemize” çok çok yazık oluyor.

    Hakan Soylu Y.Mimar Frankfurt | 7 Ağustos 2014

  76. Hakan beyin söylediği çok haklı: çünkü artık üniversiteler mimar ünvanı veremiyorlar. Birçok yerde bu ünvanı alabilmek için üniversite dışında da kanıtlayıcı çalışmalar yapmak gerekecek. Ancak bunun farkına varan bazı devlet ve özel üniversiteler çeşitli yollara başvurdular: Bunların arasında en bilineni isimleri değiştirip içerikleri aynı tutmak oldu. Vakıf üniversitelerinden bir bölümü de durumu farklı değerlendirdi, hocalardan tasarruf etmeye kalkmadı (ki objektif nedenlerle böyle bir tasarruf mümkün değil) tam tersine kaliteyi yükseltti. Bunları sadece vakıf üniversiteleri arasındaki giderek artan ücret farklarına bakarak anlayabilirsiniz. Bu ücret farklarını sitelerine girdiğimiz zaman hoca sayısı olarak da görmekteyiz. Örneğin A vakıf üniversitesinde mimarlık bölümünde ücretler 38000 tl olurken diğer bir üniversitede 20000 tl olarak kalmakta; 38000 tl olan kontenjanını doldururken 20000 tl olan dolduramamaktadır. Bu durumu çok net bir şekilde ders programlarında da saptayabilirsiniz. Yani olay hem Hakan beyin ifade ettiği gibi uluslararası iş bölümü ile ilgili hemde benim vurgulamaya çalıştığım gibi ulusal düzeyde iş bölümü ile ilgili. Şimdi sorun, benim yeğenim gibi makarna, ya da çöp şiş ağırlıklı yapılan tasarım çalışmalarının, mimari proje, yapı ve bilgisayar (hatta genel ve mesleki kültür) dersleri ile desteklenip desteklenmedikleri. Çünkü fark buradan çıkıyor.

    Ali | 7 Ağustos 2014

  77. Tabi ki genç hocaları korumak kollamak lazım. Başka türlü yenilikler nasıl olur? Nasıl mimarlık fakültelerinde öğretilir? Bölüm başkanınızı kutlarım, çok doğru bir karar vermiş. Eskiler de Allahaısmarladık demesini bilmeli bence. Tecrübe evet ama nereye kadar? Gençlere de yer açmak lazım.

    Sait Ali İşcan | 7 Ağustos 2014

  78. Mimarlık öğrencileri bir hocadan ne bekler?
    Deneyimli ve bilgili olmasını bekleriz. Hocamızın bize öğretecek çok şeyi olduğunu hissetmek isteriz.
    Öğrenci ile nasıl konuşulacağını bilmesini isteriz. Ona her an danışabilmek, sorunumuza çözüm istemek isteriz. Bunun için üstten bakan, azarlayan, sesini yükselten, hakaret eden birisi olmasın isteriz.
    Dünyaya açık olmasını, kuramsal ve uygulama alanlarındaki, teknik gelişmelerdeki, bilgisayar sistemlerindeki mimarlık ve tasarım alanındaki en son gelişmeleri takip etmesini ve bize iletmesini bekleriz.
    Bizi sürekli şaşırtmasını isteriz. Parlak fikirler, yeni yöntemler, yeni anlayışlarla gelsin isteriz. Derslerimizin soru cevaplı olmasını isteriz.
    Bizim için bir model olmasını isteriz. Onun başarıları ile gurur duymak isteriz. Aynı şekilde bizim başarılarımızla da onların gurur duyduğunu bilmek isteriz.
    Özetle, erişilebilir, konuşulabilir, bilir, yenileyebilir, model olabilir olsun isteriz. İster genç olsun, ki var, isterse deneyimli olsun, ki var, biz bunları isteriz. Onun için hoca görevlendirmesi yaparken lütfen yetkililer bu özellikleri olan hocalara dikkat ediniz. Yoksa bize yazık oluyor.

    Anonim | 7 Ağustos 2014

  79. Günümüzde özel üniversiteler hocalara ödedikleri paraları azaltmaya çalışıyorlar. Bunu da genellikle akademisyen hocalar yerine ders saati ücretli hocalarla yapıyorlar. Çünkü ders saatli bir hocanın maliyeti ortalama bir akademisyen hocaya göre dört ya da beş defa daha ucuza geliyor. Hatta bir çokları bir de fatura kesiyorlar. Çifte kaymak hesabı. Eğitim açısından ise hocaya göre değişse de genellikle meslek adamı oldukları, piyasa ile, yarışmalar ile iç içe oldukları için öğrencilere daha çekici gelebiliyorlar. Hatta YÖK zorunlu tutmasa sadece ders saati ücretli hocalarla çalışacak üniversiteler bile var. Beykent Üniversitesi bunun bir istisnası: Beykent yüksek ücretli akademisyen hocalarla çalışmayı tercih ediyor. Buna karşılık onların ders yüklerini arttırarak da zararını telafi etmeye çalışıyor. Ders yükleri ve öğrenci sayıları tahammül edilebilecek olanın çok üstünde. Buna karşılık okula nefes aldırabilecek ders saatli hoca yok denecek kadar az. Belki de bundan kaynaklanan bir soyut kalma durumu var. Çöp şiş konusu da böyle. Hani derler ya kör tuttuğunu bellermiş o hesap.

    Anonim | 8 Ağustos 2014

  80. Akademisyen hoca hayatını veriyor Üniversiteye. Dışarıdan gelen ise birçok işin arasında ders veriyor. Ücretler arasındaki fark, toplam gelirlere bakılınca dışarıdan gelen, ayrıca kendi işlerini yapanların lehinde. Yani burada dışarıdan gelenler olsun akademisyenler olsun kesinlikle bir haksız kazanç söz konusu değil. Hatta, her iki kesim için de eğer sevmiyorlarsa eğitim vermeyi sadece bu para için bu işi yapamazlar. Ben yıllarca Devlet Üniversitelerinde dışarıdan hoca olarak atölyeler yürüttüm. O tarihlerde akademisyenler ile bizim aramızdaki ilişkiler çok iyi değildi ders programlarına karışmamızı istemezlerdi. Bizlerin proje yapanlar, uygulayanlar, detaylandıranlar, yarışmalara katılanlar olarak durumumuza göre onların durumu daha statikti ama diğer taraftan da kuramsal açıdan farklar onların lehineydi. Ama yakınlarımdan ikşimdilerde bu durumun düzeldiğini görüyorum. Özel üniversiteler dengeleri kurmaya ve yürütmeye daha çok özen gösteriyorlar.
    Türkiye ve hatta dünya pek çok her alanda çok sıkıntılı bir dönem geçiriyor. Serbest meslek grupları da bu sıkıntılı olanların başında geliyor. Bürolar kapanıyor, birkaç çok büyük büro tekelleşiyor. Üniversiteler el değiştiriyor, fiyatlar düşüyor, telif hakları deliniyor. Buradaki projeler arazi kullanımları, estetik işlevselik dengeleri, gerçekçi ve ekonomik yaklaşımları, kentin bir devamı olmaları ile dikkat çekiyor. Keşke tartışmalar sıkıntılar üzerine değil de projeler üzerine olabilseymiş. Kutlarım.

    Necip Soylu | 9 Ağustos 2014

  81. Bizim dönemimizde Beykent Mimarlıkta dersler gerçekten mükemmeldi. Hem projeler, hem tasarı geometri ve perspektif dersleri, hem şehircilik ve kentsel tasarımlar, hem yapı dersleri, uygulama projeleri, professional practice, bilgisayar dersleri ile mükemmel bir mimarlık eğitimi aldık. SPSS programını öğrenmemizin bile inanılmaz katkıları oldu. Yüksek yaptık. Bütün devlet üniversiteleri bizi kabul ettiler. Çok az arkadaşımız geri çevrildi. Hiçbir zaman hiçbir yerde ezilmedik. Tüm arkadaşlarımın başarılı meslek yaşantıları oldu. Şimdi duyduklarımız son derece üzücü. Dileğimiz Beykent Mimarlığın olumlu imajını sürdürmesidir.

    2011 Mezunları | 12 Ağustos 2014

  82. aynı şekilde bizim dönemimiz de çok güzel bir eğitim aldı.ne olduysa bolonya süreci sonrası bölümün toparlanamaması,çok kıymetli bazı hocaların bırakmak zorunda kalması,mimarlık bölümü hocalarının yönetim tarafından bir türlü dinlenmemesi bu sorunların kaynağıdır.şuan okuyan arkadaşlar sakın merak etmesinler bölümdeki tüm hocalar sadece iyi bir mimarlık eğitimi için çabalıyorlar.hoca ayırımı yapmayın,mümkün oldukça her dönem farklı hocadan proje alın,bir hocaya bağlanıp kalmayın.lütfen kendi içinizde birlik olun,rektöre gidin,işin peşini bırakmayın.bölümü kurtaracak kişiler sizlersiniz çünkü yönetim hocaları dinlemiyor çok belli.yönetim hoca bulabilir ama kötü ün yapmış bir bölüme öğrenci bulamaz.beykenti beykent yapan en önemli bölümdür mimarlık.umarım herşey düzelir…

    2013 mezunu | 12 Ağustos 2014

  83. Bu yıl ilk defa kontenjanını dolduramadı. Hoca ayrımı yapmayalım ama geçen yıl bize seçme fırsatı bile vermediler. A hocasını seçtik, bilgisayardan anlıyor, yayın yapıyor, her zaman ulaşabiliyoruz, bağırmıyor diye, B hocası çıktı karşımıza. İtiraz edecek olduk kıyamet koptu. Demesi kolay,

    Anonim | 14 Ağustos 2014

  84. Eğıime rağmen çubuklar… başarılı.

    Anonim | 14 Ağustos 2014

  85. Bence öğrenci projelerinin bu şekilde yayınlanmaları tartışılmalı. Olumlu yönleri var kuşkusuz: teşvik edici; eğitime katkıları var: rekabet ortamı oluşturucu; ufuk açıcı, dünyaya bakışı değiştirici. Olumsuz yönleri var: avangard çalışan hocaları güç duruma düşürebilir (sanki yaptıkları yanlışmış gibi algılanabilir), öğrencilere sahte bir başarı vizyonu verebilir, (piyasaya çıkınca büyük bir hayal kırıklığı ile karşılaşırlar) Okullar açısından da sakıncaları olabilir,(iyi kötü tüm yönleri ortaya dökülür) ama avantajları da olur (kendilerini tanırlar, tanıtırlar) Bence hazır mimarlığın eğitiminden söz etmeye başlamışken (uzun zamandır bu tür tartışmaları görmedim) bu yayın konusunu da tartışmalıyız. (Dünyanın önde gelen okulları bunu düzenli bir şekilde yapıyorlar, sanıyorum bizde bir tek ODTÜ bunu yapıyor) Saygılar. Nail Akyol

