Taksim (İnönü) Gezi Parkı - MİMDAP
Ana Sayfa Bağlantılar Biz Kimiz İletişim Mimar İş İlanları
ANA SAYFA
Taksim (İnönü) Gezi Parkı
Share 3 Haziran 2013

 Bir hafta önce  Gezi Parkına ağaçların sökülmesi girişimine karşı başlayan duyarlılık, parkı ve ağaçları korumak eylemlerine polisin çok sert tepki vermesi sonucunda, hem polisin hem de hükümetin bu baskıcı tavrına toplumsal bir tepki inanılmaz bir biçimde büyüyerek ortaya çıktı. Son yıllar Türkiye’sinin tarihe geçecek bu bu önemli muhalefet hareketine konu olan “Topçu Kışlası” konusunun “ne olduğuna”, ne için tekrar yerinde yapılmaya çalışılmak istendiğine değinmek istedik.

Daha önce “GÖZLEM” bölümünde sayın Arif Atılgan tarafından hazırlanmış “Taksim (İnönü) Gezi Parkı” çalışmasını güncel olması bakımından tekrar gözlerinizin önüne getiriyoruz.

Bu bölümün sonuna ayrıca genel bir bilgilenme olması açısından Topçu Kışlası  tarihi ile ilgili bilgi ve gelişmeleri ekliyoruz.

mimdap  

Taksim (İnönü) Gezi Parkı


1928-1938 yılları arasında İstanbul’un hem Valisi hem de Belediye Başkanı olan Muhittin Üstündağ İstanbul’u planlı hale sokmak istemiş ve Fransız mimar Henri Prost’u İstanbul’a davet etmişti. İstanbul’a gelen Henri Prost’un hazırladığı 1937 tarihli İstanbul Nazım Planında iki büyük Park önerilmektedir. Bunlardan biri Tarihi Yarımadada Arkeloji Parkı olarak 1 Nolu Park, diğeri ise Taksim-Maçka arasında yeşil alan olarak 2 Nolu Park olmaktadır.

2 No lu Park Taksim Meydanından başlamakta, Harbiye, Maçka ve Dolmabahçe’ye kadar uzanan yaklaşık 30 Hektar büyüklüğünde bir alanı kaplamaktadır. 5 Aralık1938 tarihinde İstanbul Valiliği ve Belediye Bakanlığına atanan Dr Lütfü Kırdar da aynı çalışmalara devam etmiş, 1939-1942 yılları arasında çizimleri bitirilen projenin uygulamasını gerçekleştirmiştir. Lütfü Kırdar, İnönü adıyla anılan Gezi Parkının uygulamasını 1943 yılında bitirmiş ve açılışını kendisi yapmıştır.

                   Taksim Gezi Parkı                    Kaynak: kiricioglue.blogspot.com

Gezi Parkının gezinti bölgesi Taksim-Harbiye arasındaki 1500 MT lik kısım idi. Bu parkın başlangıç yeri Taksim Meydanının bulunduğu alandı. Parkın başlangıç noktasına cumhuriyetin ikinci adamı İsmet İnönü’nün heykelinin dikilmesi planlanmıştı. Heykelden Vakıflar Oteli (Sheraton-Ceylan İntercontinental) ne kadar olan kısım düzenlenmiş, daha sonrası ise yürüyüş alanı olarak bırakılmıştı. Maçka- Dolmabahçe aralığı ise ağaçlık alan olarak kalmıştı. Aslında Plana iyi bakıldığında Maçka ve Gümüşsuyu yükseltilerinin arasında kalan, Harbiye’den Dolmabahçe’ye inen vadinin tamamının yeşil alan olarak düşünüldüğü görülecektir. Belli ki Prost bu vadiyi ilerde kent kalabalıklaşsa da insanlara temiz hava aldıracak bir alan olarak düşünmüştü.

Tarif edilen vadiye baktığımızda planın paftalara çizildiği 1939 yılında bu alanda şu binalar bulunmakta idi: Taksim Kışlası (1780), Taşkışla (1846-1852), Dolmabahçe Gazhanesi (1853-1856), Harbiye (1864), Pastör Hastanesi (1896) ve Dolmabahçe Sarayı Ahırları.