    Anonim | 14 Ağustos 2014

  86. Yıllardır öğrencilerimizin projelerini yayınlıyoruz. Bunun farklı nedenleri var:
    Öğrenciler projelerinin yayınlanacağını bildikleri zaman daha ciddi çalışıyorlar. Özgün projeler üretmeye daha fazla özen gösteriyorlar. Rekabet gerçek anlamda körükleniyor. Sınıfın genel ortalaması yükseliyor ve atölyenin özellikleri hakkında kalıcı bir belge ortaya çıkıyor. Bu belge bir bütünü, zamanda ve mekanda sınırları tanımlanmış olarak ortaya koyduğu için eğitimin sorgulaması da yapılabiliyor.
    Eksikler ve hatalar ortaya çıkıyor. Bunların giderilmesi için önlemler düşünülebiliyor. (Örneğin; saptama: vaziyet planları sorunlu çözüm: kentsel tasarım dersine fiziki planlama yönünden daha fazla önem vermemiz gerekiyor gibi…)
    Aslında her açıdan olumlu olduğunu düşündüğüm bu yayınların ülke çapında ve tüm eğitim kurumlarında yaygınlaşması gerektiğini düşünüyorum. Sayın Nail Akyol’un olumsuzluk olduğunu düşündüğü hususların da aslında olumsuzluk olmadıklarını biliyorum.
    Tartışmaya gelince, sanıyorum bunun için koşul eğitimin her şeyin üzerinde tutulmasıdır. Biz Mimdap olarak özellikle tüm öğrenci projelerine açığız. Bir şekilde bize iletilmeleri yeterli.

    Yılmaz Kuyumcu | 15 Ağustos 2014

  87. İnternette ismimi arattığım zaman hemen projem çıkıyor. Sağolsun hocalarımız, aradan yıllar geçti ama her seferinde inanılmaz mutlu oloyurum, arkadaşlarıma gösteriyorum.

    Anonim | 15 Ağustos 2014

  88. Bizim dönemimiz çok güzeldi. Hem ortamımız son derece zengin hem de okul dışı yaşantımız. Şengül hocamızın Beykent’te sanırım ilk yılıydı, kendisini zevkle dinlerdik. Yılmaz Hoca bize bürosunu açmıştı. Yırmi kişinin kışta kıyamette küçük büroya nasıl sığdığına, gece yarısı tashihlerine hala şaşarım. Fatih hoca derslerini tiyatroda oynar gibi anlatırdı. Mehmet hoca vantilatörü ile derslerimize girerdi. Sonra bürosunda çalışmıştık. Okulda üç boyutlu strüktürler yapmıştık. Bize bağıran hocalar da vardı ama genel ortamın hatırına onları bile kabullenirdik. Zorlu Center’ın yanından ne zaman geçsem kendi projemle hala daha mukayese ederim. Benimki daha güzeldi :) Çok güzel bir eğitim hayatımız olmuştu. Sizler de şikayet etmek yerine tadını çıkartın. Yayına gelince bence çok güzel bunlar devam etmeli. Hiçbir sakıncası da yok. Ayrıca bütün büyük okullar yapıyor biz niye yapmayalım.

    Kemal | 18 Ağustos 2014

  89. Bizim ülkemizin kaderi bu, büyük emeklerle, özene bezene güzel bir bina yapılıyor, sonra bir bakıyoruz her tarafına saçma sapan boyalar yapılmış, damı akmış, tabelalar reklam afişleri konmuş içimiz kararıyor.Her geçen gün biraz daha kötüye gidiyor. Birkaç sene sonra da bir bakıyoruz, o abad berbad olmuş, yerinde yerler esiyor. Her şey yıkılıp gidiyor. Bir türlü biriktiremiyoruz. Zengin olmayı vurgun yapmak zannediyoruz. Halbuki zenginleşmenin tek bir yolu vardır o da biriktirmektir. Yazık oluyor. Sayın Melih Koray gençliğimden beri hayranı olduğum bir mimardır. 1966 yılında onun Suadiye’deki apartmanından bir daire almak istemiştim, bir başkası benden sadece on beş dakika daha önce gelmiş benim almak istediğim daireyi satın almıştı. İçimde hep hicrandır. O derece talep vardı. Şimdi bakıyorum zamane müteahhitlerinin ve onların oyununu oynayan yardakçılarının gözlerini para hırsı bürümüş, yıkıyorlar yerine yaptıkları da inanılmaz kötü binalar. Zavallı köylüler, zengin olduklarını sanıyorlar.

    Ali İşçan | 19 Ağustos 2014

  90. Bizim üniversitemizde de benzer bir durum var ama tersine. Çok az akademisyen hoca var, büyük çoğunluk dışarıdan geliyor. Ancak dışarıdan gelen hocalar da bilgisayardan anlamıyorlar. İnanılmaz ama gerçek. Neredeyse tamamı iş adamı. Bürolarında çalışanlar projeleri tasarlıyor onlar da pazarlıyorlar. Üniversitede bilgisayar tartışması akademisyen birkaç hoca arasında geçiyor. Bölüm başkanımız bilgisayarın tasarıma zarar verdiğini düşünüyor. Halbuki tasarımın kendisi artık bilgisayarla yapılıyor. Bu gün Mimdap’da Rensselaer Polyteknik okulunda yapılan mimari çalışmalar var ve onların bilgisayarsız yapılmaları, tasarlanmalarını düşünmek bile mümkün değil. Artık tüm bürolarda elle çizim kalktı. Tasarım yapanlar da kısa bir eskizden sonra bilgisayar programlarına geçiyorlar. Hem tasarlamak, hem ruhsat almak, hem projeyi anlatmak hem de tüm hesaplamalarını yapmak için. Üniversitemiz hala daha öğrenci buluyor ise bunu konumuna borçlu. Ama bu direnme yüzünden hem üniversitelere hem de Türkiye’ye yazık oluyor.

    Erdinç | 19 Ağustos 2014

  91. Özür dilerim yanlış yere yorum yazmışım. Aslında Melih Koray’ın binaları ile ilgiliydi. Arkadaşım uyardı. Bu arada arkadaşım bir üniversitenin mimarlık bölüm başkanı. Çok şikayeti var. Öğrenciler ile okul sahiplerinin arasında kalmış. Patronlar eski hocaları çıkartıp yerlerine yenileri düşük ücretle alma peşindeymiş. Sonuç: öğrencilerin istedikleri nitelikte tek bir hoca bile bulamamış. Hem mimarlıktan anlayacak, hem bilgisayar bilecek, hem yapıdan anlayacak, hem güler yüzlü olacak, hem deneyimli olacak kısaca kalender meşrep :)) hoca yokmuş. Eski hocaları geri çağırmışlar bu sefer de hiçbir hoca bu üniversite bolluğunda geri dönmek istememiş. Şimdi zavallı haftada kaç derse gireceğini düşünüyormuş.

    Ali İşçan | 20 Ağustos 2014

  92. Dostumla bir sohbet yaptık. Anladığım kadarıyla özel üniversitelerin bir çoğunda durum aynı. Çağdaş mimarlık dersine eczacı, mimari proje dersine şehirci, yapı bilgisine ise eczacının girdiği üniversiteler bile varmış. Teknik resim sizlere ömür. Perspektif de neymiş? Bilgisayar mı onu kendileri kursa gidip öğrensinler diyorlar. Yöneticilere sorsak bunların nedeni “eleman bulamamak”. Benim başka bir teorim var. Bunun esas nedeni üniversitelerin eğitim kadrolarının uyumlu olamaması, aralarındaki küçük hesaplar, iktidar oyunları. Bilgisayar dersi veren bir hocayı uzaklaştırmak için bilgisayarın gereksiz olduğunu söyleyen, diploma projesini kendi tasarrufuna almak için İTÜ’de diploma projesine kredi verilmediğini söyleyenler de yine hocalar. Mimarlık tarihçisini uzaklaştırmak için bunun modasının geçtiğini söyleyeni bile duydum. Yapı bilgisinin kendisi için engel olmaktan çıkartmak için gereksizdir diyeni bile varmış. (Bütün bu dersler mimarlığın temelini oluşturur, onlar olmadan mimarlık eğitim olmaz, öğrenciler denklik bile alamazlar)Yönetimlerin de canına minnet, kaldır dersi, o dersten boşalan saate toplu konferansla yapılan bir ders koy yap tasarrufu olsun bitsin. Bu konularla ilgili olarak Mimarlar Odasında eğitim konusunda sorumlu bir arkadaş vardı onu da tasfiye etmişlerdi. Tam anlamıyla değneksiz köy olduk. Sonumuz hayrola.

    Ali İşçan | 21 Ağustos 2014

  93. Ali bey haklı. Bizim üniversitede henüz o noktaya gelmedik ama pimapen’i alüminyum zanneden yapı hocamız oldu. Bir de çok kötü idareciler, bir sürü hocayı işe aldılar, adamlar bütün gün boş boş oturuyorlar. Muhtemelen senin adamın benim cemaatim ilişkisidir. Staj yaptığım yerde Beykent’ten arkadaşlarım var, onlar çok ama çok şikayetçiler. Üçüncü sınıfa geldik daha doğru dürüst proje yapmadık diyorlar.

    A. T. | 22 Ağustos 2014

  94. Mimarlık zor anlaşılan bir meslektir. Gençlerin projeleri pamukla kaplı bir okul ortamında anladığım kadarıyla son derece yetkin hocaların denetiminde gerçekleşmekte. Halbuki gerçek hayatta üç kuruş eksik ödeyeyim diyen yatırımcı, birşeyler elde etmeye çalışan kamu görevlisi, anlayışsız bilgisiz inşaat mühendisi, elektrik, mekanikçi, komşular, trafik her şeyi ile uğraşmak zorunda kalırsınız. Bunun için eğitiminizin de mükemmel olması gerekir. Sanılanın aksine hayata atıldığınız zaman yeni bir şey öğrenmeniz hayat gailesi içinde mümkün olmaz. Standart bir yol tutturur, benzer şeyleri yapar geçiminizi sağlarsınız. Onun için her şey okulda biter diye düşünmeniz gerekir. Bu kadar çok ve yoğun eleştirilerin gelmesini ben çok olumlu buluyorum. Çünkü demek ki gezi gençliği her konuda belirgin ve bizim jenerasyonumuzun bilmediği bir olgunlukta diyorum. Mimarlık fakültelerine gelince onlar bir üniversite içinde ve rektörlüğe bağlı oldukları zaman büyük sorunlar yaşarlar. Çünkü, kalabalık sınıflarda kalabalıklara ders anlatmaya alışmış çoğu kez başka branşlardan gelen üniversite yönetimleri, neden en fazla onbeş öğrenci ile sınıf oluşturulabildiğini ne anlarlar ne de anlamak isterler. Ne zaman gelsek öğrencilerle sizi oturuyor buluyoruz! derler. Her bir öğrencinin projesinin en ince detayına kadar defalarca hoca öğrenci arasında çizildiğini kabul etmek istemezler. Özel üniversitelerde durum daha da vahimleşebilir. Bizim dönemimizde özel yüksek okulların en sonunda devletleştirilmesine kadar iş gitmişti. Çünkü diplomayı adeta satar duruma düşmüşlerdi. Bu gün durum çok farklı. Bu kadar paralar alan kurumların devletten daha kaliteli eğitim vermeleri beklenmeli. Sevgiler.

    Ahmet Nuri Ertekin | 22 Ağustos 2014

  95. Hocalar arasında seçim yapmayalım peki ama hocalar aynı değil ki? aralarında çok fark var. Bize karşı davranışları, ulaşılabilir, erişilebilir olmaları, kendi imkanlarını bize sunmaları, yaptıkları çalışmaları, katıldıkları seminerleri, jürileri bize anlatarak katılmamızı sağlamaları, geziler düzenlemeleri, yaptığımız çalışmaları yayınlamaları, eğlenceli ama yoğun atölye çalışmaları düzenlemeleri, her türlü teknik desteği sağlamaları, kullanmamız için bizi teşvik etmeleri, bir notu neden aldığımızı bize anlatabilir olmaları (Şengül hocamız, Yılmaz hocamız her dönem sonunda sergiler hazırladılar, kalan geçen her öğrencinin projesini sunmasını sağladılar ve açıklamalar yaparak notlarını verdiler şimdi onlarla notlarını ancak otomasyondan görebildiğimiz hocaları nasıl bir tutalım? Yılmaz Hoca yıllardır atölyesinde yapılan tüm çalışmaları internete koyuyor, yaptığımzı proje ile ilgili örnekleri de koyuyor, hatta eskiden verdiği bir imar dersinin internet sitesini bile kullanıyoruz. Nasıl aynı olsunlar? Kimse kızmasın onlar da yapsınlar. Hem okul kalkınır, hem de biz.

    E | 23 Ağustos 2014

  96. Listeye yaz workshop’larını da koy. Kimler düzenliyor, kimler katılıyor, kimler kitabını hazırlatıp bastırıyor bir kenara not et. Hoca seçerken lazım olur.

    Anonim | 23 Ağustos 2014

  97. Ben uzaklardayken olağanüstü güzel tartışmalar olmuş. Herkesin haklı olduğu bir taraf var. Tek katılmadığım yorum “Ne yapalım her şey dejenere olsun isteniyor” anlamına gelen yorumdur. Yok öyle şey! Yaşadığım sürece bulunduğum noktadan “nitelik, çağdaşlık, uygarlık, gelecek nesiler, disipliner ve kurumsal ahlak” mücadelemi sürdürmek zorundayım ben. Başka türlü olamam. Bu yakınmaları ciddiye almak zorundayım. Yılmaz Hocam, bunlardan okunaklı bir çıktı alıp idareye verelim. Hatta doğrudan Adem Bey’e vereyim. Birinci sınıfların Design Studies dersi yerine konmalı, ciddi proje eğitimi Design II ile başlamalı. Part Time hocalar geri çağrılıp teknik dersler yeniden yerlerini bulmalı, seçme dersler yıllardır bu konuda çalışanların tespitlerine uygun olarak yeniden düzenlenmeli.
    Bir çok meslektaşım ben buradayım diye çocuğunu bana emanet etti. Onlara mahcup olamam.

    Şengül Öymen Gür | 23 Ağustos 2014

  98. Çok iyi olur Hocam, çünkü gördüğüm kadarıyla bir kısım üniversiteler azaltmaya giderken diğerleri en azından durumlarını koruyor bir kısmı da ilerisini düşünerek iyileştiriyor. Bunca yıl emek verdiğimiz Üniversitemizin de kaybetmesini istemeyiz. Umarım katkımız olabilir.

    Yılmaz Kuyumcu | 25 Ağustos 2014

  99. Buradaki tartışmalar inanılmaz. Çünkü sanıyorum buraya yansıyan sadece bir üniversiteyi değil, tüm üniversiteleri ilgilendiriyor. Derslerin azalması, eğitimin kalitesinin bilinçli bir şekilde düşürülmesi politikacıların istediği türden daha uyumlu, daha az itiraz eden meslek insanları yetiştirmeye yönelik olduğu gibi; yeni dünya düzeninde her işin uzmanını bir yerlerde yetiştiririz mantığını da yansıtıyor. Felaket şurada ki bu yerlerden hiçbirisi üçüncü dünya ülkeleri değil. Buradaki örnek ölçünün endazenin kaçırıldığı bir örnek. En temel dersler kaldırılmış. Sanki matematik, fizik, kimya öğretmeden mühendis yetiştirmeye niyetlenmişler anlaşılan. Karikatür gibi. Ayrıca tüm üniversiteler aynı yolu izlemedikleri için bu sefer eşitsizlikler ortaya çıkıyor. Sanıyorum İTÜ’lü gencin “şimdi benim diplomam ile bunların ki eşit mi olacak?” diye sormasındaki gibi Üniversiteler arasında da büyük farklılıklar var. Buradaki projeler yanıltmasın; bunlar çok deneyimli, yılların yetiştirdiği bir proje hocamızın ve onun zaten yayınlar yapan yardımcısının çabaları sonucu ve tek örnek. Geçenlerde duyduk, bir öğrenci evine yakın diye yatay geçiş yapmak istemiş, öğrenciyi “dört saatlik proje dersi olmaz, koşulları uymayan tüm derslerinizi yeniden almanız gerekir” diye geri çevirmişler.

    Hazım Kartal | 28 Ağustos 2014

  100. hiçbir diploma beykentin diplomasının üstünde olamaz.tüm diplomalar prensipte eşittir,değerini öğrenci kendi belirler.buraya itü odtü ytü çok iyi gerisi kötü anlamına gelen yorumlar yapmayın.itünün yüksek lisans mülakatlarında nasıl haksızlık yapıp,kendi öğrencilerine ve itü hocalarının dışardan derse gittikleri birkaç özel üniversitenin öğrencilerine torpil yaptığından bahsedin o zaman…

    Anonim | 2 Eylül 2014

  101. Yapı derslerini kaldır, proje derslerini azalt, hocaları çıkart, bilgisayar derslerini kaldır, uygulamaları kaldır, sonra prensipte üstünde olamaz de. Benim kardeşim özel üniversiteye gidiyor. Bizim İTÜ’de ders yetiştiremiyoruz, hanımefendi seçme ders diye diğer bölümlerin zorunlu derslerini alıyor. Çoğu özel üniversitede dersler azaltılırken (hepsinde değil çok akıllı davranan özel üniversiteler de var) bizde kitabına uydurulup çoğaltıldı. Şimdi prensibi boş verin, kimse prensibe bakmıyor hangi dersi kaç saat almış ona bakıyor. Üstelik diğer bölümlerden alınan dersler de ders sayılmıyor. İTÜ’de hocalarımız yakın zamanlara kadar özel üniversitelere itiraz etmiyorlardı şimdi ediyorlar ve öğrencileri torpil yaptıkları için değil aldıkları dersler yetmediği için yüksek lisansa kabul etmiyorlar. Yoksa dört başı mamur bir eğitim almış öğrenciyi hangi üniversite reddedebilir? Bu gidişle mimar ünvanı da yalan olacak.

    Ali İhsan | 2 Eylül 2014

  102. Benim itirazım “başka üniversitelerde her zaman çalışabilecek nitelikte hocalara nasıl olsa okuldan atılsalar da bir şey olmaz diye ders açmayan, buna karşılık hiç bir üniversitenin kabul etmeyeceği deneyimsiz hocaları işsiz kalmasınlar diye kayıran” dekanlara bölüm başkanlarına. Bu ne demek şimdi? Biz öğrenciler olarak o kadar değersiz miyiz?

    Anonim | 2 Eylül 2014

  103. Bir konuyu düzeltmek istiyorum. Aslında dersleri azaltarak tasarruf yapılmaz, çünkü profesyonel hocalar verdikleri ders saatlerine göre ücret almazlar. Bir gün de gelseler, dört gün de gelseler aynı ücretleri alırlar. Ders programının onlara bırakılması gerekir. Onlar en iyisini bilirler. Ancak bunu bilmeyen yöneticiler, mütevellilere hoş görünmek için dersleri azaltarak tasarruf yaptıklarını söylerler. Aslında azalan sadece üniversitenin eğitim düzeyi olur, tasarruf filan olmaz çünkü ders olmaz verdikleri paralar da boşa gider. Tıpkı su katılmış benzin gibi olur, su katarak benzinden tasarruf edemezsiniz çünkü benzin olmaz. Ayrıca mimarlık bölümleri genellikle üniversitelerin para kazanan bölümleridir.

    Ahmet Nuri Ertekin | 2 Eylül 2014

  104. Ayrıca eğitim tümüyle hoca işidir. Öğrenciden bağımsızdır. Bu yüzden eskiden öğretme işi kutsaldır derdik, Çünkü tanrısal bir yönü vardır. Gençleri değiştirir, dönüştürür. İlgisiz öğrenciyi ilgili, bilgisizi bilgili, aptalı akıllı, duyarsızı duyarlı beceriksizi becerikli hale getirir. Hoca iyi ise okul da iyidir. Kötü ise koyver gitsin. Ama şimdilerde bakıyorum da bunu çoğu hocalar işlerine gelmediği için reddediyor. Ahmet Nuri

    Anonim | 3 Eylül 2014

  105. Tartışmaya gerek yok: işte İTÜ mimarlık ders programı (http://www.sis.itu.edu.tr/tr/ders_programlari/LSprogramlar/prg.php?fb=MIM), bu da Beykent’in: (http://www.beykent.edu.tr/WebProjects/dosyalar/mmf/02_10_2012_mimarlik-karma-8-yy.pdf). Şimdi elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin diplomaları aynı olabilir mi? Yukarıdaki resimlere bakmayın onlar çok iyi iki hocanın muhtemelen olağan dışı çabalarının sonucu. Siz ortalamaya bakın. Öğrenci psikolojinizle oh ne güzel kolayca bedavadan diploma alıyorum diyebilirsiniz, mimarlık yapmayacağım diyebilirsiniz ama hiç bir zaman da tama yakın eğitim almış bir gerçek üniversite mezununun hiçbir alanda yanına bile yaklaşamazsınız.