2 No lu Plana uygun düzenleme yapılırken, yerine park yapılmak üzere, önce 1940 yılında Taksim Kışlası yıkılmıştı. Diğer yandan planla ilgili olarak Taksim Belediye Gazinosu (1940) ve Açıkhava Tiyatrosu (1947) inşa edilmiş idi. İsmet İnönü’nün heykelinin ise 1940 lı yıllarda kaidesi hazırlanmış, ancak 1950 yılından sonra siyasi nedenlerle heykel kaidesinin üzerine konmamıştı. O yıllardan sonra da alanın adı Taksim Gezisi olarak anılmaya başlanmıştı. Heykel 1982 yılında İsmet İnönü’nün Maçka’daki evinin karşısındaki parkın ortasına konmuştu.
                       2 No lu Park Alanı                                                     Kaynak: kiricioglue.blogspot.com

Yukarıda tarif edilen vadide bugün şu binalar da bulunmaktadır:Dolmabahçe Sarayı Ahırlarının yerine İnönü Stadı (1947), İstanbul Radyoevi (1949), Spor Ve Sergi Sarayı (1949) ve daha sonra Lütfü Kırdar Uluslar Arası Kongre Merkezi (1996), Hilton Oteli (1955), Divan Oteli (1956), Muhsin Ertuğrul Sahnesi (1970), Harbiye Orduevi (1974), Taksim Belediye Gazinosu yerine Vakıflar Oteli (Sheraton-Ceylan İntercontinental) (1975), Atatürk Kitaplığı (1981), Cemal Reşit Rey Konser Salonu (1989), Hyatt Regency Oteli (1994), Gökkafes (1998), Pastör Hastanesi yerine Konut Binaları (2006), ve Maçka Parkı içersindeki çeşitli yapılaşmalar.

Mimarlık camiası bu yapıların bazılarına sempatiyle, bazılarına ise antipatiyle bakmaktadır. Ancak onları gerçekleştiren mimarların bazılarının önemli isimler olduğunu belirtmekte yarar vardır sanırım.

2 No lu Parkın Bugünkü Havadan Görünümü

1960 lı yılların ikinci yarısında mimarlık eğitimim sırasında topografya dersimizde, o yıllarda boş olan Taşkışla binasının alt tarafındaki arazinin haritasını çıkarmıştık. Bu arazi İnönü Stadının otoparkına kadar doğal bir şekilde iniyordu ve bugün üzerinden geçen yol henüz inşa edilmemişti. Bugünkü Gökkafes’in bulunduğu alanın civarında ise metruk sayılabilecek iki katlı ahşap bir ev vardı. Bana göre İstanbul’un en güzel manzaralı evi olan bu binada daha sonraki yıllarda Lalezar Gazinosu adında bir eğlence mekânı faaliyet göstermişti. Maçka Parkının içerisi ise tamamen vahşi ormanlık alan gibiydi. Maçka’dan Taşlık’a doğru inen yokuşun Parka bakan kısmında oluşturulmuş balkon şeklindeki teraslarda bulunan banklarda oturmak büyük keyifti. Bugün bu teraslardan, merdivenlerle aşağıdaki parkın içerisinde bulunan çeşitli eğlence yerlerine inilmektedir.

Taksim-Harbiye arasındaki Gezi alanının içerisinde bugüne kalmış tek boş alanın, Gezi Parkının planlandığı yıllarda oradaki tek dolu alan olan Taksim Kışlasının bulunduğu yer olduğu görülmektedir. Yıkılmış kışlayı tekrar inşa ederek bu alanı da doldurmanın doğru bir tarafı yoktur. Aslında bütün vadiye yapılmış olan, yukarıda sayılan çok sayıdaki binalara rağmen burasının yine de yeşil kaldığı tespit edilebilmektedir. Sadece Gezi Parkının değil, Vadinin tamamının bu haliyle bile korunabilmesi yine de kazançtır diye düşünüyorum.