    Anonim | 3 Eylül 2014

  106. Bizim ailelerimizin çok büyük bir bölüm bizleri özel üniversitelerde okutarak çok büyük fedakarlıklar yapıyorlar. Bu nedenle bizim kolay yolu seçmemiz, tembellik yapmamız mümkün değil. Ayrıca, nedenini bilmeden, anlamadan kalmamız da çok büyük sorunlara neden oluyor. Çalışmaktan kaçmıyoruz ama kalırsak da neden kaldığımızı, neden notlarımızın düşük olduğunu bilmek isteriz. Çünkü hesap veriyoruz. Bazı hocaların notlarının keyfi olduğunu düşünüyoruz. Eğer hocalarımız bize durumumuzu anlaşılır ve mantıklı bir şekilde açıklarlarsa memnun oluruz. Beğenirlerse mutlu oluruz. Hele yayınlarlarsa havalara uçarız. Ben okulumu seçerken internetten seçmiştim. Her üniversite için üniversitenin adını yazmış ardına da mimarlık (baba mesleğimiz ve çok seviyorum) eklemiştim. Beykent beni en fazla etkileyen üniversite olmuştu. Yıllar geçti şimdi kendi adımı ne zaman internette aratsam projemle birlikte çıkıyor.

    Mustafa | 4 Eylül 2014

  107. Evet fark çok fazla çoğu ders yok bizde ama ben tercih yapma şansım olsa yine de Beykent’i seçerdim. Çünkü İTÜ’de Yılmaz Hoca, Şengül Hoca yok. (lütfen silmeyin)

    Anonim | 4 Eylül 2014

  108. neyseki mimarlıkta portfolyo diye bir konu var da nerde okuduğundan çok neler yaptığın önemli oluyor.ayrıca hiçbir iş görüşmemde okulda hangi dersi aldığımı merak eden bir işveren görmedim.portfolyon iyi ise iyi mimarsın değilse kötü mimarsın.her itülünün portfolyosu iyi diye bir durum yada her beykentlinin portfolyosu kötü diye bir durum yok.

    Anonim | 6 Eylül 2014

  109. Dersler önemli değilse eğitime ne gerek var? Proje dersleri olmadan portfolyo nasıl hazırlanır? (tabi başkalarının çalışmaları konulmaz ise)

    Ayşe | 6 Eylül 2014

  110. Tüm işverenler eğer çizim elemanı olarak alıyorlarsa bilgisayar bilgisi (mümkün olduğu kadar çok program) + yapı bilgisi + sunum tekniklerini ve teknik çizimleri elemanlarının bilmesini isterler. Portfolyo da bunların yardımı ile hazırlanır. Eğer şantiye mimarı arıyorlarsa yine yapıdan, malzemeden, proje okumadan anlamasını isterler, yapı detaylarını bilmelerini isterler. Statikten, demirden, betondan anlaması ayrıca ince inşaatta iyi bir göz uygulama bilgisi olması istenir. Tasarımcı mimar arıyorlarsa o aslında hepsinden anlamalıdır. Portfolyo’da bunu anlatmak içindir. Ve tüm bunlar okulda verilen derslerde öğrenilir. Tasarımcı mimarın ufkunun açık olması gerekir. Bunun için tasarım yöntemleri vardır. Bunları bilmesi gerekir ki bunun öğrenim yeri de proje atölyeleridir. Sakın ola eğitimi küçümsemeyin. Ben bile (DGSA 1963), yarım asır sonra bile okulda öğrendiklerime gereksinim duyuyorum. Bir projeyi okurken, anlarken onlardan faydalanıyorum. (Muhlis Türkmen’i, Sedat Hakkı’yı, Utarit İzgi’yi ve tüm diğerlerini benim için ne kadar önemli olduklarının bilinciyle her geçen gün daha fazla anıyorum.) Siz de hocalarınızın değerini bilin.

    Ahmet Nuri Ertekin | 6 Eylül 2014

  111. En önemlisini unuttum, bu hocalarımız bize örnekler oluşturdular. Onların dersleri sayesinde biz nasıl mimar olunduğunun eğitimini aldık. Bu öğretimden daha önemli çıktı. Nasıl konuşulur, nasıl yazılır, nasıl davranılır, nasıl oturulur kalkılır? Bize mimar olmaktan çok daha fazlasını verdiler.

    Ahmet Nuri Ertekin | 6 Eylül 2014

  112. Bir ülkede yasama, yürütme, yargı, beka ve güvenlik tartışmalı ve sorunlu hale geldiğinde eğitimin bundan payını almaması olanaksızdır. Herkes bulunduğu noktadan direnmelidir.
    Mimarlık eğitimini sayın Ertekin’in gayet güzel ifade ettiği gibi ders adları düzeyinde tarışmak da sakıncalıdır. 30 yıl aynı notlar üzerinden ders verenleri bilirim. Mimarlık eğitimi “ders”den çoook fazladır. Okullarda kaç akademisyen-eğitimci kaldığını benden iyi kimse bilemez. Bazı kurumlar temsil edilemez durumda, bir kısmı da bir iki isimden ibaret. Hiç bir kurumun diğerinden farkı kalmadı bu anlamda. Eğitim sancılı her yerde. Görgü ve bilgisini arttırmak isteyen her hevesli birey mimar olur bir gün… Biz “hocalar” elimizden geleni yapıyoruz. Yozlaşmaya karşı direniyoruz…

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 7 Eylül 2014

  113. Bunların başlangıç noktası en önemlisi üniversiteler. Üniversite bir ülkenin beynidir. Onda çıkan sorunlar tüm toplum ve tüm kurumlarını zehirliyor, geri bırakıyor, yetersiz meslek adamları teknoloji ve bilgi çağında bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felakettir. Ve tüm felaketlerin de kaynağıdır. O yüzden üniversitelerin kendi duvarlarını çok aşan ve asla yanlışa tahammülü olmayan sorumlulukları vardır.

    Yılmaz Kuyumcu | 8 Eylül 2014

  114. Bir ülkede sorunların başlangıç ve bitiş noktaları toplumların beynini oluşturan üniversitelerdir. Üniversitelerde çıkan sorunlar tüm toplumu ve kuruluşlarını zehirler, geri bırakır. Yetersiz meslek adamları yetiştirilmesi ise teknoloji ve bilgi çağında bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felakettir. Ve tüm felaketlerinin de kaynağıdır. Bu nedenle üniversitelerin sorumlulukları kendi duvarlarının sınırını çok aşar.

    Yılmaz Kuyumcu | 8 Eylül 2014

  115. Anladığım kadarıyla iki faklı anlayış var. Birincisi öğretim (dersler) eğitim (davranış) önemli değil önemli olan çerden çöpten de olsa, proje olmasa da portfolyo diyenler, diğer tarafta da bilimsel olarak eğitime öğretime önem verenler. Anlaşılan Türkiye’de durum sanılandan çok daha vahim. Eğer bu bile tartışılıyorsa halimiz çok yaman. Ayşe hoca çok şikayetçiydi bunun için ayrıldığını söyledi.

    Ali | 9 Eylül 2014

  116. GİTMELİ MİYİZ-KALMALI MIYIZ?

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 10 Eylül 2014

  117. Kesinlikle kalmalısınız.

    Yılmaz Kuyumcu | 10 Eylül 2014

  118. Beykent’in bir çok bölümü öğrenci bulamıyor, zarar ediyor. Bir çok bölümünde verilen burslara rağmen öğrenciler gelmiyorlar. Bu sene vakıf üniversitelerinde 134 bin 73 kontenjandan 21 bin 30’u boş kaldı. Bu üniversitelerin talep görmemenin baş nedeni yüksek ücretler, düşük eğitim kalitesi ile ilgili kötü haberlerin duyulması, eski öğrencilerin aleyhte propagandaları iş bulamamaları, bursların yetersiz olması, kötü kampüs koşulları, kalabalık sınıflar…
    Buna karşılık Beykent’in mimarlık bölümü geçmişte başarılıydı ve başarısını duyuruyordu. 2014 yılında bile onca açıkta kalan var iken (sınava girenlerin yaklaşık üçte biri, girip de tercih yapanların yüzde yirmibeşi) taleplerin giderek azaldığı bir dönemde eğitimin kalitesi ile oynamak bir üniversitenin intiharı anlamına gelir. Üniversiteler başarılı olmak için hem eğitim düzeylerini ve koşullarını iyileştirmeli, hem de kendilerini tanıtmalıdırlar.

    Ahmet Nuri Ertekin | 11 Eylül 2014

  119. Eğitim hoca işidir. Hele mimarlık gibi sanatın da karıştığı alanlarda bu çok daha hoca işidir. Eğer hocalar “gitmek mi kalmak mı?” demeye başlamışlarsa tehlike çanları çalmaya başlamış demektir. Hele hele Ahmet hocayı konuyla ilgilendirecek kadar işi bozmuşlar ise :)) yazık olmuş demektir. Tavsiyem ne yapıp yapıp Ayşe hocayı geri çağırmaları.

    Anonim | 12 Eylül 2014

  120. Bologna süreci Üniversiteleri meslek insanı yetiştirme yükümlülüğünden kurtarmaktadır. Bunun sonucunda da dileyen üniversite eğitimini dilediği gibi düzenlemekte (özellerde ticari endişelerle) öğrencilerine de işine gelmiyorsa git demektedir. Almanya’da 2009 yılında çok şiddetli öğrenci gösterileri ile protesto edilen bu süreçteki sloganlar durumu çok iyi ortaya koymaktadır. “Önceleri şair, yazar (mimar ben ekledim) olarak çıkıyorduk şimdi diplomalı” sloganı mesleklerle eğitim arasındaki ilişkinin koptuğunu göstermektedir. Ancak bu kopuş son derece tehlikelidir. Çünkü ülkeleri hiçbir teknik, ekonomik, mantıklı açıklaması olmayan çılgın projelere, politikacıların kaprislerine terk etmektedir. Bu açıdan yukarıdaki bazı saptamalar son derece doğrudur. Bunları teyid edecek bir başka saptama da Prof.Prof. Chris Lorenz tarafından yapılan saptamadır: buna göre bu reformun temel nedeni ekonomiktir. Dünya Ticaret Örgütü ve GATS yüksek öğrenimdeki tüm demokratik kontrollerin ve karar mekanizmalarının azaltılmasını amaçlamaktadır. Avrupa Topluluğu ise Bologna süreci ile Dünya Ticaret Örgütüne ve GATS’a (general agreement of trade services’e) uyum sağlamıştır. Ancak Bologna süreci eğitim aşamaları arasında standart sağlarken (ects kredi sistemi gibi) içerikler konusunda standart sağlamamıştır. Her üniversite bu nedenle kendi yorumunu yapmaktadır. Ancak bu yorumların sonucunda hem üniversiteler arasında mesleki alanda yetki konusuna da taşınacak farklılıklar çıkmakta, hem de piyasanın gereksinim duyduğu uzmanlar yetiştirilememektedir.
    Türkiye’de yaptığımız bir araştırmada üniversitelerin eğitim programları arasında inanılmaz farklılıkların ortaya çıktığını saptadık. Öyle ki örneğin programını kuşa çevirmemiş bir üniversiteden mezun olan bir öğrenci rahatlıkla bir özel üniversiteden alınan diploma ile sağlanan mimarlık yapma yetkisinin iptali için dava açabilir ve kazanır. Meslek odaları her an bu durumun üzerine atlayabilirler. Piyasa ise çoktan farkına varmış durumda elemanları çok daha dikkatli seçiyor. Bir beceri edinilmesi ve onun hayata geçirilmesi ile ilgili meslek alanlarında tek sorunun diploma almak olduğunu zannedenleri çok büyük hayal kırıklıkları beklemektedir.

    Aziz İnci | 12 Eylül 2014

  121. Kazanılan hakkın geri alınması diye birşey hukukta yoktur.Mahkemede kimse kimsenin diplomasını okulda aldığı dersler yüzünden iptal ettiremez.Üniversiteler yök e bağlıdır.yök okulları denetler ve eğer mimarlık bölümünün açılmasını uygun görüp onay veriyorsa bölümde eğitim verilir ve mezunlarına mimarlık yapma hakkı verilir.dediğim gibi diploma iptali gibi birşey söz onusu olamaz.bu tür dedikodular bundan 3 sene öncede çıkmıştı.bunlar komik ve mantık dışı söylemler.varsayımlarla ve 1-2 kişinin düşüncesine dayalı yorumlar yapmak yanlıştır.

    Anonim | 12 Eylül 2014

  122. Her durumda nasıl olsa yasalar müsade ediyor diyerek niteliksiz bir eğitimi savunmak kabul edilemez. Şu anda bile hem yüksek lisans yaparken hem de piyasada okulun özellikleri son derece göz önüne alınmaktadır. Ayrıca durum yasal açılardan bile çok kritiktir. Çünkü Kadir Has üniversitesinden Prof.Dr. Füsun Alioğlu’nun anlatımıyla: “Ülkemizde, gerek uluslararası imzalanmış antlaşmalar, gerek AB Birliği müktesebatına uyum nedeni ile eğitim ortamı yeniden yapılandırılırken tüm meslek alanlarının yeterlilikleri konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda, çok sayıda meslek gurubunun düzenlemesini kapsayan 21 Eylül 2006 tarih ve 5544 sayılı Mesleki Yeterlilikler Kurumu Kanunu oluşturulmuştur. Kanunun amacı, “Ulusal ve uluslararası meslek standartlarını temel alarak, teknik ve meslekî alanlarda ulusal yeterliliklerin esaslarını belirlemek; denetim, ölçme ve değerlendirme, belgelendirme ve sertifikalandırmaya ilişkin faaliyetleri yürütmek için gerekli ulusal yeterlilik sistemini kurmak ve işletmek üzere Mesleki Yeterlilik Kurumunun kurulması, çalışma usûl ve esaslarının belirlenmesi ile ulusal yeterlilik çerçevesiyle ilgili hususların düzenlenmesini sağlamaktır.” Nitekim, kanun kapsamında kurulan çeşitli sektörlere ait komiteler “meslek standartlarının ulusal meslek standartı olarak kabul edilebilmesi” için çalışmalar yapmaktadır. (7) Ancak aynı kanun ile “en az lisans düzeyinde öğrenimi gerektiren ve mesleğe giriş şartları kanunla düzenlenmiş olan meslekler ”inbu kapsam dışında bırakıldığı ifade edilmektedir. Kendi meslek yasası olan mimarlık da bu kanun kapsamı dışında kalmaktadır.

    Ulusal ve uluslarası mimarlık ortamının yeniden yapılanma süreci bir fırsat olarak görülerek, Türkiye’de mimarlık alanında uzun zamandır çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalarda, ulusal ve uluslararası bağlamda özellikle mimarlık eğitim ve uygulama alanı yeniden ele alınmaktadır. Mimarlar Odası, Mimarlık Bölümleri Başkanları İletişim Gurubu (MOBBİG), Mimarlık Fakülteleri Dekanları Konseyi (MİDEKON) tarafından sürdürülen çalışmaların önemli çıktılarından biri Mimarlık Akreditasyon Kurulu’nun (MİAK) kurulmasıdır. Mimarlık Akreditasyon Kurulu’nun temel amacı “mimarlık eğitimini değerlendirme ve yetkinlik çalışmaları aracılığı ile geliştirmektir. Böylece, daha iyi eğitilmiş ve kalitesi yükseltilmiş mimarlar yetiştirilerek toplum refahının ileri götürülmesi hedeflenmiştir.” (8) Önemli bir diğer çıktı ise Mimarlık Mesleğe Kabul Kurulu’nun (MiMEKK) kurulması için kararlar alınmasıdır.

    Mimarlık ortamının vardığı sonuç, kamu yararı açısından, nitelikli ve sürdürülebilir bir yapısal çevrenin gerekli yeterliliklere sahip meslek insanları tarafından oluşturulabileceğidir. Bu gerçekten hareketle evrensel ilkeler bağlamında mesleğe kabul edilmenin yeniden planlanması gündeme gelmiş, TMMOB Mimarlar Odası 42. Dönem Yönetim Kurulu 8 Temmuz 2011 tarihli 24. toplantısında Mesleğe Kabul Kurulu’nun kurulmasına karar vermiştir.

    Mimarlık Mesleğe Kabul Kurulu’nun amacı, mimarlık eğitimi veren kurumlardan mezun olup, ”mimar” unvanını almak ve “mimarlık” mesleğini yapmak üzere Mimarlar Odası’na başvuranların, “mesleğe kabul sürecini” tanımlamaya yönelik çalışmalar yapmaktır. Burada mesleğe kabul süreci tanımlanırken, uluslararası örnekler, mutabakatlar dikkate alınarak yeni bir yapılanma içinde olmak önemsenmelidir. Bu ise “eğitim”, “mesleki deneyim / yetişme / stajyerlik” konularındaki yeterliliklerin ve “mesleki bilgi ve yeteneğin kanıtlanması”nın vazgeçilemez koşullar olduğunun ön kabulüdür. Ancak, bu çerçevede oluşturulacak “değerlendirme ölçütleri” ile Mimarlık Mesleğe Kabul Kurulu amacına ulaşabilir. Bu ön kabul, ülkemizin mevcut yasal mevzuatı ile çelişir görünmekle birlikte, uluslararası antlaşmalara bağlı olarak yeni yasal mevzuatın oluşması her an söz konusudur.
    Mimarlık ortamı, bu yeni yapılanmalara hazırlıklı olmalıdır. ” demektedir. Yani nasıl olsa yasalar uygun diyerek eğitimin niteliğini düşürmek geleceğimizle kumar oynamaktır. (Kaynak: DOSYA: MİMARLIK EYLEMİNİN GELİŞİMİ VE ÇEŞİTLENMESİ
    Mesleğe Kabul Edilmek? E. Füsun Alioğlu, Prof. Dr., Kadir Has Üniversitesi Mimarlık Dergisi sayı:363)

    Anonim | 12 Eylül 2014

  123. Çocuğumun eğitimi için dairemi sattım. Bu ne sorumsuzluktur? Nasıl eğitimin düzeyini düşürerek onun geleceğini tehlikeye atabilirsiniz? bunu hangi vicdanla savunabilirsiniz? Böyle bir durum olursa (yani kızım diploması kabul edilmez ise ya da benzer bir gerekçe ile yüksek lisansa kabul edilmez ise) dava açacağımı ve ödediğim tüm paraları faiziyle birlikte geri istiyeceğimi şimdiden taahüt ederim. Ve emin olun tazminat davalarında üstüme yoktur.