Arif Atılgan

Topçu Kışlası’nın tarihi

Tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin, 16 Eylül 2011 tarihinde aldığı kararla Kentsel Tasarım Projesi ile bir bütünlük içerisinde değerlendirilerek tekrar inşa edilmesi kararlaştırılan Taksim Topçu Kışlası, yapıldığı III. Selim döneminden inşa edilen tümüyle yıkıldığı 1940’a kadar İstanbul’un belleğinde önemli izler bırakmış bir yapıdır.

Yapıldıktan sonrabirkaç kez yangın geçiren ve tadilat gören yapı Sultan Abdülmecit döneminde Tophane Müşiri Damat Gürcü Halil Rifat Paşa tarafından yeniden yapılmıştır.Uzun kanatları ve ortasında geniş kocaman biravlusu olan iki katlı bukışlanınköşelerinde ve her kanadının ortasında üç katlı yüksek bölümleri bulunuyordu. Rus ve Hint mimarilerinden esinlenen kışlanın iki anıtsal giriş kapısının biriHarbiye Caddesi’ne, diğeri Talimhâne Caddesine açılmaktaydı. Kompleks Osmanlı Ordusunun modernleştirilmesi sürecinde önemli bir rol oynamış, Sultan Abdülaziz’in 1864 yılında burada yemek yemesi o günlerin önemli bir olayı olarak tarihe geçmiştir.

31 MART İSYANIN BAŞLADIĞI MEKAN

Kışla’nın tarihindeki en önemli olay, 31 Mart Vakası sırasında vesonrasında yaşanmıştır. 1909 yılının 12 Nisan’ı 13 Nisan’a bağlayangecesi, Taksim Kışlası’ndaki Avcı Taburu’na bağlı askerler, subaylarınakarşı ayaklanarakHeyet-i Mebusan’ın önünde toplanmışlar ve İttihatTerakki hükümetinden şeriata uygun yönetim istemişlerdir. Uzlaşma yolunuseçen Hüseyin Hilmi Paşakabinesi istifa etmiştir.

TOPÇU KIŞLASINDA BÜYÜK ÇATIŞMA

Bu süreçte ayaklanan grupların İttihatçı subayları, gazetecileri vemebusları karşılarına çıktığı yerde öldürmeleriyle tırmanan gerginortamda hükümet ve meclis etkisiz kalınca II. Abdülhamid yeniden durumahakim olmuştur. İstanbul’da iktidarı yitiren İttihat ve Terakki,Selanik’teki 3. Ordu bünyesinde ayaklanmayı bastırmak üzere kurulanHareket Ordusu’nu Istanbul’a getirtmiştir. 23 Nisan’ı 24 Nisan’abağlayan gece İstanbul’a girmeye başlayan Hareket Ordusu’na başarısızbir direniş gösteren ayaklanmacılar daha sonra teslim olmuşlardır.Busüreçte en önemli çatışmalar Taksim’deki Topçu Kışlası önünde olmuştur.Aynı günlerdeHeyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan Yeşilköy’de toplanarak Hareket Ordusu’nunmeşruluğunu onaylamışlardı.

İSYANI İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN ÇIKARDIĞI SÖYLENİR

31 Mart İsyanı’nda amaç İttihat Terakki hükümetini devirmek gibi görünse de teşkilat mensupları alt edemedikleri II. Abdülhamid’i al aşağı etmek için böyle bir plan tertiplemişlerdir. Hükümdarı tahtından eden eylem sonunda başarıya ulaşmış, dirayetli padişah yerini İttihat Terakki’nin elinde oyuncak olan V. Mehmet Reşad’a devretmiştir.

UZUN SÜRE TAKSİM STADI OLARAK KULLANILDI

Ayaklanmanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edilerek elebaşları Divan-ı Harp’te yargılanarak ölüm cezasınaçarptırılmışlardır. Meclis-i Umumi Milli adı altındatoplanan Heyet-iMebusan ve Heyet-i Ayan27 Nisan’daII. Abdülhamid’in tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmet Reşat’ıngeçirilmesini kararlaştırmıştır. Ayrıca II. Abdülhamid’in İstanbul’dakalması da sakıncalı bulunarak Selanik’te zorunlu ikameti uygungörülmüştür.31 Mart Olayı’ndan sonra önemini yitiren kışla, 1913’teSanayi ve Ticaret Şirket-i Milliye-i Osmaniye’ye satılmıştır. Binanın ortasındaki büyük avlufutbol sahası haline getirilmiş ve uzun yıllar futbol maçları ile çeşitligösteriler için kullanılmıştır. İstanbul’un işgali sırasındaFransızkuvvetlerinin emrindeki Senegalli askerler burada kalmıştır.Cumhuriyetin ilanından sonra da kışlanın avlusu futbol sahası olarakkullanılmayı sürdürmüş ve Taksim Stadı olarak pek çok karşılaşmaya mekanolmuştur.

İNÖNÜ HEYKELİ DİKİLMEDİ GEZİ PARKI OLDU

1935 ile 1951 yılları arasında İstanbul’un nazım planını hazırlayıp uygulayan şehir planlamacısı Henri Prost’un 1937’deki önerisi ile1940’ta kışlanın yıkılması kararlaştırılmıştır. Kışlanın yıkımından sonra boşalacak alana konutlar ve sosyal etkinlik yapıları öngörülmüştür. Harbiye’ye kadar uzanacak büyük bir park da düşünülmüş ancak Prost planında yer alan düzenlemelerin pek azı gerçekleştirilebilmiştir. İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı dönemindeki bu düzenleme aslında kışladan boşalan alana ön tarafında İnönü’nün at üstünde heykelinin de yer alacağı”İnönü Gezisi” adıyla büyük bir tören meydanı amaçlanmış kısmen de uygulanabilmiştir. Heykel hiçbir zaman buradaki kaidesinin üzerine konulamamıştır. Bugün Maçka’da bulunmaktadır.Daha sonraki süreçte ise bu alana bugün tartışmaların odağında olan Taksim Gezi Parkı yapılmıştır.

YENİDEN KIŞLA YAPMA ÇALIŞMALARI

Hükümet bir süredir Gezi Parkı içine Kışla’yı yeniden yapmak, içine AVM yapmak yolunda projeler ortaya çıkardı. Toplumda çok tartışma yaratan bu proje aynı zamanda Koruma Kurulu tarafından da reddedildi. Ancak Başbakan Koruma Kurulu kararlarını tanımayacağını ve Kışlayı yapacağını ısrarla belirtti.

Kışla’nın tekrar inşası için Gezi Parkı‘nın yıkımı çalışmaları 28 Mayıs 2013 tarihinde başlamış, fakat protestolar sonucu çalışmalar durmuştur.

Kışlanın inşası için Taksim Gezi Parkı’nda kurulan şantiyeye, yıkım ekipmanları 28 Mayıs 2013’ün ilk saatlerinde getirildi.Durumdan sosyal medya aracılığıyla haberdar olan çevre eylemcileri ve onları destekleyen halk, parka kamp kurarak nöbete başladı.

31 Mayıs 2013 günü polisin parkta kamp kuranlara gaz bombaları ile saldırması sonucunda çok sayıda kişi yaralandı. Polisin aşırı güç kullanmasının çok tepki çekmesinden sonra, yetkililer polisin aşırı güç kullandığını kabul ederek alandan çektiler. Polisin aşırı güç kullanması ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sert açıklamaları halkın öfkesini daha da artırdı ve 1 Haziran 2013 günü alanda yüz binlerce insan toplanarak Gezi Parkı’nın yok edilmesini ve Başbakan’ın tutumunu protesto ettiler. Protestolar İstanbul’un dışında Ankara, İzmir, Antalya başta olmak üzere Türkiye’nin pek çok iline yayıldı. Yabancı ülkelerde bulunan Türkler tarafından da polisin ve Başbakanın tutumu protesto edildi. Yabancı haber ajansları polisin sert müdahalesini ve protestoları bütün Dünya’ya duyurdular.

Bugün itibarıyla İstanbul’da ve ülkenin birçok ilinde bir haftadır devam eden başkaldırı “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganıyla devam etmektedir.

Sonuçları birlikte izleyeceğiz….