    Bir veli | 12 Eylül 2014

  124. Her ne kadar Bologna süreci içeriğe yönelik değilse de Üniversiteler kendilerine hedefler belirlemekte ve bu hedeflere uygun eğitimler vermekteler. Aşağıda İTÜ’den Prof. Dr. Lerzan Özkale tarafından hazırlanan mimarlık eğitimi hedefleri:
    “1 Konuşma ve yazma becerileri; Türkçe ve İngilizce etkin okuma, yazma, dinleme ve konuşabilme.
     2. Eleştirel düşünme becerisi: Açık ve net soru geliştirme, soyut düşünceleri düşünceyi ifade için kullanma, karşıt görüşleri değerlendirebilme, iyi sorgulanmış sonuçlara ulaşabilme ve bunları benzer ölçüt ve standartlarla test edebilme.
    3. Grafik anlatım becerisi; uygun sunumlar yapmak için el çizimleri ve bilgisayar teknolojilerinin de kullanıldığı çeşitli tekniklerle programlama ve tasarım sürecinin her aşamasını biçimsel olarak ifade edebilme.
    4. Araştırma becerisi: Mimari süreçlerde ilgili bilgileri elde etme, değerlendirme, kayıt etme ve uygulama.
    5. Biçimsel kompozisyon sistemleri: İki ve üç boyutlu tasarım, mimari kompozisyon ve kentsel tasarımda görsel algı ve düzenleme sistemlerinin oluşum, gelişim ve uygulamalarını anlama.
    6. Tasarım becerileri: Temel mimari ilkelerini bina, iç mekân ve yerleşim tasarımı düzeyinde uygulayabilme.
    7. Takım çalışması becerileri: Bireysel yetenekleri arttırıcı farklı rolleri teşhis etme ve üstlenme yolu ile tasarım ekibinin bir üyesi olarak ve diğer ortamlarda başarı ile birlikte çalışma.
    8. Batı mimarlığı: Mimarlık, peyzaj ve kentsel tasarımda batı mimarlığının kuralları ile bunları şekillendiren ve sürdüren iklimsel, teknolojik, sosyo-ekonomik ve diğer kültürel faktörleri anlama.
    9. Batı dışı mimarlık: Batı mimarlığı dışında kalan mimarlık, peyzaj ve kentsel tasarımda batı mimarlığının kuralları ile bunları şekillendiren ve sürdüren iklimsel, teknolojik, sosyo-ekonomik ve diğer kültürel faktörleri anlama.
    10. Ulusal ve bölgesel mimarlık: Yöresel mimarlık da dâhil olmak üzere ulusal ve bölgesel mimarlık, peyzaj ve kentsel tasarımda ulusal gelenekler ve tarihi mirasın etkilerini anlama.
    11. Tarihi çevre koruma ve restorasyon: Tarihi çevreyi tanıma ve koruma bilinci kazanma; tarihi anıtları ve yapıları belgelemek ve restorasyon projelerini hazırlamak için gerekli temel teknikleri anlama.
    12. Örneklerden yararlanma becerisi: Mimari ve kentsel tasarım projelerinin oluşturulması ve geliştirilmesinde programa yönelik ve biçimsel olarak uygun örnekleri ortaya çıkarabilme.
    13. İnsan davranışları: Fiziksel çevre ile insan arasındaki etkileşimi anlama.
    14. Kültürel farklılıklar: Farklı kültürleri karakterize eden gereksinim istek, davranış kalıpları, sosyal ve mekansal örüntülerin farklılığını anlama.
    15. Erişilebilirlik: Değişik fiziksel engellilerin yaşamasına uygun bina ve yerleşme tasarımı becerisi.
    16. Sürdürülebilir tasarım: Sürdürülebilirliğin mimari ve kentsel tasarım kararlarında doğal ve kültürel açıdan önemli bina ve alanları da kapsayan yapay kaynakların korunması ve sağlıklı bina ve yerleşimlerin oluşturulmasını anlama.
    17. İhtiyaç programı hazırlama: Kapsamlı programı olan bir mimari projenin müşteri ve kullanıcı ihtiyaçlarına, uygun emsallere, mekan ve ekipman ihtiyaçlarına, saha koşullarına, ilgili yasa ve standartlara tasarım kriterlerine göre değerlendirilerek mimari ihtiyaç programının hazırlanma becerisi.
    18. Arazi koşulları: Arazilerin doğal ve yapay özelliklerinin dikkate alınarak yerleşme ve bina tasarımının sağlanması becerisi.
    19. Taşıyıcı sistemler: Düşey ve yanal kuvvetlerle ayakta duran strüktürlerin davranış ilkeleri ile çağdaş taşıyıcı sistemlerin gelişim ve uygulamalarını anlama.
    20. Çevresel sistemler: Çevresel sistemlerin tasarımında aydınlatma, akustik, iklimlendirme ve enerji kullanımı konularının temel ilkelerini anlama.
    21. Yaşam güvenliği: Acil kaçış konusuna vurgu yaparak yaşam güvenliği sistemlerinin temel ilkelerini anlama.
    22. Bina kabuğu sistemleri: Bina kabuğu malzemeleri ve sistemleri tasarımının temel ilkelerini ve doğru uygulama şekillerini anlama.
    23. Bina servis sistemleri: Tesisat, elektrik, düşey sirkülasyon, iletişim, güvenlik ve yangın koruma sistemlerinin oluşturduğu bina servis sistemleri tasarımının temel ilkelerini anlama.
    24. Bina sistemlerinin entegrasyonu becerisi: Bina tasarımında, strüktürel, çevresel, güvenlik, yapı kabuğu, bina servis sistemlerini değerlendirme, seçme ve entegre edebilme becerisi.
    25. Yapı malzemeleri ve uygulamaları: Yapı malzemeleri ve bileşenlerinin üretim, kullanım ve uygulamalarıyla ilgili ilke ve standartları anlama.
    26. Yapım maliyeti kontrolü: Tasarım projesi çerçevesinde; finans, bina ekonomisi ve maliyet kontrolünün temel bilgilerini anlama.
    27. Teknik dokümantasyon: İnceleme ve yapım amacıyla; bir projenin tam ve doğru teknik tanımını ve dokümantasyonu anlama.
    28. Mimarlıkta müşterinin rolü: Mimarın müşterinin, mal sahibinin ve kullanıcının gereksinimlerini bulma, çözümleme sorumluluğunu anlama.
    29. Geniş kapsamlı tasarım yapma becerisi: Geniş kapsamlı programı olan bir mimari projeyi şematik tasarım aşamasından ayrıntılı sistem geliştirme aşamasına kadar (Strüktürel ve çevresel sistemler, güvenlik, bölücü sistemler gibi) geliştirme ve değerlendirme becerisi.
    30. Mimarın yönetimsel rolü: Görevlendirme, sözleşme yapma, personel yönetimi, danışman belirleme, proje dağıtım yöntemleri ve hizmet sözleşmelerini anlama.
    31. Mimari uygulama: Mimarlık mesleğini destekleyen ofis organizasyon, iş planlama, pazarlama, finansal yönetim, proje yönetimi, risk azaltma, düzeltme ve liderlik konularının temel ilkelerini ve mesleği etkileyen küreselleşme, outsourcing, proje dağıtımı, genişleyen uygulama alanı ve çeşitlilik konularını anlama.
    32. Profesyonel gelişme: Mesleki gelişimde stajın rolünü, işveren ve stajyerin karşılıklı hak ve sorumluluklarını anlama.
    33. Liderlik: Sözleşme yönetimi için proje başlangıç, tasarım ve tasarım geliştirme süreçlerinde mimarın liderlik rolünü anlama.
    34. Yasal sorumluluklar: Kamu sağlığı, güvenliği ve refahı için, mülkiyet haklar, imar ve iskân yönetmelikleri, kullanıcı hakları gibi bina tasarımını, yapımını ve mimari çalışmaları etkileyen konularda mimarın yasal sorumluluklarını anlama.
    35. Etik ve mesleki hükümler: Mimari tasarım ve uygulamada mesleki hüküm vermeyle ilgili etik konuları anlama.”

    Ali İhsan | 13 Eylül 2014

  125. Bu dönemde kaybettiklerimiz ve sonuçları:
    Kamil hoca, yanında yirmi kişinin çalıştığı bir işyerinin de sahibiydi, eğitimi sevdiği için çok sembolik bir ücrete geliyor ve üstelik fatura kesiyordu. Ayrılmasıyla 3DS, Maya, Rhino programlarının, Voronoi fraktallerinin eğitimde kullanılması sona erdi. Şu anda başka üniversiteler de çağırıyor ancak vaktim yok diyerek gitmiyor.

    Fatih hoca, BIM grubu programlarından Allplan programını okula üstelik lisanslı olarak getirmişti. Bugün tüm yapı sektörünün giderek artan bir şekilde kullandığı bu program çizimi, modellemeyi, metrajı, keşifi tek bir program dahilinde birleştirmektedir. Ayrıca bu programın modelleme alanındaki destekçisi C4D programını da getirmekteydi. Ayrılmasıyla bunlar sona erdi. Yılmaz Hocanın bilgisayar dersinin kaldırılmasıyla da bunların yüzeysel eğitimi bile terk edildi. Ders verdiği üniversitelerin sonuçlarını izliyoruz.

    Alper hoca, bugün dünyanın önde gelen mimarlık okullarında verilen bilgisayar destekli 3 boyutlu maketlerle yapılan eğitimin Türkiye’deki en iyi ismiydi. Okulda yapılan 3 boyutlu modellerin en gelişmiş şeklini getirmişti. Ayrılmasıyla 3 boyut eğitimi ondan kalanlarla devam eder duruma geldi. Eğitimini verdiği Rhino programının dersleri ise bitti. Kendisi tüm vaktini firmasına ayırdı şu sıralar ara sıra Teknik Üniversitede workshoplar düzenliyor.

    Fikret hoca, ayrılmasıyla teknik resim, perspektif dersleri okulda bitti. Kendisi bölüm başkanı olarak başka bir üniversitede çalışmakta, çalıştığı üniversite, kuruluşunun beşinci yılında olmasına rağmen iddialı ve iddiasını okul ücretlerine yansıtmasına rağmen yatay geçişlerle karşılığını almış durumda.

    Mehmet hoca, ayrılmasıyla yapı detayları dersleri bitti. Kendisi Türkiye’nin en çok yapı yapan mimarları arasında olmasına rağmen eğitimi sevdiği için derslere giriyordu. Stajlarımızı onun yanında yapıyorduk.

    Ahmet hoca, ayrılmasıyla yapı projesi dersi bitti. Bu sene gittiği üniversitede verdiği derslerin sonuçlarını internetten gıpta ile izliyoruz.

    Ertan hocanın ayrılmasıyla Yapı Malzemesi dersleri bitti. Geçen yıl proje hocalarına verdirilen bu dersler, hocaların uzmanlık alanları olmadığı için verimli olamadı.

    Bunların dışında hocalarımız okulda gözükseler de derslerinin açılmadığı alanlar var: bunlar Yılmaz Hocanın verdiği mimari proje, imar yasaları ve yönetmelikleri, mimari metodoloji, bilgisayar, mesleki uygulama projesi, şehircilikte ve kentsel tasarım dersleri. Ayrıca geçen sene ikinci dönemde ona proje dersi bile açmadılar, Şengül hoca sayesinde yukarıdaki yayın hazırlanabildi. Internette araştırma yaptırılınca hep onun yaptırdığı projeler çıkıyor.

    Kenan hoca ona da bütün yıl ders açmadılar. Autocad, 3DS ve yüksek lisans yapanların çok yararlandıkları veri tabanı programları dersleri yapılamadı.

    Liste çok uzun. Her giden dersleriyle birlikte gidiyor. Yerlerine ne yenisi gelebiliyor ne de yerleri doldurulabiliyor. Bölüm her yıl biraz daha özelliklerini kaybediyor.
    Ben okulun eskisi olarak bir hatırlatayım dedim.

    Anonim | 13 Eylül 2014

  126. Ali İhsan bey, Rezzan Hoca çöp şişlerle katlanmış kağıtları listesinde nereye koymuş? ben bulamadım.

    Anonim | 13 Eylül 2014

  127. Rezzan değil Lerzan bir kere. kendisi mimar değildir ama akretitasyon konusunda çalışmalar yapmıştır. Ancak yukarıdaki listeyi bu şartlar altında yetişen geleceğin hocalarına uygularsak emin olun tek bir maddeye bile onay atamayız.