1 Yorum
  1. Mesele Gezi’yi Aştı, Orta Sınıf Ayakta
    “Toplumsal Hareketler” kitabının yazarı Doğan Çetinkaya, Gezi Direnişi’nin iktidarın orta sınıfın yaşam tarzlarına dayatmalarının sonucu olduğu ve büyüyerek siyasi kalkışmaya dönüştüğü görüşünde.
    Taksim Gezi Parkı’nın yıkılmasına karşı başlayan, İstanbul’dan Türkiye geneline yayılan eylemleri İletişim Yayınları’ndan çıkan “Toplumsal Hareketler” kitabının yazarı İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Araştırma Görevlisi Dr. Doğan Çetinkaya ile konuştuk.
    Çetinkaya, eylemlerin kimse tarafından örgütlenmediğine, öngörülmediğine vurgu yaparak bunun orta sınıfın, hükümetin politikalarına ve yıllardır biriken gerilime karşı ciddi bir toplumsal kalkışması olduğunu ifade ediyor ve ekliyor:
    “Ne devletin, ne de eylemi yapanların, hiç kimsenin beklemediği bir noktaya geldik.
    Olay, Taksim Gezi Parkı, Taksim’deki kentsel dönüşüm, çevre duyarlılığını aşmış durumdadır.”
    “Devlet de eylemciler de bu kadarını öngörmedi”

    Çetinkaya, politik bir patlamayla karşı karşıya olduğumuzu belirtiyor ve belli toplumsal kesimlerin üstlerinde hissettikleri politik baskıya başkaldırdığını söylüyor.
    “Daha çok orta sınıflara dayanan, hükümetin politikalarına ve yıllardır biriken gerilime karşı bir başkaldırı. Bundan dolayı da devlet de eylemciler de dahil, kimsenin boyutlarını öngöremediği belli bir boyutu aşan sosyal kalkışmayla karşı karşıyayız.
    “Mısır’a benziyor”

    “Bu sosyal kalkışma bugün dünya çapında gördüğümüz sosyal hareketlerle çok ciddi benzerlikler ve farklılıklar barındırıyor.
    “Avrupa’daki neoliberalizme karşı sosyal hareketlerde ya da Latin Amerika’da veya Ortadoğu’da gördüğümüz ayaklanmaların çoğunun temel özelliği yoksullaşmakta olan orta sınıflar ve bir takım siyasi özgürlükleri talep eden orta sınıflar içindeki farklı katmanların hareketlilikleri.
    “Örneğin Tahrir Meydanı’yla Taksim arasındaki en büyük benzerlik Tahrir’de de temel dinamiğin orta sınıflar olması ve bir takım siyasi taleplerle gündeme gelmesi. Sosyal talepler elbette vardır ama temel dinamiğin siyasal hak ve özgürlük mücadelesi olduğunu görüyoruz.
    “Tahrir’de de İstanbul’da olduğu gibi ciddi bir orta sınıf hareketliliği gördük. Çok büyük sosyal problemleri olmayan ama üstlerinde sosyal, siyasal baskı hisseden grupların tepkisiydi bu.
    “Yunanistan farklı”

    “Türkiye ile Yunanistan’daki eylemlerde ise farklar göze çarpıyor. Yunanistan’da politik özgürlük talebi büyük bir sosyal patlamayla da eş zamanlı olarak gidiyor. Çünkü orada çok ciddi bir iktisadi kriz ve sistem tıkanıklığı da var.
    “Bundan dolayı orada şu anda politik ve sosyal talepler birlikte gelişiyor ve sosyal talepler politik talepler halini de almaya başladı.
    “Bugün Türkiye’de o boyutta bir iktisadi kriz olmadığı için şu anda böyle bir durum yok. Türkiye’yi daha çok Mısır’la karşılaştırabiliriz. Çünkü Mısır’da talep daha çok Mübarek’in baskıcı politikalarına karşı başkaldırıydı. Politik özgürlükleri de daha çok orta sınıflar sahipleniyordu.
    “Yaşam tarzına müdahale daha radikal tepkileri yaratır”

    “Türkiye’de de aynı şey söz konusu. Bunun en sembolik örneklerinden biri içkiye getirecekleri sınırlama. Kapitalist sistemde boş zaman çok önemli bir kavramdır ve insanların bu sistem içinde rahat ettikleri zaman dilimidir. Buna ilişkin düzenleme yaptığınız zaman diğer düzenlemelerden daha radikal tepkilere yol açabilir. İçki düzenlemesi o nedenle burada önemli rol oynuyor.
    “Bunun yanı sıra hükümetin Alevi toplumuna karşı olumsuz söylem ve uygulamaları var. Çok büyük bir dini grupla ilgili düzenleme yapılmıyor. Bunun sembolik uzantısı da 3. köprüye Yavuz Sultan Selim isminin konması oldu.
    “Öcalan da Atatürk de meydanlarda”

    “Orta sınıfların hayatlarına dair iktidar tarafından gerçekleştirilen düzenlemelerin sonucunu yaşıyoruz.
    “Bizim çok aşina olduğumuz sloganlar atılmıyor. Çok farklı kesimlerin farklı alanlarda attıkları sloganların belli bir amaç için ortaklaşmaya başladığını görüyoruz.
    “‘Yaşasın Öcalan’ sloganıyla birlikte ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye slogan atanlar veya farklı taraftar grupları aynı alanda birlikte hareket edebiliyorlar. Belli bir amaç için bildikleri eylem pratiklerini bir araya getiriyorlar. Daha önce bir araya gelmesi düşünülemeyecek politik, etnik, dini, sosyal grupların yan yana hareket ediyorlar.
    “Ancak burada şöyle bir eksiklik var; mesela alt sınıflar çok az var eylemlerde. Alt sınıf kendi mahallelerinde eylem yapıyor ama merkeze gelmiyor. Yine işçi sınıfının eylemlilikler içinde olduğunu söyleyemeyiz. Bu hareketin nereye evrileceği, daha büyük bir çalkantı halini alıp almayacağını şimdiden bilemeyiz.
    “Cumhuriyet mitinglerinden çok farklı”

    “Bugün yaşananları Cumhuriyet mitinglerine benzetenler var ama bence bunlar birbiriyle benzeştirilemez. Bu eylemlere katılanlarla Cumhuriyet mitinglerine katılan kesişen bir kümeden söz etmek mümkün. Fakat Cumhuriyet mitingleri tam anlamıyla mutedil, orta sınıf ve beyaz eylemliliklerdi.
    “Çok net örgütlenen, pankartları, sloganları, medyasıyla sonuna kadar kontrol altında tutulan eylemlerdi. Kimin konuşma yapacağı bile belliydi. Vesayetçi rejimin unsurlarının da desteklediği eylemlerdi.
    “Bugünkü eylemler ise her şeyden önce elit kesim tarafından burun kıvrılabilecek şekilde bir sosyal patlama. Zaman zaman orta sınıf değerlerinin dışına çıkan, çatışan unsurları da barındırıyor.
    “Bugün ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye bağıran insanlar, diğerleriyle birlikte ‘Faşizme karşı omuz omuza’ sloganı atıyorlar ve polis saldırısı karşısında da dağılmıyorlar.
    “Bu anlamda ikisinde de orta sınıfın eylemlilikleri var ama niteliksel olarak farklılıklar var. Bugün yaşadığımız sosyal patlama. Bunu kimse örgütlemedi, kimse öngörmedi, kimse düzenlemedi.
    “Artık cumhuriyet mitinglerine katılan insanlar biliyorlar ki, AKP’ye karşı duydukları korkuya karşı bir şey yapmak istiyorlarsa, hiçbir güçten medet ummamaları lazım.”
    BİANET

    uğur koçak | 3 Haziran 2013


Yorum yazmak için


  Avustralya’nın Melbourne kentindeki Penleigh ve Essendon Gramer Okulu’ndaki (PEGS) Müzik Merkezi, McBride Charles Ryan’ın (MCR) PEGS Kampüsleri genelindeki bir dizi girişiminin bir parçasıdır. 

Copyright © 2024 All Rights Reserved | Mimdap.org