    Mehmet Ali Sungur | 15 Eylül 2014

  128. Bu diploma dedikoduları her yıl çıkıyor. Doğruluk payı var çünkü hem yüksek lisans yaparken, hem de piyasada iş ararken daha önce alınan eğitim son derece etkili oluyor. Ancak yasal olarak üniversiteler artık meslek adamı yetiştirmekle yükümlü değil, onun için ben bunları veriyorum işine gelirse diyebiliyor. Üniversite içinden de kendisine güvenli bir süt liman bulmaya çalışan hocalardan destek bile bulabiliyor. Tabi tüm bunların kaliteli bir eğitimle ilgisi yok sadece ticari kaygılar var. Ancak bir de işin diğer tarafı var: akreditasyonun bir kılıç gibi tepede asılı durması, piyasada ve yüksek yaparken gündeme sürekli gelmesi. Bazı okulların olumlu imajlarıyla öğrencilerine kapılar açarken ticarilerin kapatması. Her yıl gündeme gelen bu akreditasyon/transcript olayının, nasıl olsa kanun yok demeden çok ciddiye alınması gerekiyor.

    Ali İhsan | 15 Eylül 2014

  129. Ne dedikodusu? bu yıl üç üniversiteye de MS, Yıldız, İTÜ’ye başvurdum üçünden de geri çevrildim. Bir kaç yıl önce mezun olan bir bayan üstelik de çocuğu kucağında yanında kocası ile gelmişti. Kabul edildi. Siz daha portfolyo deyin. Sizin dedikodu dediğinizi biz çoktan yaşamaya başladık. Yok İTÜ hocaları kendi öğrencilerine torpil yapıyormuş hadi ya. Bizleri ne zannediyorsunuz? Çerle çöple bu işler olsaydı belediyenin temizlik işleri mimar olurdu.

    Anonim | 16 Eylül 2014

  130. bir beykent mezunu olarak şu konuda içim rahat,burada okulu karalayan 3-5 öğrencinin diline,üslubuna bakarak bu öğrencilerin itüde okusalar bile mimar olamayacaklarını anlayabiliyorum.bu sene beykentten itü mimarlık yüksek lisansına kabul edilen arkadaşım var benim.geçen senede vardı.bu yüzden kimse okulun adını karalamasın çünkü yetersiz olan okul değil siz 3-5 kişisiniz.

    Anonim | 16 Eylül 2014

  131. 1.Okulu kesinlikle karalamıyoruz gidişattan endişeliyiz ve endişelerimizde de yalnız değiliz. Ayrıca gidişatı olumlu bulanların çıkmasından daha da endişeleniyoruz. 2.Yüksekte karşılaştığımız durumu anlatıyoruz. 3.Kabul edilmez demedik, bizim de yıllar önce mezun olmuş ve Yıldız’a kabul edilen bir arkadaşımız var. Benim kabul edilmememin nedeni portfolyomda çok az mimari proje olmasına bağlıyorum- ki kesinlikle benim hatam değil- . Ayrıca rölöve projemin olmamasını, yapı projesinin olmamasını da açıkca gerekçe olarak gösterdiler. Sizin arkadaşlarınız ne gösterdi çok merak ediyorum. Muhtemelen bir yerden buldukları projelerdir. (Okul çevresinde bir sürü projeleriniz itina ile yapılır ilanları bile var)

    Anonim | 16 Eylül 2014

  132. “Bile” derken zaten sorunu itiraf etmiş. Derslerin kaldırılmasını, mimarlıkla hiç alakası olmayan bölümlerden dersler aldırılmasını, çerle çöple, katlamalarla proje niyetine dönem doldurulmasını hangi öğrenci hangi hoca olumlu bulabilir ki?

    Anonim | 17 Eylül 2014

  133. Yılmaz Hoca ayrılıyor mu? silmeyin lütfen anladım.

    Hakan | 18 Eylül 2014

  134. Arkadaşlar, okulun maliyetleri düşürmeye çalıştığını yazıyorsunuz ama bu doğru değil. Çünkü giden hocalar birkaç hoca dışında aynı zamanda en az ücret alan hocalardı. Üniversitenin maliyetlerden kaçındığı filan yok. O sadece kariyer sahibi hocalar istiyor. Yani akademik kariyer yapmış hocalar. Sorun rektörden kaynaklanıyor o akademik kariyeri sadece üniversitede doktora, doçentlik, profesörlük yapmak olarak biliyor. Mimarlık alanının, proje alanının özelliklerini bilmiyor, anlamıyor. Bu gün dünyanın önde gelen bir çok üniversitesinde derslerin bir bölümünü mimarlar veriyor. Türkiye’de de mesela Bilgi Üniversitesi proje derslerine mimarların girmesiyle tanındı ve son derece de başarılı olarak biliniyor. Dilay hoca bile kızını Beykent’te değil Bilgi’de okuttu. Lisans eğitimi yıllık ücretleri de Beykent’in tam iki misli ve full dolu. Bu sene 36.000 lira oldu.

    Ali Can | 18 Eylül 2014

  135. Özel üniversitelerde genel olarak bu ticari yaklaşım var. Tek maliyetleri neredeyse hoca ücretleri olduğu için bundan tasarruf etmeye çalışıyorlar. Birde genel bir güvensizlik var. Yarın ne olacak belli değil diyorlar. Kaliteye yatırım yaptıkları sürece sorunları yok aslında ama o da nitelikli hocalar, nitelikli dersler, uygun sınıflar ve sınıf mevcutları gerektiriyor. Buna yanaşmıyorlar. Halbuki rekabete açılsalar hem Türkiye bambaşka yerlere gider hem de vakıfları yüzyıllarca yaşar. Bir sorun da Mimarlıkla ilgili. Genel olarak başka branşlardan gelen yöneticilere neden her bir öğrenci ile teker teker ve en az 45’er dakika ilgilenmek gerektiğini anlatmak mümkün değil. Bence hep savundum. Mimarlık bölümleri üniversite içlerinde bağımsız olmalı. Kendi bütçeleri, kendi iç yönetimleri, öğrenci kabul sistemleri olmalı o zaman hem gereksiz maliyetler olmaz hem de kalite inanılmaz yükselir. Konya’dan selamlar.

    Mehmet Ali Sungur | 18 Eylül 2014

  136. Mimarlık Fakülteleri için bir “anayasa” önerisi:
    1.Mimarlık Fakülteleri bağımsız kuruluşlardır.
    2.Yönetimleri tüm öğretim üyelerinin, öğrencilerin ve çalışanların katıldığı demokratik bir ortamda oluşturulan üst kurul tarafından seçilen yöneticilerle yönetilir. Kurumun yönetiminde hocaların yanı sıra öğrencilerin ve personelin temsilcileri de yer alır.
    3.Tüm eğitimle ilgili genel kararlar ise tüm hocaların doğal üyesi olduğu, öğretim üyeleri komisyonu tarafından tartışmalara açık şeffaf bir ortamda alınır. Toplantı tutanakları saklanır ve yayınlanır.
    4.Eğitim dört ana unsurdan oluşur: bunlar proje, teknik kültür, genel kültür, ifade’dir. Bu alanların hocaları ayrıca alt komisyonlar oluştururlar. Kararlar olabildiğince ortaklaşa alınır, ancak bireysellik esastır.
    5.Eğitim programları, ders saatleri ve ders ortamları ve tüm araştırma çalışmaları bu komisyonlar tarafından belirlenir ve uygulanır.
    6.Kalite, özgünlük ve üretim esastır. Tek değerlendirme kriteridir.
    a.Bilimsel yayınlar: (hakemli, hakemsiz, raporlar, görüşler) Kurum bunların yayınlanması için gereken önlemleri alır.
    b.Projeler: Tüm öğrenci projeleri yayınlanır ve tartışılır. Eğitimde şeffaflık esastır.
    c.Topluma yönelik çalışmalar: Fakülte tüm güncel konularda özgürce tartışma ortamları yaratır, tartışır, görüşler üretir ve görüşleri yayınlar. Yarışmalar açar, seminerler düzenler, sergiler düzenler.
    d.Bu üretim süreçlerinde yer alamayanların sözleşmeleri yenilenmez. Yeni öğretim üyeleri kendi özelliklerini anlatan CV ve sunumların eğitim kuruluşu üst kurulu tarafından kabul edilmesiyle göreve başlarlar.
    Sanıyorum böyle bir durumun gerçekleşmesi halinde eğitim kuruluşlarının önü açılır ve bizler de nihayet kaliteli mimari eserlere kavuşuruz. (kaynak: AA)

    Ali Rıza Ardıç | 19 Eylül 2014

  137. Hayal görmüşsünüz, bizim ülkemizde öğrenci rektöre gider ve kovulur.

    Anonim | 20 Eylül 2014

  138. Burada yazılacak çok şey var. Bu koşullarda kurum adlarıyla konuşarak genellemeler yapmak çok da doğru olmuyor. Bilgi’de piyasa mimarlarını değerlendirdikleri doğru ama onların devam durumu konusunda da ciddi şikayetler var.
    Sayın Mehmet Ali Sungur ve sayın Ali Rıza Ardıç’a yürekten katılıyorum. Çok eski bir eğitimci olarak bütün genel ve özel sorunları biliyorum. Çözüm konusunda çok kolay alınabilecek önlemler var; sadece bunların neden savsaklandığını anlamıyorum. Benim verecek naçizene bir iyi haberim var Beykent öğrencilerine….Yetiştirdiğim 3 doktora öğrencim Beykent Eğitim kadrosuna katıldı. Her şey güzel olacak. Yılmaz Hoca’lı günlerin yerini hiç bir şey tutamaz ama o da geri gelecek…

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 20 Eylül 2014

  139. Kalan ve çok sevdiğim hocalarımı üzmek istemiyorum. Ben Türkiye’ye taa yurtdışından üniversitede okumak için gelmiştim. Son derece komple bir eğitim almıştık. Şu anda da gayet iyi bir işim var. Eski hocalarımın isimlerini burada üniversitemden ayrılmış hocalar olarak görmek beni çok üzdü. Tabi ki her kurum kendisini gençleştirmeli ama ayrılan hocalar maalesef gelişmeleri en yakından takip eden, en güncel hocalarımız arasındaydı. Türkiye’de genellikle bilgililer yetkisiz, yetkililer bilgisiz oluyor ne yaptıklarını, nasıl zarar verdiklerini bilmiyorlar, bilenler de sürekli trane döküyorlar. Sonuçta felaket oluyor, asansör düşüyor, okul batıyor, eğitim çöküyor onlar çekip gidiyorlar gerilerinde harabeler kalıyor. Çok büyük holdingler, bankalar, fabrikalar, özel okullar bu şekilde battı gitti. Eğer en azından müşteri memnuniyetini sattigen edemezseniz işyerinizi yürütemezsiniz. Şimdi mesela ben hiç kimseye kendi eski okulumu empfehlen edemem mi? Burada genel kural şekle değil işe bakılması. Yani bir usta bir işte bir mühendisten daha iyi ise o kalıyor. Sonuç işte alman mucizesi.

    Anonim | 24 Eylül 2014

  140. Valla bizim üniversitede hem içeriden hem dışarıdan hocalar var, ne yapmak istediğini bilenler istedikleri hocalara gidiyorlar. Dışarıdan gelenler çoook sembolik ücretlere sırf eğitimi sevdikleri için geliyorlar. Yol paraları bile ödenmiyor ama onların umurlarında değil. Özel üniversiteler ise bir ticarethane kadar heyecan veriyor. Sürekli hocalar değişmeye başlamış. Ücretini beğenmeyen, çalışma koşullarını beğenmeyen, yerini yolunu beğenmeyen ceketini alıp gidiyormuş. Bizim hocalardan da özele gidenler var onlar çok gülüyorlar özellerin haline.

    Hasan Ali Uzun | 24 Eylül 2014

  141. Fikret Hoca YY’ye yatay geçiş yapmak isteyen bir arkadaşımızı bizim proje derslerimiz minumum 8 saat, sizde 4 saatlik proje dersleri var bu dersleri yeniden almanız gerekir, ayrıca diğer bölümlerden aldığınız seçme dersler de olmaz diyerek kabul etmemiş. Vay ki vay.

    Anonim | 24 Eylül 2014

  142. Evet doğru ama Şengül Hocamız, Yılmaz Hocamız böyle iş olmaz diyerek proje dersini haftada kendiliğinden 8 saate çıkartmışlardı. Pazartesi günleri de ders koymuşlardı. Hatta Yılmaz Hoca birinci dönemde kendisi bir bilgisayar dersi koymuştu, programda yoktu, arkadaşlarımız ikinci dönemde bir de yarışma kazanmışlardı, Şengül hoca kutlama yaptırmıştı :)). Hocalarımız merak etmeyin bizi yarı yolda bırakmazlar gerektiği gibi yetiştirecek kadar da profesyoneldir.

    Anonim | 24 Eylül 2014

  143. Arkadaşlar eğer diplomalarınızın şimdiden yurt dışında da geçerli olmasını yakın bir gelecekte de Türkiyede geçerli olmasını istiyorsanız üniversitenizden NAAB kriterlerine uygun eğitim vermesini isteyin. Şimdilik ulusal akreditasyon kurulu henüz çalışmadığı için, ayrıca zaten üniversitelerden mimar ünvanı verme hakkı da alındığı için sorun yok gibi görülse de tehlike çok büyük. Yarın mutlaka ama mutlaka sizden bir sürü ek derse girmenizi isteyecekler. Bir kaç yıl önce bu olmuştu. Mimarlar Odası ancak kendi düzenlediği kurslara katılır eğitimini tamamlarsa mimara imza atma yetkisi tanıyordu. Er yada geç olacak olan bu çünkü ülkemiz dışında olan bu. Ama dikkat edin NAAB kriterlerinde esas olan öğrenci projeleri. Bir Üniversitenin akredite olması öncelikle projelere bağlı.

    Ali Ulaş | 25 Eylül 2014

  144. Basit bir proje tanıtımına 143 yorum. Haddime düşmez ama katkıda bulunan herkesi kutluyorum. Sorunların çözümü sürece yayılacak gibi görünse de şu bir kere daha anlaşılmıştır ki “Mimar Susturulamaz!”. Bu ülkede bu asla susturulamayan meslekten biri olmaktan yeniden gurur duydum.

    Prof. Dr. şengül Öymen Gür | 25 Eylül 2014

  145. NAAB’da ne? naaber der gibi?

    H.A.Uzun | 25 Eylül 2014

  146. NAAB naaberdir. Çok doğru bir tesbit. Kısaca Amerikan Mimarlık eğitimini bir standarda çekmek çalışması olarak da tanımlayabiliriz. Bu yerine gelmez ise Amerika’da verilen eğitim tanınmıyor. Ancak bu durum Avrupa’da ve Türkiye’de adım adım genelleşiyor. Yani 37 maddeyi yerine getirmeyen okullar okuldan sayılmıyor. Mezunları da diplomaları ile yelpaze yapıyorlar. Bunlar kabaca üç grupta toplanıyor: proje, yapı ve kültür. NAAB heyetleri bir okula geldikleri zaman ilk baktıkları şey mimari ve yapı alanında öğrenci projeleri oluyor -hem geçen hem kalanlar-. Sonra da sınıfların durumu, hoca başına düşen öğrenci sayısından fiziki koşullara kadar her şey denetleniyor. Türkiye’de İTÜ ve Uludağ bildiğim kadarıyla bunu aldılar. Yani mesela yukarıdakilerin bir avantajı var, projeler bir de üstelik yayınlanmış. Darısı kalanların başına.

    Ali Ulaş | 25 Eylül 2014

  147. Yılmaz Hoca da ayrılıyor mu? NAAB konusu çok ciddi. Devlet üniversiteleri bunu daha iyi takip ediyorlar, özeller konuya ticari olarak baktıkları için bir baskı gelmedikçe NAAB umurlarında bile değil. Zaten kararları da mimarlıkla ne ilgisi ne de bilgisi olan yöneticiler, mütevelliler şu bu veriyor. Bu yıl diplomayı da verir diye umuyorduk.

    A. S. T. | 27 Eylül 2014

  148. Arkadaşlar, hem NAAB diyorsunuz, hem de bilgisayar programlarını proje dersi ile birlikte verebilen ayrıca bir de üstüne yapıdan anlayan, tek bir hoca bile kalmıyor. Hocalarımız kaçırılıyor. Biz yarın mezun olduktan sonra nerede nasıl çalışacağız? Bütün bürolar bilgisayar kullanıyorlar, her yerde hangi programları bildiğimiz, bilgisayardan ne kadar anladığımız soruluyor. Artık imar durumları bile internetten alınıyor. Bütün bürolarda sunumlar için renderlar yapılıyor, hatta şimdi maketler bile bilgisayarlarda yapılıyor. Peki hiç düşündünüz mü? biz ne yapacağız? Hangi bilgiyle hangi büroda iş bulacağız? Hocalar arasında rekabet olduğu yapılan ayak oyunları olduğu ortada ama bizim suçumuz ne?

    Anonim | 28 Eylül 2014

  149. Öğrencilerimizin bu kadar endişelenmeleri bence gereksiz. Hem Orkun hoca, hem Fitnat hoca bu üç boyutlu ifade konusunda geniş bilgiye sahipler. Yeni gelen hocalar da eminim bu konuya hakimdirler. Hem Orkun hoca, hem Fitnat hoca her ikisi de bu konuyla ilgili kurslara katılmıştı. Üstelik Orkun hocanın bir tanesi bu programlarda olmak üzere çok sayıda yarışma derecesi var. Ayrıca bunlar sizin zaten bilmeniz gereken programlar. Zor da değiller. NAAB konusu farklı, bu konuda da çalışmalar yapılıyor ve sizin yasal haklarınız öyle yada böyle kesinlikle korunacaktır. Ancak bu konudaki gelişmeleri de yakından takip etmelisiniz. (Yasaların dışındaki fiili durum ne olur bu ayrı konu.) Endişelenecek bir şey yok. Ayrıca her zaman projelerinizi yayınlamak üzere bekliyoruz. Yeter ki sıkı çalışın. Şengül hocamızı üzmeyin. Başarılı olacağınıza eminim.

    Yılmaz Kuyumcu | 29 Eylül 2014

  150. Sayın, muhterem Yılmaz hocamız, durum hiç de sizin söylediğiniz gibi değil. Sizi üzmek istemiyoruz ama duruma Polyana bile isyan ederdi. Ne umduk ne buluyoruz. Çalıştığım için piyasa ne isiyor buna karşılık bize ne veriliyor iyi biliyorum. Her geçen yıl biraz daha sorunlar büyüyor.

    Anonim | 1 Ekim 2014

  151. Adım adım sıfırlanıyoruz.

    Anonim | 2 Ekim 2014

  152. Hocam siz hep iyi tarafından baktınız, olumlu oldunuz ama ne oldu? Biz haklı çıktık. Ticaret yaptıklarını zanneden yöneticiler sizin de uzaklaşmanıza neden oldu. Yapı yok, temel tasarım yok, proje eh işte, bol çöp… Yılmaz Hoca’da gitti. Elveda, her an ulaşabildiğimiz hocamız, elveda bilgisayar programları, elveda İstanbul gezileri, elveda sergiler elveda internette yayınlanan projeler. Bence artık ışıkları söndürmenin zamanı çoktan geldi de geçiyor bile.

    Az kaldı | 19 Mart 2015

  153. Geçen sene mezun oldum. Yüksek Lisans için başvurduğum üç üniversiteden de geri çevrildim. Her yerde yüzüme güldüler. Böyle saçma program, böyle saçma eğitim, haftada 4 saatlik proje dersi olmaz, böyle sınıflar olmaz, biz burada koskoca ekip öğrencilerimize yetişemezken sizin orada şaka yapıyorsunuz dedi Ayşe Hoca. Geçen sene bir arkadaşımız YY’ye geçmek istedi. Fikret Hoca alttan başlarsınız dedi. Buyrun buradan yakın. Şimdi ben bu diplomayı ne yapacağım?

    Anonim | 11 Nisan 2015

  154. Özel üniversiteler ikiye ayrıldı. Bütün önemli dersleri kaldıran, kalanları da piyasa koşullarına ya da mimarlık mesleğine göre değil kendi hocalarının bilgilerine göre ayarlayan ve hoca sayısını minumum öğrenci sayısını maksimum tutanlar, yani tüccar takımı; bir diğeri de gerçek eğitimciler, eğitimden bir şekilde taviz vermeyenler. İlk gruptakilerin ruhsatlarının iptal hem de hemen iptal edilmesi lazım. Projeden anlamayan mimarlar, hesaptan anlamayan mühendisler, muhasebeden anlamayan muhasebeciler… yetiştiriyorlar. Şimdi bir de tıp fakülteleri açmaları için YÖK ruhsat vermiş. Bu kafadakler ancak katil yetiştirirler doktor yerine. Çok ama çok acıyoruz zavallı memleketimizin haline.

    Baki ve Sıdıka Sucu | 25 Nisan 2015

  155. çok güzel projeler bana kalırsa. ardından oluşan tartışma ise hayret verici şekilde sürekli hale gelmiş. bunlardan bilgi alanlar olur umarım.

    neşe gürtan | 29 Haziran 2015

  156. mimarlık çok güzel bir meslek bence

    Anonim | 13 Kasım 2018


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org